camardiekspres@mynet.com
***************************************
2022 YILINDA Kİ ÖNEMLİ OLAYLAR
B. Andaç ARSLANPAY
Değerli okurlar , 2022 yılında yaşadığımız önemli gelişmelerin bazılarını yazıyoruz..
2022 yılının ilk dakikalarında zamlar açıklandı.
Doğalgaz fiyatlarına yüzde 15 ile yüzde 50 arasında zam gelirken, elektrik tarifelerinde düzenlemeye gidildi.
Yeşilçamın usta oyuncusu Fatma Girik yaşamını yitirdi. Girik, 79 yaşındaydı.,
Cumhurbaşkanı Erdoğan da gıda ürünlerindeki KDV'nin yüzde 8'den yüzde 1'e indirileceğini duyuruldu. Karar Resmi Gazete de yayımlandı.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun daveti üzerine, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 12 Şubat ta ilk kez bir çalışma yemeğinde bir araya geldi.
COVID-19 Pandemisinden dolayı 10 Nisan 2020'den beri uygulanan HES Kodu uygulaması ve açık alanlarda maske takma zorunluğu, Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısı sonucunda kaldırıldı.
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'da görüştü. Tam 14 yıl sonra iki ülke arasında yapılan ilk üst düzey ziyaret olan bu görüşmede, bölgesel gelişmeler ve ikili işbirliği konuları görüşüldü.
'Çanakkale Boğazı'nın gerdanlığı' olarak nitelendirilen 1915 Çanakkale Köprüsü açıldı. (18 Mart)
Elektriğe 1 Ocak'ta yapılan yüzde 127'ye varan zamları protesto etmek için, zamlar geri çekilene kadar elektrik faturasını ödemeyeceğini açıklayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun evinin elektriği kesildi.
Antalyaspor ile 2-2 beraber kalan Trabzonspor, 38 yıl aranın ardından mutlu sona ulaştı.
Türk sinemasının usta oyuncularından Cüneyt Arkın hayatını kaybetti. Arkın, 85 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Türk müziğinin efsane isimlerinden İlhan İrem, tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. 67 yaşındaki İlhan İrem, böbrek yetmezliği tedavisi görüyordu.
İmam hatiplilere yönelik sözlerinin gündeme gelmesinin ardından gözaltına alınan şarkıcı Gülşen, tutuklandı.( 25 ağustos)
Bartın'ın Amasra ilçesinde maden ocağında patlama meydana geldi. Patlamada 41 madenci yaşamını yitirdi. ( 14 ekim)
Usta gazeteci ve spiker Halit Kıvanç, 97 yaşında hayatını kaybetti.
Türkiye'nin yerli otomobili TOGG seri üretime başladı.
Köşe yazarı ve spor yorumcusu Hıncal Uluç, İstanbul'da tedavi gördüğü özel hastanede 83 yaşında hayatını kaybetti.
Düzce'de meydana gelen deprem Marmara ve İstanbul'da hissedildi. AFAD depremin büyüklüğünü 5,9 diye açıkladı.(23 kasım)
****************************************************************************
PAPATYA VE KELEBEK
B.Andaç Arslanpay
Günlerden bir Gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış.
Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde, kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış. Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da, rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.
Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış. Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. İçinden "Ne muhteşem bir çiçek" diye geçirmiş.
Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu. "Merhaba" demiş papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.".
Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve "Merhaba" demiş, "ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten."
Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış.
Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış.
Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edip de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini. Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana
ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler. Böylece Saatler Saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve;
"Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek" demiş. Papatya buna bir anlam verememiş.
"Neden" demiş. "Yoksa benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek.
"Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."
Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya
"Sevi seviyorum" diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece "Bende..." diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş.
İçinden "Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş.
Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her düşen yaprakta papatya,
"seviyormuş" diye geçirmiş içinden.
İşte o Günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş:
"Seviyor , sevmiyor ?"...
Değerli okurlar ,bu güzel yazıyı sizlerle paylaşmak istedim… hep sevmeniz , sevilmeniz dileği ile sevgiyle kalın…. Hoşça kalın…
******************************************************************************************************************
2017 Yılında Vefat Eden Ünlüler
B.Andaç Arslanpay
Kimi spor camiasından, kimi basın camiasından, kimi müzik, kimi de tiyatro... İşte 2017 yılında hayatını kaybeden ünlü isimler…
7 Ocak 2017 -Köşe yazarı Ahmet Refik Erduran, aynı zamanda oyun yazarlığı da yaptı. Erduran 88 yaşında tedavi gördüğü hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti.
21 Ocak 2017 -Oyuncu Ayberk Atilla, uzun süredir tedavi gördüğü mide kanseri nedeniyle 70 yaşında hayatını kaybetti.
21 Şubat 2017 -Yapımcı, yönetmen ve senaryo yazarı olan Melih Gülgen 71 yaşında akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetti.
22 Ocak 2017 -'Gençlerbirliği'nin efsane başkanı' olarak anılan İlhan Cavcav, kalp, böbrek ve akciğerlerinde yaşadığı rahatsızlıktan dolayı beyin kanaması geçirerek 81 yaşında hayatını kaybetti.
28 Ocak 2017 -Tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu olan Engin Cezzar, 2011 yılında felç geçirdi. 2017 yılında da hayatını kaybetti.
11 Mart 2017 -Türk Halk Müziği sanatçısı olan Emre Saltık, kalp krizi geçirerek 57 yaşında hayatını kaybetti.
21 Mart 2017 -Gazeteci Tayfun Talipoğlu 55 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.
31 Mart 2017 -Yeşilçam'ın efsane oyuncularından Halit Akçatepe, 79 yaşında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
19 Nisan 2017 -Sinema ve tiyatronun usta oyuncusu Bülent Kayabaş, 72 yaşında akciğer yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti.
12 Mayıs 2017 -Ünlü şarkıcı İbrahim Erkal, beyin kanaması geçirdi. Erkal tedavi gördüğü hastanede 49 yaşında hayatını kaybetti.
**************************************************************************************************
5 ARALIK DÜNYA KADIN HAKLARI GÜNÜ VE TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKININ VERİLİŞİNİN 83. YILI
B.Andaç Arslanpay
Atatürk ,Türk toplumunun temeli kabul ettiği aileye ve ailenin de direği olarak gördüğü Türk kadınına çok büyük önem vermiştir. Özellikle hukuk alanında kadınlara geniş haklar tanımıştır.
Atatürk, 1923 yılında "...şuna inanmak lazımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir" ya da ''...toplumun başarısızlığının asıl sebebi kadınlara karşı olan bilgisizlikten ileri gelir, bir toplumun bir organı faaliyette iken diğer bir organı işlemez ise o toplum felç olur" derken bu yaklaşımını dile getirmektedir.
Türk kadınına verdiği değeri sosyal yaşamın her alanında gösteren Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde yapılan hukuki düzenlemelere ve alınan onca yola rağmen; ülkemizde kadın-erkek eşitliği uygulamaları açısından bugün varılan nokta ne yazık ki çağdaş dünyanın çok gerisinde kalmıştır.
Türkiye de; kadın istismarı, kadınlara uygulanan şiddet, erken yaşta evlilikler, cinsiyet ayrımcılığı, vb. durumlar hala kanayan yara olmaya devam etmektedir.
Oysa nüfusumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızın yaşamın her alanında eşit koşullarda yer alması çağdaş dünyanın olmazsa olmazıdır. Bu bağlamda; İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ““Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar” diyen birinci maddesini bir kez daha anımsayalım...
5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü ve Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 83. yılında; kadın erkek eşitliğinin sosyal ve siyasal hayatta tam ve koşulsuz gerçekleştiği bir geleceğe birlikte yürümeliyiz. Korkmadan , yılmadan , yarınımız olan çocuklarımız , kızlarımız için…
5 Aralık, Türkiye Cumhuriyetinde kadınların siyasi haklarına kavuştuğu, seçme ve seçilme hakkını kazandığı tarih. 1934 Yılında bu hakkı biz kadınlara veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü bir kez daha minnetle anıyoruz.
5 Aralık 1934 günü dünyada kadınların yasal olarak milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olduğu ülke sayısı 28, bu hakkın kullanıldığı ülke sayısı ise sadece 17 idi.
Kadınlar seçme/seçilme hakkına Fransa da 1944, İtalya'da 1945, Yunanistan da 1952, Belçika da 1960 ve İsviçre'de 1971 yılında kavuştular.
Haklarımızı bilelim..Koruyalım..Yeri gelince kullanalım..
Bu anlamlı gün “tüm kadınlarımız için kutlu olsun'’
**************************************************************
1 -7 Kasım Türk Harf Devrimi Haftası
B.Andaç Arslanpay
Değerli okurlar bildiğiniz gibi 1- 7 Kasım Türk Harf Devrimi Haftası. Günlük yaşantımıza , eğitim ve öğretimimize olan faydalarını biliyor ve yaşıyorsunuz. Biz şimdi Harf Devrimi sürecini tekrar anımsayalım.
1 Kasım 1928'de Latin esasından alınan harfler, (Türk dilinin özelliklerini belirten işaretlere de yer vererek) "Türk harfleri" adıyla 1353 Sayılı Kanunla kabul edilmiştir. Yazı dilinde kullanılan Arap harflerinin yerine Türk harflerinin alınmasını ifade eden Harf Devrimi yapılmıştır.
Arap harflerinin Türkler tarafından kullanılması, İslamiyet'in kabulünden sonra başlamış ancak bu harfler, Türk diline hiç bir zaman uyamamıştır. Türkçe, Arap harfleri ile kolay yazılıp okunamıyordu. Harf İnkîlabının hedefi, okuyup yazmayı kolaylaştırmak ve yaymak, modern öğretim ve eğitimin gerçekleşmesini sağlamaktı. Harf İnkılabının ilk adımı, 20 Mayıs 1928'de 1288 sayılı kanunla, Arap rakamlarının kullanılmasına son verilerek, uluslararası rakamların kabulü ile başlamıştı.
Atatürk, 9 Ağustos 1928 gecesi İstanbul'da Sarayburnu Parkı'nda düzenlenmiş bir şenlik sırasında, Harf Devrimini halka duyurmuştur; "Arkadaşlar, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Arkadaşlar, bizim güzel ahenkli, zengin lisanımız (dilimiz) yeni Türk harfleri ile kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz. Bu yeni harflerle behemehal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir surette anlaşacağız ki, Milletimizin yazısıyla kafasıyla bütün medeniyet aleminin yanında olduğunu gösterecektir. Vatandaşlar, yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz. Bütün millete, kadına, erkeğe, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz" demiştir. Harf Devrimi, büyük bir tarihi olaydır. Çünkü, sosyal, kültürel ve siyasi alanda geniş yankıları olmuştur.
1 Kasım 1928'de Latin alfabesine dayalı yeni Türk Alfabesinin kabulünden sonra, 24 Kasım 1928'de yayımlanan Millet Mektepleri Talimatnamesi gereğince, yurdun her köşesinde Millet Mektepleri açılmış, halka yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir. Atatürk bu çalışmalara "Millet Mektepleri Başöğretmeni" sıfatıyla katılmıştır.
(Kaynak: www.ataturk.net)
***********************************************************************
Etkili anne-baba olmanın yolu uzlaşmacı davranmaktan geçiyor
B.Andaç Arslanpay
Anne-babaların çocuklarını yetiştirirken karşı karşıya kaldıkları en önemli sorunlardan biri, onlarla etkili iletişim kuramamak oluyor.
Çalışan anne babaların çocuklarıyla daha iyi iletişim kurmasına katkı sağlamak amacıyla , ebeveyn koçu İnanç Civelekoğlu, müzakere yöntemiyle uzlaşma sağlamanın hem çocuk hem de ebeveynler üzerinde olumlu etki bırakacağını vurgulayarak çalışan anne-babalara önerilerini anlatıyor.
Etkili anne-baba olmanın yolları, İşte çocuğunuzla etkili bir iletişim kurabilmeniz için yapmanız gerekenler:
Etkin bir dinleyici olun: Çocuğunuzla kurduğunuz diyaloglarda yanıt vermeye odaklanan taraf olmaktan ziyade iyi bir dinleyici olun. Tamamen çocuğunuzu dinlemeye odaklanın. Anlattığı gerçeklere ve duygularına dikkat edin. Anlattıklarından ne anladığınızı ona anlatın. Bunu yaparken yorumlarınızı eklemekten ve yargılayıcı olmaktan uzak kalın. Empati kurun ve kabul edildiğini hissetmesini sağlayın. Bu yolla gerçek soruna odaklanabilir, çocuğunuza sorumluluk almayı öğretebilir, yaratıcı potansiyellerini ortaya çıkarabilir ve kendi kendine yeten bir birey olmasına katkıda bulunabilirsiniz.
12 iletişim engelinin farkında olun: Emir, ahlak dersi ve nasihat vermekten kaçının. Tehdit etmekten, eleştirmekten, mantık kullanmaktan, övmekten, isim takmaktan, analiz etmekten, yatıştırmaktan, sorgulamaktan ve dalga geçmekten mümkün olduğunca uzak durun.
Kendinizi etkili ifade edin Etkili iletişimin unsurlarını bilmek ve uygulamak, çocuğunuzla doğru iletişim kurabilmeniz için gereken en önemli araçlardan biri olarak öne çıkıyor. Çocuğunuza karşı her koşulda açık ve tutarlı olun. İletişimi hiçbir zaman azaltmayın.
Uzlaşmacı olun: Otoriter ebeveyn olmaktan kaçının. Otoriter ebeveyn modelinde anne-baba “kazanır” ancak çocuk “kaybeder”. Çocukta içerleme, öfke ve kin duyguları oluşur. Hoşgörülü anne-baba yönteminde ise çocuk “kazanır” ancak anne-baba “kaybeder. Bu kez ebeveynde içerleme, öfke ve kin duyguları görülebilir. Anne-baba ve çocuk arasında müzakerenin ön plana çıktığı bir yöntem olan uzlaşmada ise her iki taraf da daha çok kazanmak ve daha az kaybetmek için çalışır. Böylece nihai çözüme müzakere bölümünde ulaşılır. Alınan karar hem anne-baba hem de çocuk için “Alınan bu kararla yaşayabilirim” hissiyatı yaratır. Dolayısıyla hem siz hem de çocuğunuz huzurlu, sağlıklı ve mutlu bir iletişim süreci geliştirirsiniz.
Ayrıca bu yöntemle her iki taraf da ilişkiye sevginin yanı sıra saygıyı da ekler. Uzlaşma yöntemini doğru uygulayabilmek için ise şu altı adıma uymak gerekiyor:
İhtiyaçları tanımlayın
Muhtemel çözümler üretin
Çözümleri değerlendirin
Çözümlerden birine karar verin
Çözümü uygulayın
Sonuçları kontrol edin.
****************************************************************
4 EKİM DÜNYA HAYVAN HAKLARI GÜNÜ
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ BAŞKANLIĞI
“HAYVANLARIN UĞRADIĞI ŞİDDETİ VE İSTİSMARI GÖRMEZDEN GELEN TOPLUMLAR KENDİ BİREYLERİNİ KORUYAMAZLAR”
Türkiye Barolar Birliği Hayvan Hakları Kurulumuz, hayvanların gördüğü şiddet ve istismara karşı mevzuatın geliştirilmesi ve caydırıcı hale getirilmesi için gerekli mücadeleyi yürütmektedir. Bu çerçevede, toplumumuzun şu hususu bilmesi mücadelenin desteklenmesi açısından son derece önemlidir:
Kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve istismarın ilk basamağı, hayvanlara yönelik şiddet ve istismardır. Hayvanların uğradığı şiddeti ve istismarı görmezden gelen toplumlar kendi bireylerini koruyamazlar. Bu sebeple sorun, hepimizin sorunudur ve öncelikli olarak çözülmelidir.
86 yıl önce gelişmiş toplumların ortak hareketiyle, 4 Ekim tarihi Dünya Hayvan Hakları Günü olarak belirlenmiştir.
Dünyayı bizlerle paylaşan tüm hayvanların, insanlar ve diğer tüm canlılar gibi hakları olduğu bilinen bir gerçektir. Bu noktadan hareketle dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların eşit haklara sahip olduğunun kabulü gerekmektedir.
Türk tarihinde hayvanlara büyük sevgi ve şefkat gösterilmiş, hayvanların bakımı ve korunmasına ilişkin uygulamalara büyük bir önem verilmiştir. Özellikle toplumsal yaşantının bir parçası olarak kabul edilen sokak hayvanlarının beslenmeleri için vakıflar kurulmuş, vasiyetnameler düzenlenmiştir. Bir çok seyahatnamede Türklerin hayvanlara karşı gösterdiği ilgiden övgü ile söz edilmiştir.
Ancak günümüz itibariyle tarihimizdeki olumlu örneklerimiz gittikçe azalmış ve sahipli, sahipsiz ayrımı yapılmadan tüm hayvanların hakları gözardı edilmeye başlanmıştır.
Ülkemizin neredeyse her yerinde, gün aşırı hayvan hakları ihlalleri, şiddet ve ölüm olayları gündeme gelmektedir. Toplumumuzda hayvanlara karşı suç işlemek kronik bir hal almış, yasalarımızın ve uygulamalarımızın yetersizliği nedeniyle failler toplumumuz içerisinde normal yaşantısına devam etmektedirler.
Hayvanları “mal” statüsüne indirgeyip onların yaşam hakları üzerinde her türlü olumsuz eylemin önlenmesini, yaşam hakkına aykırı uygulamaların yasaklanmasını ve en ağır şekilde cezalandırılmasını talep eden, hayvanlar için de adil ve özgür bir dünya isteyen hareketler gün geçtikçe çoğalırken, tüm Avukatlar ve vatandaşlarımız adına biz de sesimizi yükseltiyor ve tüm insanlığa sesleniyoruz: Hayvanları hapsetmeye, zulmetmeye, katletmeye son verin, hayvanlara haklarını teslim edin.
Hayvanların doğumla gelen haklarının korunması, onlara yönelik her türlü olumsuz eylemin önlenmesi ve önlenemeyen eylemlerin vicdanları rahatlatacak şekilde cezalandırılması adına, tarihimize ve çağımıza yakışacak bir yasanın yapılmasını talep ediyoruz. Yasa çalışmalarına tüm milletimizin dahil edilmek suretiyle, ortak bir uzlaşı metninin hazırlanması arzusu içerisindeyiz.
İşte bu yüzden, tüm siyasİ partileri, sivil toplum örgütlerini ve yaşam hakkı savunucularını, doğanın ve hayvan haklarının korunması için harekete geçmeye, bizlerle birlikte yürümeye davet ediyoruz
Tür ayrımı yapmadan, hayvanların doğuştan gelen haklarını, kendilerine teslim edene dek 4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Gününü kutlayamayacağımızı ancak hayvanlar adına başarı sağlandığı takdirde kutlanmasının yerinde olacağını düşünüyoruz.
Saygılarımızla basına ve kamuoyuna sunarız.
********************************************************************************************************
MÜFTÜ MUHSİN YILDIZ ‘ IN KURBAN BAYRAMI MESAJI
01 Eylül 2017 Cuma günü, mübarek Kurban Bayramıdır. Bizleri bu mübarek güne kavuşturan Rabbimize hamd ve senalar, Efendimiz Hz. Muhammed'e (sas) salât ve selam olsun.
Kurban: insanın Allah'a yaklaşmasına ve O'nun rızasını kazanmasına vesile olan bir ibadettir.
Kurban, kulun Allah'a karşı teslimiyetimizin bir göstergesi, Rabbimize karşı olan sadakatimizin bir sembolü, Allah'ın bize lütfettiği nimetleri paylaşabilme iradesinin bir timsalidir.
Kurban Bayramı; birlik ve beraberlik duygularının pekiştiği, yardımlaşmanın üst düzeye çıktığı günlerdir. Bu güzel duyguları, bize tekrar yaşatacak olan Yüce Allah'a(cc) hamdolsun.
Bayramlar, sevinç, sevme ve sevindirme günleridir. Bayramlarımız; toplumsal dayanışmanın, birlik ve beraberliğin, kardeşliğin, sevginin, kaynaşmanın ve paylaşmanın en güzel örneklerinin verildiği günlerdir. Bayramda nasıl ki; annelerimizi, babalarımızı, eşimizi, dostumuzu hatırlayacak, onların yanında olacak isek, aynı şekilde yetimleri, öksüzleri ve kimsesizleri hatırlamalı, kardeş olduğumuz bilinciyle birbirimize daha çok merhametli davranmalıyız.
Bayramlarımız; Teslimiyetin, tevekkülün, sabrın, toplumsal dayanışmanın, birlik ve beraberliğin, kardeşliğin, sevginin, saygının, paylaşmanın, kaynaşmanın, yakınlaşmanın yoğun olarak yaşandığı, dargınlıkların ve kırgınlıkların unutulduğu, kardeşlik duygularının doruğa ulaştığı zaman dilimleridir.
Yüce dinimiz, mübarek günlerde beraber gülmeyi, sıkıntıları beraber paylaşmayı, birlik ve beraberlik halinde olmayı emretmektedir. Sosyal yardımlaşmanın, karşılıklı sevgi ve saygının en güzel örnekleri bayram günlerinde görülür. Bizler kendimizden başlayarak, sevgiyi -saygıyı, huzuru ve mutluluğu, toplumun her kesimine yaymanın gayreti içerisinde olmalıyız.
Bayram vesilesiyle ömrünün baharında Dini, Vatanı ve Bayrağı uğruna şehit düşen vatan evlatlarını minnetle yâd ediyor, yakınlarına ve milletimize de başsağlığı diliyorum. Kutsal topraklarda "Lebbeyk" nidalarıyla ilahi rahmete mazhar olan kardeşlerimizin haclarının mebrur olmasını da Yüce Mevlâ'dan niyaz ediyorum.
Bu vesileyle, başta Çamardılı kardeşlerimiz olmak üzere tüm İslam âleminin ve tüm insanlığın Kurban Bayramını tebrik ediyor; milletçe birlik, beraberlik, kardeşlik, dayanışma ve mutluluk içinde daha nice bayramlara kavuşmamız temennisiyle, bayramın tüm insanlığa barış ve huzur getirmesini Cenab-ı Haktan niyaz ederim.
Ayrıca; Arife günü sabah namazından Bayramın 4. Günü ikindi namazı da dâhil farz namazların akabinde vacip olan teşrik tekbirlerini getirmeyi de unutmayalım.
*************************************************************************************
15 TEMMUZ ŞEHİTLERİMİZİ SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ
Av. Hüseyin DEMİRBİLEK
Niğde Barosu Başkanı
KARGAŞANIN SÜRDÜĞÜ YERDE DEVLETTEN
DEVLETİN OLMADIĞI YERDE HAKTAN, HUKUKTAN, ADALETTEN,
ÖZGÜRLÜKTEN, DEMOKRASİDEN SÖZ EDİLEMEZ
İnsan sosyal bir varlıktır.
Sadece biyolojik ihtiyaçlarının karşılanması yeterli
değildir. Korunan ve geliştirilen temel hak ve hürriyetlerle kuşanmalı, sosyal
siyasal ve ekonomik hakları olmalıdır.
Yaşam hakkı bunların başında gelir.
İnsanların şiddete karşı yasa güvencesi olmasını beden ve
ruh bütünlüğünün korunmasını isteme hakları vardır.
İnsanların kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasını
isteme hakları vardır.
İnsanların konut dokunulmazlığının ihlal edilmemesini
aile bireyleri ile birlikte güven içinde yaşamalarının sağlanmasını isteme
hakları vardır. Düşünce ve kanat hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti temel hak
ve özgürlükler arasındadır. İnsanların bu haklarının yasalarla korunmasını
isteme hakları vardır.
Hak arama hürriyeti, Sağlık, eğitim ve öğrenim, çalışma,
özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine saygı duyulmasını isteme, mülkiyetin
korunması, haberleşme ve seyahat özgürlüğü, seçme ve seçilme hakları vardır.
İnsanlar bu hakların da kısıtlanmamasını devlet tarafından güvence altına
alınmasını isterler.
İnsanlar, kadın hakları, çocuk hakları, engelli hakları,
tüketici hakları ekonomik ve sınai haklar gibi daha pek çok haklara sahiptir ve
bu hakların en üst düzeyde koruma altında olmasını, artan ihtiyaçlara cevap
verecek şekilde geliştirilmesini ve iyileştirilmesini isterler.
İnsanlar ırk din dil mezhep, zengin fakir farkı
gözetilmeksizin herkesin kanun önünde eşit, devletin de kendi koyduğu yasalarla
bağlı olduğunu, kamusal alanda keyfiliğe yer olmadığını bilmek isterler.
En önemlisi, İnsanlar uğruna canlar verilmiş vatan
bildiği topraklarda aynı kaderi paylaştığı insanlarla bir arada bağımsız bir devlet
içinde yaşamak isterler.
Bütün sayılan temel hak ve hürriyetlerin güvencesi tüm
anayasal kurumlarıyla ayakta olan demokratik laik sosyal bir hukuk devletidir.
Karışıklık çıkarılan, kargaşanın hüküm sürdüğü yerde
devletten devletin olmadığı yerde ise haktan hukuktan, adaletten, özgürlükten,
barıştan demokrasiden bahsetmek mümkün olmaz.
Böyle durumlarda
insanlar kendi kısıtlı olanaklarıyla ailelerinin yaşamaları için biyolojik
ihtiyaçlarını karşılamaya can ve ırz güvenliğini korumaya çalışırlar. Devletin
hukuk düzeninin olmadığı yere kargaşa hakimdir ve kargaşanın hakim olduğu yerde
kötülük ve kötüler her alana egemen olur, insanların can mal ve namus güvenliği
ortadan kalkar.
Korunması istenen tüm değerler yağmalanır. Kavramların
hepsi bir gecede yutulur ve herkes için hayat gerçek bir kabusa dönüşür.
Bugün Irak ve Suriye’ de yaşananlar gözümüzün önündedir.
Çıkarılan kargaşa yıllardır önlenememiş her konuda yağma devam emektedir.
İnsanlar çok sınırlı imkanlarla can ve ırz güvenliğini korumaya çalışmakta
ancak bunda da başarılı olamamaktadırlar.
İşte 15 Temmuzda da ülkemiz benzerine rastlanmayan bir
işgal girişimine sahne olmuştur. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri içine sızmış
Fetullahçı terör örgütüne mensup hainler devletimizin olanaklarını kullanıp
coğrafyamızda yaşanan kargaşanın bir benzerine yol açacak şekilde hukuk
düzenimizi yok etmek devletimizin savaşma ve direnme kabiliyetini ortadan
kaldırmak istemişlerdir.
Ancak milletimiz bu saldırılara karşı büyük bir direniş
ve başarı göstermiş devletimizden demokrasimizden temel hak ve hürriyetlerimizden
asla vazgeçmem demiştir.
Türk milleti adeta “Ya devlet başa ya kuzgun leşe
“demiştir.
Sadece Fetullahçı terör örgütüne değil Fetö dışındaki
diğer terör örgütlerine ve bu örgütleri kurgulayan, besleyen destekleyen
ülkelere de ne denli güçlü bir devlet-millet geleneğinden geldiğini
göstermiştir.
Ancak saldırılar yaralar açmış, yüzlerce vatandaşımızın
hayat hakkı elinden alınmış, aileleri mağdur edilmiş ciddi ekonomik kayıplara
sebebiyet verilmiştir.
Niğde’ den de “ Ömer HALİSDEMİR, Ramazan KONUŞ, Kemal
TOSUN, Varol TOSUN, Hakan ÜNVER Yalçın ARAN” isimli kahramanlar şehit olmuş
sevdiklerinden ayrılmışlardır.
Bugün yaşam hakkımızdan ırz ve namus güvenliğimizden
değil de hukukun üstünlüğünden, adaletten, demokrasiden, barıştan temel hak ve
hürriyetlerimizin kısıtlanmaması gerektiğinden bahsediyorsak önemli bir tehlike
bertaraf edilmiş demektir. Aksi halde bunları konuşmamız mümkün olmaz kimse kimsenin
sesini dahi duyamazdı.
Bu da vatanı ve milleti için toprağa düşmüş şehitlerimizin,
insanüstü mücadele gösteren gazilerimiz, hangi isimle olursa olsun teröre
kötülüğe meydan vermeyen milletimiz sayesinde olmuştur. Ne kadar teşekkür etsek
azdır.
Allah şehitlerimize rahmet eylesin ruhları şad olsun.
|
******************************************************************************************
10. Yıl Kutlaması
Çamardı Ekspres Gazetesinin Kuruluşunun 10. Yılını Kutluyorum..
10 Yıl Geride Bırakmasını Başaran Gazetenin Yöneticilerini Ve Çalışanlarını Tek Tek Tebrik Ediyorum..
Yerel Basın; Anlamını,Konumunu,Değerini Ve İşlevini Her Zamanki Gibi Korumaktadır. Bunun Yanında; Halkın Yaşamına, Mutluluğuna, Kederine Haberci Olarak Dokunan Yerel Basın Oldukça Önemli Yerdedir.. İşte Bu Ve Buna Benzer Gelişmeleri 10 Seneden Bu Yana Başarıyla Sunan Çamardı
Ekspres'in Daha Nice Yıllar Boyunca Bunu Sürdüreceğine İnanıyorum.
Çamardı Ekspres Gazetesine 10 Yıl Yetmez Ki!..
Hayrettin OĞUR (Gazeteci)
Kültür Gazetesi Sahibi Ve Yazı İşleri Müdürü
*****************************************************************************
ÇAMARDI EKSPRES 10 YAŞINDA
B.ANDAÇ ARSLANPAY
8 Mart 2008 yılında Çamardı ilçesinde ilk ve tek olmanın gururu ile yayın hayatımıza başladık.. 70 yıllık ilçede 9 yılı geride bırakarak , 10. Yaşımıza girdik.
Değerli okurlar 306 Sayımızda 10.Yaşımıza merhaba diyoruz. Acısıyla tatlısıyla , tüm olmazlara rağmen ilk olmanın , tek olmanın zorluğunu yaşadık.. Yaşıyoruz…
Özverili çalışmamızın, emeğimizin , fikirlere olan saygımızın ve herkese , her kesime eşit mesafede yaklaşmamızın siz değerli ilçe halkının ve okurlarımızın da anlamasını ve onlardan da aynı şeyleri bekliyoruz… ilkeli gazetecilik yapmanın gururunu yaşıyoruz. Ve siz değerli okuyucularımızla ilçe geneli ve başka illerden gazetemizi takip eden , destekleyen tüm okurlarımızla 10. Yıla girmenin mutluluğunu paylaşıyoruz.
Pek çok emek , uğraş ve özverili çalışmalar sonucunda gazete elinize geçiyor. Haber oluşturma , gazete sayfalarını hazırlama , basımı ve dağıtımı hemen olan kolay bir şey değil….onca emek ve göz nuru var…Alın teri var. Sıcak , soğuk , kar , kış demeden sizlere ulaştırmaya çalışıyoruz …Ama hala anlamayan , anlamak istemeyenler var.. Emeğe saygıyı unutuyorlar… Gazeteyi güçlü ve kişilikli hale getirmek bizim olduğu kadar , sizlerin de görevi. Basına , Gazetenize sahip çıkmak ilçe halkına düşen toplumsal bir görevdir.
Daha önce defalarca yazdım. Bir avuç okumayı seven , emeğe saygılı insanlarla bugüne geldik. Ama ben ilçe halkından gelen hizmete sahip çıkmalarını , destek vermelerini “Çamardı Ekspres Gazetesi “ ni sahiplenmelerini okumalarını , okutmalarını istiyorum…Çok şey mi istiyorum..?
Basının önemini , özellikle yerel basının önemini Çamardılıların anlamış olmalarını bekliyoruz. Sizi , sizin sorunlarınızı , başarı ve isteklerinizi dile getirmeye herkese ulaştırmaya çalışıyoruz. Eğer bunu sizlere on yılda Çamardı Ekspres olarak anlatamadıksa ; yapacak bir şey yok sanıyorum. Pek çoğunuz okumayı sevmediğinizi söylüyorsunuz…Kendi gazetenizi , ilçenizi , sizi anlatan , bir arşiv gibi saklayacağınız gazetenizi de okumuyorsanız , bir on yıl daha okumanızı bekleyecek maddi ve manevi gücümüz kalmadı bunu bilin artık !..Gelen güzel şeylerin , hizmetlerin değerini kaybetmeden anlayın artık !...
Yazılı ve görsel basın için reklamın önemini hepiniz biliyorsunuz. Eğer sizler reklam vermezseniz. “ burası küçük yer , beni herkes tanıyor “ derseniz. Sizin o küçük dünyanıza giremem elbette. Ama çağımıza uygun , reklamın önemini bilerek , çağdaş bir insan olarak basına reklam verir veya abone olursanız …. Hem Gazetenizin daha uzun ömürlü olmasına , hem de gelişmişliğin bir göstergesi olan ilçenizin bir gazetesi olmasına sebep olursunuz….Seçim sizin….
Değerli okurlar , biliyorum gazetemizin daha çok sayfalı olmasını , renkli olmasını istiyorsunuz.. Bende istiyorum… Hem de sizden daha çok istiyorum… Ama reklam vermiyorsunuz…Abone olmuyorsunuz. Hadi abone oldunuz. Zamanında ödeme yapmıyorsunuz…Başkalarının da abone olmasında bir gayret göstermiyorsunuz.. Fakat gazeteyi eleştirebiliyorsunuz. Eleştirin elbette ama , haklı olduğunuz zaman eleştirin…Neyse i inşallah bundan sonra destekler , gazetenize sahip çıkarsınız….
Çamardı Ekspres Gazetesine abone olarak , reklam vererek , bizi destekleyen tüm okurlarımıza sonsuz teşekkürler ediyorum… Ayrıca beni yalnız bırakmayan daima yanımda olan , destek ve moral veren yakınlarıma , arkadaş ve dostlarıma da teşekkür ediyorum…. Haber ve düşünce yazıları ile bizleri onurlandıran yazar arkadaş ve dostlarımıza da sonsuz teşekkür ediyorum...Nice yıllara...Saygılarımla....
Sizlerin verdiği destek ve güç ile devam edeceğiz.
********************************************************************************
KONUK KALEM
CANDAN ÜNAL
Kalbimin Sana İhtiyacı Var
Bunca yorgunluğun üstüne biraz durup dinlenmek istiyor kalbim. Bir omuza yaslayıp başımı, azıcık soluklanmak, hatta bir ömür boyunca güçlü görünmek adına tuttuğum gözyaşlarımı kollarında serbest bırakmak.
İstediklerim aslında o kadar basit ki, belki de bana öyle geliyor. Yaşadığım sıkıntıları üstüne atmak değil derdim. Tam da tersi, bütün hepsini unutmak için sana koşmak istiyorum. Yangın yerine dönen şu kalbimi, aşkınla söndürmem gerek.
Öyle uykusuzum ki gecelerdir, bilemezsin. Sensizliğin parçalayan ağırlığından olsa gerek, sürekli uyandığım huzursuz uykulardan, bedenim yorgun düşüyor. Sen gelsen, kafamı koyar koymaz dalıp gideceğim mutlu bir gecenin özlemini çekiyorum.
Gittiğin her yerde izini sürerek, senin için delice, acınası bir hasretle ardından koşarak, hep bekleyerek, hep özleyerek geçiyor vakit. Ellerimizden kayıp giden şu zamanın geri dönüşü de yok üstelik bundandır kavuşma telaşım.
Hayatımı şöyle bir gözden geçiriyorum, ne kadar çok ertelediğim umut var. Seni ertelenmişler listesine koymak istemiyorum. Ne varsa yaşanılacak, tadını çıkarsak! Bir filmi izleyip gülsek mesela, patlamış mısır kokusu eşliğinde. Aşkı kıskıvrak yakaladığımız geceleri çoğaltıp, kendimizi sıyırsak bu dünyanın tüm gürültüsünden, olmaz mı?
Bazen aklının içine girmek istiyorum. Ne düşündüğünü bilmek, yüreğinin içine sızarak, ne hissettiğini anlamak ve ne öğrendiysem bugüne kadar, hepsini unutarak, seninle yeniden başlamak ihtiyacındayım.
Aklım, ruhum sende takılı kalmışken, gündelik hayata uyum sağlamak da zor aslında. Dostların kahve sohbetleri, bir film karesi, el ele yürüyen bir çift, gördüğüm her ne varsa, kaçışlarıma daha çok itiyor beni.
Gün olur da usanırsa kalbim, bu uzun ve hiç bitmeyecek bekleyişlerden diye korkuyorum. yüreğim yine ihanet sayar bir yabancının gözlerime bakan gözlerini. Sana ait olmaktan vazgeçmem için, kalbimin bunu kabullenmesi gerekir, yoksa mantığım bitti diye çığlık atsın, ne fayda? gittiğim yerde bir kitap görür ve seni aramak istersem ya da en sevdiğim şarkı çaldığında aklıma yine sen gelirsen, gerçekten senden ayrılmış sayılır mıyım?
Sevdiğim, serin bir yaz gecesinin ortasında gelsen, hiç haberim olmadan, ansızın çalsan kapıyı, karşımda seni görünce gözlerim ışıldasa, sessiz bir çığlık atsam içimden, dakikalar boyunca sarılıp kalsak o kapının önünde. Balkonda bir güzel masa kursam, yanına da bir küçük duble koysam hasrete yakışır diye; sonra sen anlatsan yokluğunda neler yaptığını, ben gözlerinin içinde kaybolarak dinlesem. Ellerimiz kenetlense birbirine, hatta vücudumuz, sabaha kadar sarmaş dolaş uyusak yalnız rüyalara inat. Sen artık gelsen sevgili çünkü bu kalbin sana ihtiyacı var….
**********************************************************************************************
** BİR YORUM**
YARI YIL TATİLİ BAŞLADI
Milyonlarca öğrencinin beklediği TATİL başladı..
2016-2017 eğitim öğretim yılının ilk yarısı 20 Ocak'ta sona erdi. Öğrenciler 6 Şubat'ta ders başı yapacak.
Eğitmenlere, öğretmenlere, okul personellerine, anne ve babalara, öğrencilerine bir dinlenme zamanı olarak gelse de uzmanlar özellikle öğrencileri bu tatili değerlendirmeleri gerektiği yönünde uyarıyor.
Yarıyıl tatiline aynı zamanda 15 tatil ve sömestr de denilmektedir. Ne denirse desin bu tatilin geldiği mana aşağı yukarı herkes için aynıdır. Şöyle ki; Bir eğitim ve öğretim yılını ikiye bölen 15 tatil yada yarıı yıl tatili, dinlenme, nefes alma, gelecek dönem için kendini hazırlama anlamına gelir.
15 TATİLDE NELER YAPILABİLİR?
İlk dönemdeki ders eksikliklerini gidermeye odaklanması gereken öğrencilerin aklı bu sürede derste olacak gibi durmuyor. Bu durumda zamanlarını iyi değerlendirilmeli. 15 tatil zamanını hem eğlenerek hem dinlenerek hem de ders çalışarak geçirebilirler.
15 tatilin tamamını derslerden kopuk şekilde geçiren bir öğrencinin derslerden soğuması, uzaklaşması çok olağan. Bunun yerine ders ile arasını açmadan gününü doğru planlayarak her şeye zaman ayırabilir. Dediğimiz gibi çeşitli yaş gruplarına göre değişebilen etkinlikler arasında çocuk yaşta olanlar 15 tatilde vizyona girecek olan çizgi filmleri ve çocuk filmlerini takip edebilir ve zamanının bir kısmını bu şekilde geçirebilir. Bütün bir dönemin yorgunluğunu öğrenciler yaşamış gibi görünse de öğretmenler ve eğitmenler de büyük bir yorgunluk yaşar ve en az öğrenciler kadar yorulur. Çocuklarını en iyi olanaklarla okutmaya çalışan aileler de bu bu arayı güzel bir tatil olarak değerlendirir.
Aileler kısıtlı bütçelerini iyi değerlendirebilir. Çocuklarına tarihi yerleri gezdirebilir. Onları müzeye götürebilir.
Her sene eğitim ve öğretim yılını iki dönem olarak ayıran sömestr yani 15 tatil ya da yarıyıl konusunda uzmanlar tatili sadece uyumak, arkadaşlarla vakit geçirmek, oyun oynamak, dinlenmek üzere geçirmeyi hayal eden öğrencileri daha tatil gelmeden uyarmaya başladı.
Bir tatilin en verimli şekilde geçmesinin yolunun her şeye vakit ayırabilmekten geçtiğini söyleyen uzmanlar, her sene bu uyarıyı yapıp öğrencileri ders çalışmaya yönlendiriyor.
Tatilin keyfi çıkarılmalı fakat bunu yaparken sorumluluklardan da sıyrılmamalı. Ailelere büyük görev düştüğünü söyleyen uzmanlar, ailelerin çocuklarına baskı uygulamadan onları derse yönlendirmeleri gerektiğini söylüyor.
**********************************************************************************************************
VE…300. SAYIYA ULAŞTIK
ÇAMARDI EKSPRES GAZETEMİZ 10 . YILA DOĞRU YOL ALIRKEN , 300. SAYIMIZI ÇIKARMANIN MUTLULUĞUNU YAŞIYORUZ.
TABİ Kİ BU MUTLULUK KELİMESİ LAFIN GELİŞİ. TÜM OLMAZLARA RAĞMEN , AYAKTA KALMANIN ZORLUKLARINI YEREL BASIN OLARAK ÇAMARDI İLÇESİNDE YAŞIYORUZ..
BURADAN DEĞERLİ OKURLARA BİR ŞEY SÖYLEMEK GEREKİYOR. TABİ HEPSİNİ KASTETMİYORUZ..
HANİ HAYATI BEDAVA SANAN OKURLARIMIZA BU LAF..
.NE EMEK VE HARCAMALARLA SİZE ULAŞTIĞINI DÜŞÜNMEDİĞİNİZ İÇİN , ABONE OLMAK , REKLAM VERMEK GİBİ BİR ÇABANIZDA OLMUYOR. YA DA ÜCRETİ VERMEYİ UNUTUYORSUNUZ...
LÜTFEN UNUTMAYIN …! ÇAMARDI EKSPRES GAZETESİ SİZİN SESİNİZ…
OKUMAYI,İLÇESİNİ SEVEN ,ÇIKTIĞI İLK GÜNDEN BERİ ÇAMARDI EKSPRES GAZETEMİZİ DESTEKLEYEN TÜM DEĞERLİ OKURLARA TEŞEKKÜR EDİYORUZ...
DEĞERİNİN BİLİNMESİNİ DİLİYORUZ...
B.ANDAÇ ARSLANPAY
YZ.İŞL. MD.
********************************************************************************
Evereste Giden Yolda Kadınlar
Kadınlar,
Hem anadır, hem babadır, hemşiredir, doktordur, mühendistir, avukattır, öğretmendir, işçidir, memurdur, patrondur, kadın girişimcidir ve bu kadar yoğun mücadeleci hayatın içinde, HEM DE DAĞCIDIR.Dağcılık kadınlar için ne anlam taşır ne hissettirir. “Özgürlük, mutluluk, kendini ispat etme duygusu, hedefe yönelme, zoru başarma azmi, mücadele ve sonucunda huzurlu bir yorgunluk.”
Ancak, yine ve yeniden, yeşille, toprakla, suyla, tekrar kavuşma, gökyüzüne doğru tırmanma isteğidir bizler için dağcılık.Dağcılık bizler için belki bir meslek değil. Ne var ki; neredeyse tüm yaşamımızı ona göre planlıyoruz. Yeri geldiğinde bir tırmanışa gidebilmek için işimizden, yaşamımızdan, sevdiklerimizle geçireceğimiz zamandan feragat ediyoruz.
Everest’e tırmanabilmek için, işinden ayrılmak zorunda kalan kadın dağcılarımızın olduğu gibi.. Türkiye’de dağcılık sporunu meslek olarak yaşayan kadınlar, antrenörler de elbette var. Erkeklere göre azımsanacak düzeyde kalan, kadın antrenör sayısının ilerleyen yıllarda Amazonlar Kulübü‘nün ve TDF’nin ortak çalışma ve gayretleri ile artacağını biliyoruz. Dağcılık, profesyonellik seviyesinde yaşamımızın bir parçası olmuş durumda. Ancak bu işi yarı profesyonel olarak yaptığımızı düşünüyoruz. Çünkü bu işten para kazanmıyoruz.
“Dağcılığın kadınlar için zor yanları var mı?” diye soranlara şunu söyleyebiliriz. Kadınlar açısından özel bir zorluğu yok çünkü dağcılık sporu kişinin, karakteristik içsel özelliklerini yansıtıyor. Bu içsel özellikler bulunmadığında, kadın ya da erkek olsun bu sporu sürdürebilmenin sonuçları aynıdır. Kadınlar için dağcılığın zorlukları aksine, kadınların dağcılıkta bazı avantajları olduğu söylenilebilir.
Bu sporda başarıyı belirleyen önemli faktörlerin başında fiziksel ve psikolojik dayanıklılık gelmektedir. Fiziksel açıdan kadınların erkeklere göre avantajı ispatlanmıştır. Bilimsel bir araştırmaya göre yüksek irtifada erkeklerin performansının yüzde 45 oranında düştüğü, ancak kadınlarda bu oranda bir düşüş olmadığı gözlenmiştir. Bunu genel olarak dağda da yaşıyoruz. Örneğin şehirde koşu antrenmanı yaparken takımdaki erkek arkadaşlarımıza göre daha yavaş kalabiliyoruz, ancak dağda bu fark kapanıyor. İşin zihin kısmına gelince, bugüne kadar yaptığımız tırmanışlarda kadınların biraz daha sabırlı, kararlı ve planlı olmalarını bu sporda başarılı olmalarının önemli bir nedeni olarak gözlemliyoruz.
İki-üç ay sürebilen bir ekspedisyon boyunca motivasyonunuzu sürdürebilmek, zirveye ulaşmanızda çok önemli bir faktör oluyor. Bu sebeple bu sporun kadınlara özel bir zorluk getirdiğini söyleyemeyiz. Kadın Dağcılar bizler, bu sporun takım olarak yapılması gerektiğine inanan bunu isteyen sporcularız. Bu inanç bize en büyük motivasyon kaynağıdır birbirimizden güç aldığımız aşikardır. Erkek dağcılardan farklı ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz denilir ise eğer; kadın olarak erkeklerden daha farklı zorluklarla karşılaşmıyoruz. Tabii önemli bir şey var ki dağcılığa başlarken şehirde sizin hevesinizi kırmaya çalışan kişilerle yaşananları saymıyoruz. Bu işi takım olarak yaptığınızda, zorlukları takım olarak göğüslediğiniz için bu tür bir ayrımın farkına varamıyoruz.
Ve kadınların bir arada yaptığı takım tırmanışlarında daha özgür ve daha mutluyuz çünkü birbirimizi yüreklendiriyor ve motive ediyoruz. Ve bu konuda özellikle erkek dağcı kardeşlerimizden de aynı yaklaşımı bekliyoruz. Dağa çıktığımızda amacımız dağa tırmanmak, o zirve yolculuğunda hepimiz aynı amaçla yol alan nötr varlıklarız. Ve bunun karşılıklı hissettirilmesi çok önemli. Her işin başı ve sevgi ve sabırdır. Sabır, saygı ve sevgi her seyde olduğu gibi dağcılığın ilk kuralı olmalı diye düşünüyoruz. Diğer bir sürü alanda olduğu gibi iş yaşamında da kadın üzerinden bir ayrımcılık yapılıyor bu dünyanın her yerinde aynı. Kadın her yerde kadın. Bununla mücadele etmek oldukça önemli!!!
Aslında şöyle de bir gerçek var erkeklerin ve kadınların kabul etmesi gereken!Şehirdeki koşullarla baş edebiliyorsa kadınlar, doğa koşulları çok da zorlayıcı gelmeyecektir.İş yaşamımızdaki ayrımcılıklar elbette dağlarda da olmuş bugüne kadar. “Ben yapabilirim” , “Ben Dağcılığı Başarabilirim”
“Ben Dağcılığı Öğrenmek istiyorum” diyen, Dağcılığa bir adım atan her kadına, bizler Amazonlar Kulübü ve Türkiye Dağcılık Federasyonu yönetimi olarak 10 adım gitmeliyiz. Daha da önemlisi kadınların dağcılık ve doğa sporlarında katılımını arttırmak için, kadınlara pozitif yönde ayrımcılık yapmak gerekiyor ki, 50 yılın aradaki farkını kapatabilelim. Öncelikle TDF dağcılık eğitimlerine her kulüpten sadece 2 kişi gittiğini düşünürsek, Bizler Amazonlar Dağcılık kulübü olarak yılda sadece iki kadını yetiştirerek hedeflerimize ulaşabileceğimizi sanmıyoruz. Bu sebeple federasyon eğitimlerinde kadın sporcu eğitim taleplerinde pozitif ayrımcılık yapılması gerektiğine inanıyoruz.
Türkiye’de kadınların dağcılık sporunda ki oranı 0,07! Bu rakamın eşitlenmesini için eğitimli kadın sayısını arttırmamız gerekiyor. Kadınlarımızı olimpiyatlara hazırlayacak seviyelere getireceğimizi düşünüyoruz. Kadınların çoğu hiking, trekkingde takılı kalmış. Bir adım yukarı çıkmaları için ellerinden tutmak, desteklemek gerekli. Kadınların eğitimlere katılımlarını arttırmak için mevzuat değişikliğine dahi gidilmesi gerekiyor.
Şimdiye kadar dünyanın en yüksek zirvesi kabul edilen 8 bin 850 metrelik Everest dağına tırmanan 3 bin 755 dağcıdan sadece 21’i kadındır. Bu sayı Everest’e çıkmayı başarmadıkları için değil, dağcılığa başlayamadıkları, maddi ve manevi desteklenmedikleri içindir Kadınların, dağcılıkta bugünden sonra atacağı her adımının, her eğitiminin, her ihtiyacının, maddi ve manevi pozitif ayırımcılıkla desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Aradaki bu farkı ancak bu şekilde kapatabiliriz..Yazımızın başında da söylediğimiz gibi aslında mücadeleci şehir yaşamının, köy yaşamının içinde kadın hem ana, hem baba, hem çalışan, hem patron, insanlık için her şeyse kadın, şöyle de bir gerçek var ki; “Bir kadın bu koşullarla baş edebiliyorsa, doğa ve dağ koşulları ile de başedecektir.”
Doğa sporlarına ve dağcılığa yeni başlayacak olan mücadeleci, doğa, insan, hayvan sever kadınlara seslenmek istiyoruz. Doğada ve doğal ortamda, insan sağlığına, kişinin bedensel ve zihinsel gelişimine katkı sağlayan sporların tümüne doğa sporları denir. Doğa sporları günümüzde teknolojinin beraberinde getirdiği hareket azlığı ile başa çıkmak için her yaş ve meslek grubundan insanın ilgi odağı haline gelmiştir. Günümüzün ağırlaşmış yaşam koşullarında psikolojimize de en yüksek katkıyı sağlayan yegane spordur.
Dağcılık sporu ise içerisinde mücadele ruhunu üst düzeyde yaşatan, zaman zaman risk almayı gerektiren, ekip çalışması ve uyum gerektiren bir spor dalıdır. Dağlarda yürüyüş ve farklı noktalarda kamp kurmanın yanı sıra teknik malzeme kullanarak tırmanma sporunu da kapsamaktadır. Belirli teknik ve emniyet yöntemlerinin geliştirilmesi ile kendine özgü disiplini ve ilkeleri olan bir spor haline dönüşen dağcılık, birçok doğa sporunun da ÖNCÜSÜDÜR.
Mücadeleci ruhu taşıyan tüm kadınlarımızı dağcılık ve doğa sporlarına davet ediyoruz.Sizleri şimdiden yürekten kutluyoruz.
Gül Soydan
Amazonlar Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü Başkanı
Dağcılık Federasyonu Yönetim Kurulu Yedek Üyesi
DEİK Dünya Türk İş Konseyi Üyesi
TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Kurucu Üyesi
Avrupa Birliği İşsizliğe Çözüm Eğitim Derneği Başkanı
Dağcılık Federasyonu Yönetim Kurulu Yedek Üyesi
DEİK Dünya Türk İş Konseyi Üyesi
TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Kurucu Üyesi
Avrupa Birliği İşsizliğe Çözüm Eğitim Derneği Başkanı
***********************************************************************************
“YOKSULLUK GİDEREK YAYGINLAŞMAKTADIR”
ÖMER FETHİ GÜRER
NİĞDE MİLLETVEKİLİ ÖMER FETHİ GÜRER YOKSULLUĞUN
ARAŞTIRILMASI İÇİN MECLSİ ARAŞTIRMASI İSTEDİ
Cumhuriyet Halk
Partisi Niğde Milletvekili ve KİT Komisyon Üyesi Ömer Fethi Gürer yoksulluğun giderek yaygınlaştığını belirtti.
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer bu nedenle Meclis araştırması açılmasını
istedi.
Gürer TBMM Başkanına sunduğu
CHPli Milletvekillerinin de imza koyduğu araştırma talebinde şöyle dedi:
“Ülkemizde yoksulluğun giderek
yaygınlaştığı bilinmektedir.
Bireyin yeme, giyinme, barınması için
gerekli olanakları karşılayamaz duruma erdiği mutlak yoksulluğun yanında gelir
yoksulluğu, insani yoksullukta da artışlar görülmektedir. Yoksulluğun her
boyutu ile ele alınması ve irdelenerek çözüm önerilerinin oluşturulmasına
yönelik Anayasanın 98, İçtüzüğün 104
ve 105. Maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını arz ederim.”
Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer Meclis Araştırmasının
gerekçesinde de şu görüşlere yer verdi:
“Ülkemizde yapılan hesaplamalara
göre yoksulluğun giderek arttığı mutlu bir azınlık dışında gelir dağılımında
ciddi bozulmalar olduğu görülmektedir. Devlet ve Belediye kurumları eli ile
binlerce kişiye sosyal yardım dağıtımı sağlanmakta, ne var ki mutlak yoksulluk
gözle görülür boyutta ilerlemektedir.
Bireyin yeme içme, giyme olanaklarında zorlandığı günümüzde, kişiler,
asgari yaşamlarını sürdürebilmelerini temin için gerekli temel ihtiyaçlarını
sağlayacak bir gelirden de mahrum kalmaya başlamıştır. Mutlak ve gelir
yoksulluğuna ek olarak İnsani yoksulluğunda her geçen gün yurttaşın aleyhine
dönüştüğü gözlemlenebilmektedir.
Ocak kararları ile başlayan ve
günümüze değin uygulana gelen ekonomik düşünce yaklaşımı sosyal devlet ve
sosyal kazanımları önemli ölçüde
geriletmiş, özelleştirmeler yabancılaştırmaya dönüşerek işsizlik artmıştır.
TÜRK-İŞ Araştırmasının Mayıs 2016
ayı sonucuna göre; dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli
beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (açlık sınırı)
1.374,89 TL/Ay’dır.
Gıda harcaması ile birlikte
giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri
ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı ise
(yoksulluk sınırı) 4.478,48 TL/Ay ‘dır. Bekar bir çalışanın
aylık yaşama maliyetinin ise 1.711,96 TL/Ay olarak gerçekleştiği ifade
edilmiştir.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR)’nde geniş tanımlı işsizlik
oranının yüzde 20’ye ulaştığını, dar tanımlı işsiz sayısı 3 milyon 224 olurken,
geniş tanımlı (gerçek) işsiz sayısının 6,5 milyona yaklaştığını, imalat
sanayiinde istihdam kaybı devam ederken, artışın hizmetler sektöründe
gerçekleştiğini, tarım dışı genç kadın işsizliğinin yüzde 24,4’e ulaştığını,
son iki yılda 181 bin üniversite mezununun işsizler ordusuna katıldığını,
üniversite mezunu işsizlerin sayısının 670 bine ulaştığını, üniversiteli
işsizlikte iki yıllık artışın yüzde 35 olduğunu ve 678 bin işsizin iş bulma
ümidini kaybettiği açıklanmıştır.
İl il durum ele alındığında geçim
sıkıntısı ile köylerden oluşan göç ve kentlerde oluşan yığılma ile ortaya çıkan
işsizliğin yarattığı yoksulluk ve olumsuz koşullarda yaşama durumunda bırakılan
yurttaşlarımızın yaşam sorunları kapsamlı olarak ele alınmalıdır.
Mevcut verilerin yoksulluğu yenecek ve yok
edecek bir ışığı yansıtmadığı giderek sorunların artacağının işareti olduğu
düşünülebilir. Yoksulluğun çok boyutlu ele alınarak nedenleri ve çözüm
üretilmesi adına TBMM’nin yapacağı bir çalışma gerekli ve ihtiyaçtır. Mutlak yoksulluğun
alanda saptanması, Devlet ve belediye destekleri ile süren yaşamların da
durumlarının irdelenmesi, incelenmesi, yoksullukla mücadele edebilmek için tüm
siyasi partilerin ortak bir araştırma çalışmasında yer alabilmelidir.
İnsanı Yoksullukla
ilgili sağlıklı içme suyu, ortalama bir
yaşam biçimine değin uzanan çok yönlü gerekliliklerin de irdelenerek
mutlak yoksulluğun yanında ele alınması ülkemizin geleceği adına da
önemli bir imceleme araştırma ve sonucu üretmeye yönelik fayda sağlayacaktır.”dedi.
****************************************************************************************************
RAMAZAN AYINI KARŞILARKEN…
ÇAMARDI İLÇE MÜFTÜSÜ MUHSİN YILDIZ
Muhterem Çamardılılar !
Müminler açısından büyük bir değeri olan, mübarek ramazan ayına girmek üzereyiz. Bu mübarek ayın, rahmet, huzur ve sükun veren gölgesi üzerimize düşmek üzeredir. Cenab-ı Hakk'ın af ve mağfiretiyle feyiz ve bereketiyle tezyin ettiği üç ayların incisi, Ramazan ayına kavuşmanın mutluluğu ve sevinci içerisindeyiz.
Yüreklerimizin heyecanla çarpacağı, paylaşmanın, ibadetin, kulluğun, zikrin, duanın, niyazın, tövbe ve istiğfarın ayrıca daha nice güzelliklerin zirveye çıkacağı, onbir ayın sultanı Ramazanı karşılamanın tarif edilmez heyecanı içerisindeyiz.
Bu ay; Müslümanların ibadetlerinden büyük haz duydukları, karşılığında mükâfatlarını da bol bol aldıkları adeta bir hasat mevsimidir.
Ramazan ayı; gündüzüyle-gecesiyle, orucuyla, teravihiyle gönüllerimize o kadar nüfuz eder ki, yapılan sahurlar-iftarlar, yardımlar, tövbe ve istiğfarlar, tilâvet edilen Kur'anlar kılınan teravihler, dökülen gözyaşları, manevi hayatımızda öyle lezzetler yaşatır ki; Ramazan ayının adeta bitmesini hiç istemeyiz.
Ramazan ayı, rahmet ve mağfiret ayıdır. Bu ayda, Cenab-ı Hakk'ın rahmeti, bütün kâinatı kuşatır.
Hz. Peygamber:'Ramazan ayı girince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır ve şeytanlar zincirlere vurulur.'( Buhari; Savm,5) buyurmaktadır
Bu ayda; Yüce Allah(c.c.), nice kullarını affeder. Bu ay, açılan ellerin boş çevrilmediği, ihlâs ve samimiyet içinde yapılan duaların reddedilmediği, mübarek bir zaman dilimidir.
Değerli Çamardılılar !
Ramazan ayı, Küfür ve şirk bataklığında yüzen insanlığın kararan gönüllerini aydınlatan, onlara dünya ve ahirette kurtuluşa ermenin yollarını öğreten yüce kitabımız Kuran-ı Kerim'in nazil olmaya başladığı aydır. Cenab-ı Hak, Yüce Kitab'ında : 'Ramazan ayı insanlara yol gösterici doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilileri olarak kendisinde Kuran'ın indiği aydır.'(Bakara;2/185) buyurmaktadır.
Ramazan ayı; ibadet, Allah'a yaklaşma, iyilik, ihsan, affolunma ve günahlarımızdan temizlendiğimiz mübarek bir aydır. Ayrıca bu ayda, bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesi bulunmaktadır.
Bu ay, kulluk ve ibadet mevsimidir. Her Müslüman; orucuyla, namazlarıyla, zekâtı, sadakası hayrı- hasenâtı ile bu ayın rahmet ve bereketinden nasibini alma gayreti içerisinde olur.
Müslüman, bu ayda, farz kılınan orucu da tutarak, kendini hem maddi hem de manevî olarak temizlemiş olur.Hz. Peygamber(s.a.v.) “Cennette Reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek'(Buhari; Savm,4;Müslim;Sıyam,166)buyurarak bu ibadetin karşılığının ne kadar büyük olacağını bizlere bildirmektedir.
O halde Aziz Kardeşlerim!
Ramazanı karşılamak demenin; bu aya madden, mânen, bedenen ve ruhen hazırlıklı olmak, gaflete düşmemek olduğunu unutmayalım. Ramazan fırsatını iyi değerlendirilmeliyiz. oruçlarımızı hakkiyle tutmalı, Kuran-ı Kerim'le daha fazla meşgul olmalı, bol bol hayır ve infakta bulunmaya özen göstermeliyiz.
Ramazan ayına girecek olduğumuz şu günlerde kendimizi, bu çok özel ay için hazırlayalım. Camilerimizi olduğu gibi, evlerimizi de Kur'an okuyarak ve ibadetle ihya edelim. Allah'ın rızasını kazanarak kendimizi affettirme fırsatını kaçırmayalım.
Bir kul olarak, Rabbimize karşı görevlerimizi hakkıyla yerine getirelim. Hasret ve özlemle karşılayacağımız ramazan ayını, ömrümüzün son ramazanı gibi görerek en iyi şekilde değerlendirme yollarını arayalım. Yüce Rabbimiz, Ramazan ayının feyzinden ve bereketinden en iyi şekilde yararlanmayı bizlere ve tüm Müslümanlara nasip eylesin.
RAMAZAN AYI TÜM İLÇE HALKINA , İLİMİZE VE ÜLKEMİZE HAYIRLI VE MÜBAREK OLSUN !
***************************************************************************************************************
HAYAT BU
GENÇ KALEM / EMİNE DOKUZ
Konuşmak istemezsin bazen. Yormamak, kırmamak için. Üstüne gelerek zorlarlar seni, kendi yanlışlıklarını senin bir anlık sinirinle unutturmak için. İnsanlık işte, hayat bu...
Konuşmak istemezsin...Çünkü kendi iç dünyanda sayısı fazlaca olan, kalbin ve aklın arasında gidip gelen çelişkili cümlelerin vardır senin. Yalnızsındır işte yalnız.
Dost bildiklerinin arasında aslında hiç birinin senin dostun olmadığını göreceksin.
Seviyormuş gibi yapanlardan, gitmeyecekmiş gibi ümit verenlerden, tutacakmış gibi söz verenlerden, iyi biriymiş gibi davrananlardan ,olduğu gibi görünmeyenlerden ,yapmacık insanlardan, birine güvenip pişman olmaktan, verdiğim değerin boşa çıkmasından, herkesi insan yerine koymaktan, kısaca; hayata karşı savaşmayı öğrendiğim bugüne dek hiçbir şey için üzülmek ve sitem etmemek gerektiğini anladım. Tam pes ediyorum dediğimde, hayat yeni bir mucize ve uğraşılar verdiğinden, pes etmek yerine savaşmak gerektiğini anladım. Kimsenin elimden tutup, beni kaldırılmasını da beklemedim...
Bazen seviyorum deyip ,aslında hiç sevmediğini göreceksin insanın. Bazen engeller çıkacak karşına bazen açılacak yolların. Ne olursa olsun hep güçlü olup her şeye hazırlıklı olacaksın bu hayatta. Ne de olsa kırılmak da var, yanılmak da, mutlu olmak da var, mutsuz olmak da... Hep güçlü ol ve seni mutsuz eden şeyi Allah'a havale et. Sadece sabırlı ol ve bekle, Allah nasibinde olan her şeyi verecek merak etme.
Hayat işte. Ummadığın şeylerden ders almayı ve gelecekte bunları yaşadığına şükretmeni sağlıyor. Sevginin basitleştiğini, güvenmenin ne kadar zor olduğunu öğretiyor.
Bir şeyi ne kadar istesen de olmayacağını, hayat bize ne sunduysa onu yaşamamız gerektiğini ve gün gelince yaşadık işte diyecekken öyle bir mutlu ediyor ki iyi ki yaşamışım dedirtiyor.
Kendin nasıl değerliysen, bir başkası da kendi için değerlidir.
HATIRLATAYIM DEDİM
********************************************************************************************
OKUMUYORSAN ŞİKAYETİ BIRAK !
B. Andaç ARSLANPAY
Ülke olarak , okumaktan uzak bir toplum olmamızın nedenleri üzerinde çok fazla durmadan
“ Okumak için geç kalmadınız. Hemen bir gazete , bir dergi , bir kitap ne bulursanız okuyun.
Allah'ın ilk emri OKU ! olarak kabul ediliyorsa , lütfen okuyun ve okutun. Okuyun ki , cahillik sizleri tutsak etmesin. Birileri sizleri SÜRÜ den saymasın.
Ancak halen okumuyor ve okumayı düşünmüyorsanız , o zaman şikayet etmeyi bırakınız.”
Okuduğunuz sözler Gazeteci Yazar Mehmet Ali SOLAK'a ait. Bence haklı. OKUMAYAN TOPLUM , SEYREDEN TOPLUMDUR.
Çamardı ilçesinde de durum aynı. Okumuyor pek çok kimse. Hatta açıkça belirtiyorlar. “ ben gazete okumayı sevmem” diye. Çok güzel , devam edin..Böyle kalın…Sakın zahmet edip değişmeyin…
Dokuz yıldır sizlere , sizi anlatıyorum. Sesiniz , sözünüz olmaya çalışıyorum. Gazetemizi belki okur , okutursunuz diye bekliyorum… Ama inatla değişmiyorsunuz. Bir avuç okumayı seven , gelen hizmeti takdir eden insan için , bu gazeteyi çıkarmaya , ayakta tutmaya çalışıyorum.
Aslında esnafı , memuru , öğrencisi , öğretmeni , muhtarı , kadını ve erkeği ile gazetemize abone olsanız. Ayakta kalması için destek verseniz. Okusanız ..okutsanız… “ neden renkli değil” , “ neden çok sayfalı değil “ gibi soruları sormak zorunda kalmazdınız. Çünkü zaten çok sayfalı ve renkli olurdu o zaman. Bir de gelişmesi için , yaşaması için bir şey yapmayanlar eleştirebiliyor. Hangi sıfatla ?
Bazıları da gazeteye abone olup , reklam veya ilan verip ücretini hemen ödemeyenler , ücreti istediğin zaman , “ elime geçmiyor “ , " Kızımın veya oğlumun düğünü var " , " zaten okumuyorum" diye bahaneler uyduranlar. Bunlar kul hakkını hiç düşünmüyor mu ? Emeğe saygısızlık ettiğini bilmiyor mu?
Bu soruların yanıtını kendilerine bırakıyorum Vicdanlarına….
Hani Maliye Bakanlığı vergi rekortmenlerini ve vergi ödemeyen vergi yüzsüzlerini açıklıyor ya , onun gibi.. Ben de sizlere , emeğe saygısı olmayanların ismini bir köşede yayınlayayım ..onların kim olduğunu sizde öğrenin diyorum..
Neyse…Tüm olumsuzluklara rağmen , geleceğe umutla bakmalıyız…
Okumayı seven , gelen hizmete değer veren , emeğe saygı gösteren okurlarımızın artması dileği ile….Hoşcakalın..
***********************************************************************************************************
Günlerle İlgili Batıl İnançlar - II
Çamardı Müftülüğü
Halk arasında yaygınlaşmış olan batıl inançlardan biri de haftanın bazı günlerinin uğursuz sayılması veya bazı günlerde iş yapmanın uğursuzluk getireceği inancıdır. Mesela halk arasında “Salı sallanır,” diye uydurma bir söz dolaşmaktadır. Bu inanç sebebiyle bazı kişiler Salı günü bir işe başlanırsa o işin sallantıda kalacağından, bir neticeye ulaşamayacağından korkmaktadır. Bu inancın aslı yoktur. İslam'da hiçbir günde uğursuzluk yoktur.
Günlerle ilgili inançlar ekseriyetle İslam'dan önceki, yıldızperestlik gibi batıl dinlerden gelmiştir. Eski çağlarda her günün bir gök cismiyle bağlantılı olduğuna inanılıyordu. Buna göre uğursuzluk getirdiğine inanılan gezegenlerin günü de uğursuz sayılıyordu. Hâlbuki İslam dininde, böyle bir inancın dayanağı yoktur.
Pazartesi Perşembe Günü Oruç Tutmanın Fazileti
Peygamber efendimizin ibadet hayatına bakıldığı zaman bazı günlerde ibadetleri artırdığı görülmektedir. Sahabe-i kiram, Peygamberimizin Pazartesi günleri oruç tutmayı tercih ettiğini görünce sebebini sordular. Efendimiz şöyle cevap verdi:
“Ben o gün dünyaya geldim ve o gün peygamberlik verildi veya bana vahiy indirilmeye başlandı.” (Müslim, Sıyam, 197.)
Peygamber efendimiz Pazartesi'nin yanında Perşembe günleri de oruç tutmayı tercih ederdi. Ashabı kiram bunun sebebini sorduğu zaman, şöyle demiştir: “Ameller, Cenab-ı Hakk'a Pazartesi Perşembe günleri arz olunurlar. Ben istedim ki Cenab-ı Allah'a amelim arz olunurken oruçlu olayım.” (Tirmizi, Savm, 44; Nesai, Sıyam, 70)
Cuma ve Cumartesi Günü Nafile Oruç Tutulur Mu?
Peygamber efendimizin Cuma gününü oruç tutmak için tercih etmeyi doğru bulmazdı. Eğer bir gün öncesi ve sonrasında da oruç tutulmayacaksa tek başına Cuma günü oruç tutmayı uygun görmezdi.
“Sizden herhangi biriniz Cuma gününden bir gün evvel yahut bir gün sonra da oruç tutmadıkça sakın yalnız cuma günü oruç tutmasın!” (Buhari, Savm, 62) buyurmuştur.
Bunun sebebi bir hadis-i şerife göre, Cuma gününün sevinçli bir gün olarak geçirilmesidir. Efendimiz buyurmuştur ki;“Cuma günü bir bayram günüdür. Bayram gününüzü oruç günü yapmayın.” (Müsned, II/303)
Peygamberimiz Cumartesi gününü de ibadet günü olarak tahsis etmezdi. Yahudilerin kutsal saydığı bir günde tek başına Cumartesi günü oruç tutmayı uygun görmezdi.
“Üzerinize farz olan oruç müstesna, Cumartesi günü oruç tutmayınız.” (İbni Mâce, Sıyam: 38)
Fakat bu yasaklamalar, nafile oruçlar içindir. Farz olan kaza orucunu veya vacip olan adak orucunu Cuma günü veya Cumartesi günü tek gün olarak da olsa tutmakta sakınca yoktur. Ayrıca, Arefe, kandil gibi mendup oruçlar veya adet edilmiş olan oruç düzeni Cuma veya Cumartesi'ye denk geldiğinde bu günlerde oruç tutulması mekruh olmaz.
İslam kaynaklarında hiçbir gün hakkında uğursuzluk söz konusu edilmez. Günlere dair bu hükümlerin sebebi uğur veya uğursuzluk değildir, Allah'ın kullarına ikramıdır.
************************************************************************************
Günlerle İlgili Batıl İnançlar
ÇAMARDI MÜFTÜLÜĞÜ
Halk arasında yaygınlaşmış olan batıl inançlardan biri de haftanın bazı günlerinin uğursuz sayılması veya bazı günlerde iş yapmanın uğursuzluk getireceği inancıdır. Mesela halk arasında “Salı sallanır,” diye uydurma bir söz dolaşmaktadır. Bu inanç sebebiyle bazı kişiler Salı günü bir işe başlanırsa o işin sallantıda kalacağından, bir neticeye ulaşamayacağından korkmaktadır. Bu inancın aslı yoktur. İslam'da hiçbir günde uğursuzluk yoktur.
Günlerle ilgili inançlar ekseriyetle İslam'dan önceki, yıldızperestlik gibi batıl dinlerden gelmiştir. Eski çağlarda her günün bir gök cismiyle bağlantılı olduğuna inanılıyordu. Buna göre uğursuzluk getirdiğine inanılan gezegenlerin günü de uğursuz sayılıyordu. Hâlbuki İslam dininde, böyle bir inancın dayanağı yoktur.
Cuma Günü İş Yapılır Mı?
Dinimize göre hiçbir gün uğursuz değildir ama bazı günler daha faziletlidir. Mesela Cuma günü müminlerin toplanma günüdür. Allah-u Zülcelal; “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.” (Cuma 9) buyurmuştur.
Ayetten anlaşılacağı gibi, Cuma namazı kılması farz olan yetişkin erkeklerin Cuma saatinde camilerde olması gerekir. Bu sebeple o saatte işlerini bırakıp Cuma namazına gitmeleri gereken kişilerin dünya işiyle meşgul olması uygun değildir. Kadınların da erkekleri namazdan alıkoyacak bazı işleri yapmaları (alış veriş gibi,) uygun olmaz. Bu uğursuzluk değil kulluk vazifesidir.
Cuma namazı, sevabı çok büyük olan bir ameldir. Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:“Bir kimse güzelce abdest alır sonra mescide gelir, susup okunacak hutbeyi dinlerse, gelecek cumaya kadar ve ondan sonraki üç gün içinde işleyeceği (küçük) günahları affedilir.” (Müslim, Cuma, 24)
Cuma günü hakkında Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Üzerine güneşin doğduğu en hayırlı gün, Cuma günüdür. Çünkü Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete kondu, o gün dünyaya indirildi, o gün tevbesi kabul edildi, o gün öldü ve kıyâmet o gün kopacaktır.” (Müslim, Cuma, 18)
Cuma gününün faziletli olması, o gün işlenen bazı amellere de daha büyük sevap verilmesine vesile olur. Bu Cenab-ı Hakkın kullarına karşı ihsanıdır. Mesela Cuma gününde icabet saati vardır ki, o anda yapılan dualar kabul edilir, geri çevrilmez. Hz. Peygamber (s.a.v) buyuruyor ki “Cuma gününde bir zaman vardır ki, eğer bir Müslüman namaz kılarken (ibâdet ederken) o vakte rastlar ve Allah'tan bir şey isterse Allah onun dileğini kuşkusuz verir.” (Müslim, Cuma, 15)
İcâbet saatinin Cuma gününün hangi vaktinde olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, Peygamberimiz (s.a.v) in bir hadis-i şerîfinde şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “O (icâbet saati) imamın minbere oturduğu andan, namazın kılındığı vakte kadardır,” (Müslim, 853)
Cuma gününün bir başka fazileti de Peygamber efendimize okunan salâvatların melekler tarafından kendisine ulaştırılmasıdır. Hz. Peygamber (a.s ) buyurdular ki: “Cuma günü bana salâvatı çok okuyun. Çünkü o gün okunan salâvatlara, melekler şahitlik ederler. Bana salâvat okuyan hiç kimse yoktur ki, o daha okumasını bitirmeden salâvatı bana ulaştırılmamış olsun.” (Ebu Davud, Salât, 207; Nesaî, Cuma 5, 45; İbn Mâce, Cenâiz, 65)
********************************************************************************************
1 KASIM GENEL SEÇİM ANALİZİ
ÇAMARDI EKSPRES
Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birisini daha geride bıraktı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki 32 ilde saat 16:00′da sandıklar kapandı.
Diğer illerde de saat 17:00′da oy verme işlemi sona erdi. 81 ilin tamamında sandıklar kapandı. 54 milyondan fazla seçmen, 175 bin sandıkta oy kullandı.
Seçim sonuçlarına göre Ak Parti, 7 Haziran'a göre oy oranını yüzde 8.5, seçmen sayısını yaklaşık 4 milyon artırmayı başararak 316 vekille tek başına iktidarını garantiledi. CHP gücünü korurken seçimin asıl kaybedeni vekillerinin yaklaşık yarısını kaybeden MHP oldu. HDP de barajı yarım puanla geçerek 7 Haziran'a göre 21 vekil kaybetti. 85 seçim çevresinin tamamında oyunu artıran Ak Parti, oy sayısını ilk kez 23 milyonun üzerine çıkarmayı başardı.
Ak Parti yeniden iktidar
Türkiye, 5 ay arayla girdiği ikinci seçimde, 2011 seçimlerinin neredeyse kopyası bir sandık sonucuyla karşılaştı. 3 Kasım 2002'den bu yana girdiği tüm seçimlerden tek başına iktidar olarak çıkan ve oylarını kademeli olarak artırarak 2011 seçimlerinde yüzde 49.83'ü gören Ak Parti, 7 Haziran seçimlerinde kaybettiği parlemento çoğunluğunu geri aldı.
7 Haziran'da yüzde 40.87 oy alan Ak Parti, yüzde 8.5 oranında bir oy artışıyla dün yüzde 49.41 oranı yakaladı.
CHP oy ve vekil artırdı
7 Haziran seçimlerinde aldığı oyu yüzde 0.43 oranında artırarak yüzde 25.38 oy alan CHP'de vekil sayısı da 132'den 134'e yükseldi.
7 Haziran'da 10 kentte birinci olan CHP, bu kez altı kentten birinci parti olarak çıktı. 7 Haziran'ın aksine Eskişehir, Zonguldak, Mersin ve Çanakkale'de birinci parti unvanını Ak Parti'ye kaptıran CHP, İzmir, Aydın, Edirne, Kırklareli, Muğla ve Tekirdağ'da birinci parti oldu. CHP oyunu 7 Haziran'a göre yaklaşık 500 bin artırarak 12 milyonun üzerine çıktı. CHP'nin oy miktarı 12 milyon 56 bin 353 olarak kayıtlara geçti.
MHP'de hüsran
7 Haziran seçimlerinde yüzde 16.29 oranında oy alarak 80 milletvekili çıkaran MHP, 85 seçim çevresinin 84'ünden oyunu azaltarak çıktığı seçimlerde 41 milletvekili kazanabildi.
MHP böylece 2007 seçimlerinde geri döndüğü parlementoda en düşük temsiliyetini dünkü sonuçlarla yakaladı. MHP'nin oy kaybı Kilis'te yüzde 17, Yozgat ve Iğdır'da yüzde 15'e ulaşırken, Bilecik, Kütahya, Bayburt, Aksaray ve Yalova'da yüzde 10'un üzerinde oldu.
HDP barajı kıl payı aştı
HDP, 7 Haziran seçimlerine kıyasla yaklaşık 1 milyon oy düşürürken, 5 milyon 84 bin 127 oy aldı. HDP oransal olarak ise yüzde 13.12 aldığı 7 Haziran'a kıyasla oy oranını yüzde 2.4 düşürerek yüzde 10.70 oy aldı.
HDP 80 milletvekili ile girdiği seçimlerde vekil sayısını 59'a düşürdü. HDP, yalnızca iki seçim çevresinde oy artışı gerçekleştirdi. HDP, Şırnak, Hatay'da oyunu artırdı.
HDP İstanbul'da dört, Şanlıurfa'da iki, Adana, Ağrı, Antalya, Ardahan, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, Iğdır, Kars, Kocaeli, Mardin, Mersin, Tunceli ve Van'da birer vekil kaybetti.
************************************************************************************************
VEDİA ŞAHENK
ARDINDAN
ÖMER FETHİ
GÜRER
Sivas
Kongresine Niğde delegesi olarak katılan
TBMM Niğde ilk milletvekillerinden Mustafa Soylu kızı Vedia Şahenk vefat
etti. Uzun yıllar CHP’de aktif siyaset
yapan ve CHP Kadın Kolları başkanlığında da bulunan ve siyasette kadının
varlığının önemli temsilcilerindendi.
Öncelikle başsağlığı diliyor.Ailesi ve yakınlarının acısını
paylaşıyorum.Vedia Şahenk ile Niğde
ilgili yazdığım ve yayına hazır son kitabım için görüşmüştüm. Kitap
baskı aşamasında .O görüşmemde dünde siyasi yaşam anıları üzerine
söyleşmiştik Vedia Şahenk,CHP Kadın
Kollarının Niğde’de etkili bir yapılanmaya ermesinde emeği büyüktü. Başkanlık yöneticilik yaptı.Döneminin önemli
İsmet İnönü,Bülent Ecevit, Deniz Baykal’ı tanıdı.Babası Mustafa Soylu Sivas
Kongresinde Niğde temsil edendi. Annesi İnayet Soylu idi. Ayhan Şahenk akrabalık
bağı vardı.Yaşamı boyunca Atatürkçü örnek bir insan olarak yaşadı. Vedia Şahnek, 1919 yılında doğdu. Dil Tarih
mezunu. Öğretmen olarak farklı
illerde görev yaptı. Niğde’de taş yapı eski
evlerden bir örnek evde yaşamını sürdürdü. O evde Vedia Şahenk ile görüşmemizde oğlu Mustafa
Şahenk, Mehmet Gökkaya, Ali Süer de vardı.
Taş yapı, iki katlı bahçeli ve bahçesinde havuz bulunan eski bir konak özelliğindeki ev dünün izleri ile
dolu idi.. Muhteşem bir Niğde evi. Evin
her köşesinde dünden anıların izleri vardı. Yaşamından kesitleri konuştuk. Babası
Mustafa Soylu Heyet-i Temsiliyede Niğde temsilcisi olarak önemli bir görev
yapmıştı. Atatürk yakınında bulunmuş mecliste iken yakalandığı bir hastalık
nedeni ile genç yaşta vefat etmişti. Atatürk
Mustafa Soylu vefatında
ailesine telgraf göndermişti.. Vedia
Şahenk Adana Kız Lisesi ziyaretinde Atatürk’ü görmüştü. İsmet
İnönü o öğretmen iken okulunda sınıfına gelerek öğrencilerle sohbet
ettiği dönemlerdeki duyduğu heyecanı da
görüştüğümüzde hala yaşıyordu.. CHP
Niğde Kadın Kolları faaliyetlerine
katılmış sonrası başkanı olmuştu.. CHP Kadın Kolları başkanlığı başarılı olmuştu. Vedia Şahenk, Mustafa Ratip Soylu
Sivas Kongresine gidişinde
büyükannesinin “Nasıl bizi bırakıp gidiyorsun?” dediğinde “Ana, vatan için gidilir.” Dediğini anıları
içinde aktardı.
Vedia Şahenk görüşmemizde şunları da
söylemişti“Cumhuriyet döneminin zor koşulları aşarak başarıldı. Cumhuriyet ile ülkemizin esenliğe erdi. Günümüzde gençlik, tarihini daha iyi okuyup
anlamalıdır. Dünde olanları iyi öğrenirsek geleceğe daha güvenle yürürüz. Her
alanda daima bilgi ve eğitim ile geleceğe bakmalı ve doğru dürüst ilkeli
gençlerle ülkemizin değerlerini
sahiplenmeliyiz. Niğde’mizi geleceğe daha gelişmiş olarak taşımak için her
alanda çaba ve çalışmalarda bulunmalıyız. Cumhuriyet döneminin kazanımlarını
önemser, onları iyi kavrar isek geleceğimizin daha güzel olacağından şüphem
yoktur. Bilgi, bilim, ilim yolunda yapılacak çaba ve çalışmalar aydınlığa
erişilmesinin de yoludur. Tarihi incelediğimizde her sorun ve sıkıntıda
dayanışma ve sorunlara doğru çözüm
üreterek ayakta kalan ve ülkelerini ileri taşıyan liderler görürüz. Mustafa
Kemal Atatürk, ülkemiz için cumhuriyeti
kurarken en güzel rejimin de cumhuriyet olduğunu gören ve bilen çok ileri
görüşlü bir değerdi. O nedenle her zaman
ülkemizi seven gençlerin vatanımıza katkı verecekleri bir yolu Atatürk onlara gösterdi. Vatanı için çok ama çok çalışmak ve çağdaş medeniyet seviyesine ülkemizi taşımak
en önemli hedeflerindendi. Dün olduğu gibi yarın da değerlerimizi koruyup sahiplenmede
gençlerimiz önemi büyüktür.” Demişti. Niğde gelen CHP heyetleri ile görüşen ve partinin
başarısı için 1980 öncesi aktif uğraş veren Vedia Şahenk vefatı ile
Niğde yakın tarihinin bir canlı tanığı daha aramızdan ayrıldı.Allah
rahmet eylesim
*************************************************************************************************
NİĞDE’Yİ ÖĞRENMEK
ÖMER FETHİ GÜRER
Niğde dışında ilgi odağı olan çok merkez gördüm. Gittiğim
her yerde Niğde ile mukayese yaparım. Niğde ilinde olanları bildiğim içinde Niğde
neden geri kaldı diye sorgularım.
Yazılarımda da yıllardır bu konulara dikkat çekerim.
Özünde Niğde’de Niğdelilerin dededen kalan evlerini onararak
kurtarmaları dahi başlı başına önemli bir değişim sağlardı ne varki önemli
bölümü Niğde dışında olanların dededen kalma evlerinin harap olması oraya “tapuda bir kayıt var” diye bakmaları
çok tarihi yapıyı kullanılmaz kıldı.
Niğde Kayardı bağlarının olduğu alan dahi tek başına ele
alınsa Niğde de ciddi bir gezinti alanı doğar.
Yakın illerde bulabildikleri her alanı değerli kılan
yaklaşımla çekim alanlarının doğduğu bir gerçek. Niğde ise elinde olnaı gözü
önünde duranı değerli kılamadı. Kılamıyor, Birkaç girişim çaba hepsi orada
kalıyor. Bir sihirli formüle de gerek
yok çevre illerde ne nasıl yapıldı görülse Niğde yükselecek. Dünyayı yeniden keşif edilmesi
gerekmiyor. Bulunanların olanların ya da kalanların doğru anlatılması
tanıtılması yansıtılması gerekiyor. Yapılacak olan bu kadar kolay .
Niğde ili coğrafi dokusu yanında tarihsel derinliği olan bir
merkezdir. Her köyünde tarihin izlerine ermek olası olduğu gibi dağı, bitkisi,
ürünü kısacası doğal dokusu ile de irdelenmeye değer özellikleri var var da
bunu dahi o alanda yaşayanlardan farklı irdeleyen kaç kişi ya da kurum var.
Niğde ile ilgili yeterince bilgi sahibi olmayan için bir
orta Anadolu şehri olmadan öte anlam ifade etmez, Niğde gezen gören için ise
vazgeçilmez değerlerin merkezidir. Her köyü her kasabası ilçesi farklı
anlatılar ve güzelliklerle doludur. Niğde anlatımında ve tanıtımında yıllardır aşamadığı
sorunu ile gereken öneme erememiştir.
Niğde için sosyal
yaşamın yokluğundan yakınıp kasaba benzetmesinde bulunanlar dahi var. Özellikle
kent ile bütünleşemeyen ve geçici süre Niğde de bir nedenle bulunan için
Niğde’yi keşf etmek zordur. Niğde Niğdelilerin dahi farklı yerlerdeki
detaylarını görmediği bilmediği ayrıntıların olduğu bir coğrafyadır. “Niğde’ye
hayran kaldık” diyenler ise Niğde için doğa ve tarih yolculuğuna çıkanlardır.
Niğde ilinin
ayrıntılarını Niğde’de lise öğrenimi gören gençlerimiz dahi çoğunu bilmiyorlar.
Bazı okullarda konuya ilgisi olan öğretmenlerin anlatısı ya da düzenlediği
geziler ile görüyorlar.
Niğde’de kale ve çevresi dahi evleri ile ele alınsa ayrı
dünyalar kurulur Niğde kalesinin çevresi restore edilse düzenli kılınsa sohbet
odaları, dinlenme evleri, oyun mekânları yapılsa farklı bir renk doğar.
Yapılması gerekenler çok ta zor işler değil yaklaşım ve bakışın daha geniş bir
pencereden ele alınması gerekiyor.
******************************************************************************************************
KULAĞA KÜPE SÖZLER
B . Andaç Arslanpay
Değerli Okurlar Taoizm'in babası Lao-Tzu'nun kulağa küpe olacak sayısız sözlerinden bir kaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.
1.Biri tarafından yürekten sevilmek güç, birini yürekten sevmek ise cesaret verir.
2. Çok kıymet verdiğim üç hazinem var: birincisi sadelik, ikincisi sabır, üçüncüsü de merhamettir. Düşüncelerinizde ve davranışlarınızda sade olduğunuzda, varlığın kaynağına dönersiniz. Dostlarınıza ve düşmanlarınıza karşı sabırlı olduğunuzda, ne olursa olsun anlaşma sağlarsınız. Kendinize karşı merhametli olduğunuzda, dünyadaki bütün insanlarla barış sağlarsınız.
3. Başkalarını bilen kimse bilgili, kendini bilen kimse bilgedir. Başkalarını yönetmek kuvvet; kendine hükmetmek ise iradedir.
4.İyi bir gezgin rotasını önceden çizmez ve varmayı amaçlamaz.
5-Yaşamın tümü, mükemmelliğe doğru kendiliğinden oluşan bir harekettir. Ona karşı güç kullanıp, zorlama çünkü eninde sonunda eski durumuna geri dönecektir. Yaşamın doğal bir biçimde akmasına izin ver.
6- Olduğuyla yetinebilen kişi yarışmaz böylece kimse ona karşı kazanamaz ve herkes ona saygı duyar.
7-İnsanlara liderlik etmek istiyorsanız, onlarla birlikte yürüyün.
8- Doğru çoğu zaman kulağa hoş gelmez. Kulağa hoş gelenler ise doğru değildir.
9-Kendine inancı olan bir kimse başkalarını ikna etmeye çalışmaz. Kendini bilen kimse başkalarının onayına ihtiyaç duymaz. Bir kimse kendini benimsediğinde, tüm dünya onu olduğu gibi kabul eder.10- Halinden memnun ol; kendi yeterliliğine güvenirsen kayıplarından dolayı acı çekmezsin. Bu dünyanın tuzaklarından korunursun, uzun bir ömrün ve sonsuz nimetlerin olur.
11-Mutsuzsan geçmişte yaşıyorsun demektir. Kaygılıysan gelecekte yaşıyorsun demektir. Huzurluysan “şu anda” yaşıyorsun demektir.
12- Başkalarını anlıyorsan bilgili, kendini anlıyorsan bilgesin. Başkalarına karşı zafer kazanan kuvvetlidir, kendi nefsine karşı zafer kazanan ise kudretli.
Sahip olduklarınla yetinmeyi öğrendiğinde zengin olursun. Yaşama gücünü kaybetmezsen ebediyete ulaşırsın. Amacını kaybetmezsen kalıcı, kayıpların olmadan ölürsen ebedi olursun.
13-En iyi savaşçı telaş etmeden önderlik eder, öfkelenmeden savaşır, karşı karşıya gelmeden üstesinden gelir.
14-Başkalarının ne düşündüğünü umursayanlar, onların mahkumu olurlar.15- Çamurlu su doğada katettiği yol sayesinde arınır. İnsan yaşamın karşısına çıkardıkları sayesinde kemale erer.
16-En büyük erdem içinde kendi benliğin olmaksızın bir eylemde bulunmaktır. En büyük şefkat karşılıksız vermektir. En büyük adalet tercihsiz görebilmektir.
******************************************************************************************
ÜRETİM VE MESLEK
ÖMER FETHİ GÜRER
Niğde Mesleklerin önemli merkezlerindendi. Torosların aşılması ya da geçilmesinden sonra konaklama bölgesi olan Niğde'de yerleşimin gereği her iş kolunun dünden kalan izleri vardı. Özellikle Cumhuriyet döneminde mesleklerin makineleşme ile tükenmesi sonrası el sanatları özlemli bir duruma geriledi. Niğde bu bağlamda da mesleklerin yaşamasını sağlayamadı. El sanatlarının önemli bölümü tükendi. Kimi iller ise bu varlıklarını bir turizm süreci olarak gördü ve mesleklerin devamını sağladı.
Demirci, Bakırcı, kalaycılar, tenekeciler, nalbantlar, palancılar, yastıkçılar, yemeniciler, saraçlar, marangozlar, ip boyacılar, ağaç oymacılar, bıçakçılar, tamirciler, taş işleyenler, toprak işleyenler, çanak çömlek yapanlar, dabaklar, ,Keçeciler, kunduracılar, belli başlı mesleklerdi. Şarapçılık, lokantacılık, Hancılık, otelcilik, gazyağı satıcılığı, bakkal, kasap, leblebici, çerezci, sıva yapıcı, dülger, tüfekçi, gazoz, şeker, helva, dondurma, tatlı gibi imalatçılar vardı.
Niğde'de Kale saat altında küçük boyutlu çok sayıda iş yerinde el sanatları yapılıyordu. Dükkânlar arası dar ve taş döşeli idi.
Terzi Nevzat Hançer Niğde Kitabını yazarken anlatmıştı-“ Niğde eski kale altındaki işyerlerinde çırak olarak çalışmıştı. Niğde eski çarşısı için “ İstanbul'da Eminönü Niğde'de Nalbantlar önü meşhurmuş. Nalbantlar önündeki Rum Ermeni esnafları da ekserisi toptancıymış. 1948'de saat kulesinin altında Demirci, Yemenici, Kalaycıları çarşısını olan yerde böyle idi. Burada terziliğe başladım. Bu çarşı istimlâk edildi. Dükkânlar yıkıldı. Temellerinde dikdörtgen şeklinde mermer den yapılmış mezarlar çıktı. Tuhaf tarafı çıkan iskeletlerde kafatası yoktu. Hayret içinde baktık. Yaşlılar şöyle yorumladırlar. Buralarda kılıç ile harp olurmuş. Kılıç ile kopan kafasız kalan bedenlermiş bunlar. Bu kafalar hangi cesede ait olduğu bilinmediğinden bu şekilde mezara konulduğu yorumlanırdı.'
Niğde otantik çarşısı kaldırılarak bu bölgede belediye eski binası, hal, kasaplar çarsı gibi yerler yapıldı ve Niğde tarihi önemli bir bölgesi sözde yenilendi.1950 sonrası istasyon olduğu bölgeye de şimdi eski diye anılan yeni sanayi bölgesi kuruldu. Ama Niğde eski çarşıları gibi eski mesleklerde tükendi. Bor ilçesindeki 20 civarında el sanatı vardı ve “Geçti Bor'un Pazarı Sür Eşeği Niğde'ye” atasözü ile anlam bulan Pazar kültürü de günümüzde değişime uğradı.
Bor'da yapılan bazı ürünler farklı illere de gönderildiği ve özellikle hayvancılığı yaygın olduğu yerlere çan çıngırak kepenek keçe gibi ürünleri sevk ettiği bilinendir. Halıcılıkta bölge de önemli bir üretim alanı idi.
***********************************************************************************************************
DOLAR ZİRVE TANIMIYOR
Bergüzar Andaç Arslanpay
Artık dolar , altın , enflasyon bunlar vatandaşın da günlük konuşmaları arasına girdi.
Yaklaşık 2- 3 aydır “ Doların aşırı yükselişi “ gündeme oturdu.
Doların yükselmesini yurt içi bazı etkenlere bağlayanlar. Merkez Bankasını suçlayanlar.... Kısacası gündemimiz DOLAR..
Faiz - enflasyon tartışması sınırlarımızı aştı ve ünlü iktisatçılara kadar uzandı.
Gazeteci Şebnem TURHAN bir yazısında
“ iktisat tarihinde serbest piyasanın fikir babası sayılan Adam SMİTH ve modern makro ekonominin kurucusu olarak adlandırılan John Maynard KEYNES , artık ülkemizde faiz ve enflasyon tartışmalarının başrol oyuncuları “ derken...
Yeni TÜSİAD Başkanı Cansen BAŞARAN SYMES ilk toplantısında “ Merkez Bankası bağımsızdır. Merkez Bankasının ana görevi fiyat istikrarıdır. “ diye belirten Başkan , Büyümenin temelinde istisnasız üretkenliği gördüklerini belirtiyor.
Değerli okurlar gelin bizde gündemden düşmeyen bu iki iktisatçı kim bir bakalım..
“ Modern İktisatın babası “ Adam SMİTH ;
30 yaşında profosör olması ile tarihte yerini alır. Smith iktisadi faaliyetlerin serbestleşmesinin önemini savunur.
“ Krizde başvurulan ilk kitap” John Maynard KEYNES ise devletin piyasada daha etkin olmasını savunan teorisi ile öne çıktı. Keynes IMF ve Dünya Bankası’nın temellerinin atıldığı 1944 yılında İngiliz heyetine başkanlık yaptı.
“ Kapitalizmi krizden kurtaran “ iktisatçı olarak tarihe geçti.
Değerli okurlar , tartışılan iki iktisatçının temel fikirleri böyle..İktisatın fikir babalarının görüşleri tartışılırken , dolar yükselmeye devam ediyor. Doların yükselmesi ile pek çok şeyinde fiyatı yükseliyor.
Olan yine zar zor geçinen , daha doğrusu geçinemeyen vatandaşa oluyor.
*********************************************************************************
MİLLETİN MÜŞTEREK SESİ: ÇAMARDI EKSPRES 8 YAŞINDA
Özer Arslanpay
18.Yy'ın ortalarından günümüze kadar, Türk Basının da yer eden; ilk gazetelerden bahsederek yazıma başlamak isterim. Köklü Türk tarihi, 1800'lerin ikinci yarısının henüz başında “basın yayıncılıkla” tanışmış haklı davalarını buradan duyururken.Türk Milletini bu mecra aracılığıyla “bir” kılma arzusuyla hareket etmeye başlamıştır.Nitekim henüz daha 14 yaşında “Türklük” bilinci ile “Girit'teki isyanda Osmanlı ordusuna yardım etmek için oraya koşan daha sonra da bu düşünceleri ile haklı davasını “dilde fikirde, işte birlik” başlığı altında “1841 yılında Tercüman” Gazetesi ile çıkarak taçlandıran;büyük Türk Aydını, Fikir Çerağı İsmail Gaspıralı Bey; Türk tarihine,Türklüğe bu durum içinde hizmet ediyordu.
O dönemin zor şartları altında Azerbaycan'da da, 1870'li yılarda Ekinci Gazetesi'de“Türklük”şuurunu, Türk dili fikri, Milli İstiklal bilincini müdafaa eden “Tercüman” gibi önemli bir unsur olarak karşımıza çıkarken… 6 Mart günü ölümünün 60 Yılında andığımız Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyetinin kurucusu ve fikirleriyle, gerçekleştirdikleriyle Türk Dünyasında derin İzler bırakan “Bir defa yükselen bayrak, bir daha inmez” diyen.. “Biz Türk'üz. Türklük milliyetimizdir. Büyük Türk Medeniyetine ve tarihine sahip olarak onu korumak en büyük amacımız olmalıdır.Çünkü bizim ışıklı yıldızımızdır.”ifadeleriyle bugün ki Azerbaycan bayrağını “Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmanın” timsaliyeti ile sekiz köşeli “Türk Yıldızını” koyan ve Başkentimiz Ankara'da yatan Mehmet Emin Resulzade'de “sürgün” günlerinde öncesinde hep böylesi fikirlerini kendi çıkardığı gazetelerle ve diğerlerinde makaleleriyle duyuruyordu…
Ne idi bu gazeteler? “1903'te “Şark'i Rus, “Hayat” “İrşad” “Terakki” “Tekamül” 1952'de ise yine Sayın Resulzade'nin rehberliğinde “Azerbaycan” dergisini kurulmasını sağladı.”İstanbul'da “Yeni Kafkasya, Azeri Türk, Odlu Yurt” gazetelerini, Berlin'de Kurtuluş dergisi ve İstiklal gazetelerinin kurulmasını sağlamıştı…Yine basın yayıncılık Anadolu'da Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefelerinin (Türk Milliyetçiliği) kalem yazıncılığını yapan aydınların toplandığı ilk mecra, İkdam'ı 1894 te çıkaran Ahmet Cevdet Bey ve yayın kurulu Anadolu'da Türklük bilinçlenmesini savunuşu, Milli Mücadeleyi destekleyen yazıları ile “Ziya Gökalp' bey'in Türkçülüğün Esasları” kitabında Türkçülük düşüncesinin ilk minhenk taşlarından görülerek işlenecek derece de önemli işler görmüştür. Türk Yurdu dergisi misali… (1911)
Ve tüm bunların sonucunda, Basının Milletin Müşterek Sesi olduğunun mükemmel tahlilini yapan Ulu Önderimiz M. Kemal ATATÜRK' te Milli Coğrafyamızda “basındaki gelişmeleri de” doğru şekilde izleyerek; daha Harbiye'de okurken kendi genel yayın yönetmeliğinde her şeyini kendi yaparak “minber” gazetesini çıkardı. Yine Atamız, Kurtuluş Savaşında Türk Milletinin haklı davasının dünyaya duyurulmasının sağlanması için ve Türk Milletinin ateşle imtihan edildiği o günleri an be an millete duyurmak adına Meclisimizin resmi yayın organı haline gelen “Hakimiyet-i Milliye” Gazetesini çıkararak (6 Şubat 1921 ilk yayın tarihi) ve bir fiil makalelerle “Basının Milletin Müşterek Sesi” olduğunu söylediği gibi tatbikte etmişti.
Türk Milleti tarih boyunca kendi öz basınıyla birlikte hareket etti. Buda basını milletinin sözcüsü haline getirdi. Misal Kıbrıs'ta Türklük davası verilirken, Genel Yayın Yönetmenliğinin Rauf Denktaş'ın yaptığı “TMT”nin yayın organı “NACAK” “Türk'ten Türk'e” sloganı ile ,Denktaş'ın parolalı olarak Türkleri kendini savunmaya da çağırdığı “her eve nacak gerek” söylemiyle de burada ki mücadelemize de damga vurdu.
Sevgili Okuyucular günümüzde medyanın daha doğrusu basının “yandaş,candaş,yoldaş” merkez medya olarak sınıflanıp kavganın kırla gittiği bir yerde; Çamardı Ekspres tarihsel misyonun “Türk Milletinin Müşterek Sesi” olduğunu bilerek; filizlendiği yurdunun, doğrudan doğruya Türk Milletine hizmet mefkuresi içinde; Türk insanının nerede olursa olsun sesi olmalı! Düsturu vizyonu doğrultusunda” doğru haber almanız,için mücadele vermektedir. Bir avuç okuyucusu dahi olsa, Çamardı Ekspres; özel de Çamardı ve Niğde'nin tarihine…Genel de Türk Basın tarihine bu “milli” insanından yana tavrıyla geçmiştir Bu özveri hakikatten akademik araştırmalarda “örnek” verilecek kadar değerlidir. Bu insanına,yurduna ilim hizmetidir.
Ancak ayağımıza kadar gelen bu ilim hizmetinden bu Türk Milletinin 250 yıllık serüvenin bayraktarı ,gazeteden yeteri kadar yararlandığımız söylenemez. Bunun için ki, harcanan çaba, ulaşması gereken yere ne yazık ki ulaşamamaktadır. Oysa madem bu bir ilim hizmetidir…”İlim Çinde'de olsa talep ediniz” diyen Bir peygamberin dininin mensupları olarak bundan niçin imtina etmekteyiz?
“De ki Yarabbi ilmimi Arttır” (Taha,114 ) “Allah içinizden iman edenlerle ilme nail olanların derecelerini yükseltir” (Mücadele 11 )suresine rağmen ,neden bu ilmi ve milli çabaya yeteri kadar destek olmuyoruz? Bakın bu gazete bir ilçenin, dünyaya ben buradayım haykırışıdır ve ne kadar çok ses buna iştirak ederse buradan çıkan “müşterek” ses o kadar farkındalık yaratacaktır. Gelin bu yıl, Çamardı Ekspres'i siz abone gönüldaşlarımız, abone olmayanlarında olmaları için elçilik yapın! Okumayana biz değil, bizi onlara siz ulaştırın… Ne dersiniz bu çaba, bunu hakketmiyor mu?
Esen Kalın…
*************************************************************************************************
YEREL BASINDA 8 YIL
B.ANDAÇ ARSLANPAY
Değerli okurlar 248. Sayımızda 8. Yaşımıza merhaba diyoruz, tüm olmazlara rağmen ilk olmanın , tek ve küçük bir ilçede olmanın zorluğunu yaşadık.. Yaşıyoruz…
Özverili çalışmanın , emeğin , fikirlere saygının ve herkese , her kesime eşit mesafede yaklaşmanın verdiği onur ile ilkeli gazetecilik yapmanın gururunu yaşıyoruz. Ve siz değerli okuyucularımızla ilçe geneli ve başka illerden gazetemizi takip eden , destekleyen tüm okurlarımızla 8. Yıla girmenin mutluluğunu sizlerle paylaşıyoruz.
Pek çok emek , uğraş ve özverili çalışmalar sonucunda gazete elinize geçiyor. Gazeteyi güçlü ve kişilikli hale getirmek bizim olduğu kadar , sizlerin de görevi. Basına , Gazetenize sahip çıkmak ilçe halkına düşen toplumsal bir görevdir. Her mesleğin zor yanları vardır. Ama en önemlisi gazetecilikte mesai yoktur. Bayram , gece , gündüz soğuk , kar hiç ayrım yapmadan , her saat haber peşindedir.
Yaşadığı toplumun gözü , kulağı , gerçekleri yansıtmak için yılmadan haberin , gazetenin okuyucuya ulaşmasını amaçlayandır gazeteci…Gazetenin sizlere yani okuyucuya ulaşıncaya kadar , genel yayın yönetmeninden , muhabir ve matbaa işçisine kadar her aşamasında büyük emeklerle yapıldığını unutmamak gerekir.
Daha önce defalarca yazdım. Bir avuç okumayı seven , emeğe saygılı insanlarla bugüne geldik. Ama ben ilçe halkından gelen hizmete sahip çıkmalarını , destek vermelerini “Çamardı Ekspres Gazetesi “ ni sahiplenmelerini okumalarını , okutmalarını istiyorum…
Basının önemini , özellikle yerel basının önemini Çamardılıların anlamış olmalarını bekliyorum. Yazılı ve görsel basın için reklamın önemini hepiniz biliyorsunuz. . . Eğer sizler reklam vermezseniz. “ burası küçük yer , beni herkes tanıyor “ derseniz. Sizin o küçük dünyanıza giremem elbette. Ama çağımıza uygun , reklamın önemini bilerek , çağdaş bir insan olarak basına reklam verir veya abone olursanız …. Hem Gazetenizin daha uzun ömürlü olmasına , hem de gelişmişliğin bir göstergesi olan ilçenizin bir gazetesi olmasına sebep olursunuz….Seçim sizin….
Bugüne gelinceye kadar , abone olarak , reklam vererek , bizi destekleyen tüm okurlarımıza sonsuz teşekkürler ediyorum… Ayrıca beni yalnız bırakmayan daima yanımda olan , destek ve moral veren yakınlarıma , arkadaş ve dostlarıma da teşekkür ediyorum….
Sizlerin verdiği destek ve güç ile devam edeceğiz.
Bu güne kadar ilgi desteğini esirgemeyen , abone olarak,reklam vererek ,bizleri destekleyen tüm okurlarımıza ve haber ve düşünce yazıları ile bizleri onurlandıran yazar arkadaş ve dostlarımıza da sonsuz teşekkür ediyorum...Nice yıllara...Saygılarımla....
**********************************************************************************
NİĞDE VALİMİZİN BİLGİSİNE
ÖMER FETHİ GÜRER
Sayın valim, Niğde
için turizm açısından yararlı tanıtıcı çalışmalar yapılıyor. Bu bağlamda olan
her çalışma faydalıdır. Ne var ki geçmişten günümüze yapılan çalışmalarda
benzeş çalışmalardır. Farklılıklar konusunda çok sınırlı araştırmalar vardır.
Eski çekilen resimleri yenilemek, yazılanların yerini değiştirip tekrarlamak ve
benzer resimlerle konularla döne döne aynı noktadan olaylara bakmak Niğde için
değişimin önünü açmamıştır.Bakınız Niğde ili ilgili beş kitabım var. Sizin
önünüze bugüne kadar kaçı getirildi kondu merak ediyorum. Orada göreceğiniz
üzere Niğde için farklı konuları işleyen ender yazanlardan biriyim. ACABA NİĞDE
İL ÖZEL İDARE MÜDÜRLÜĞÜ BASKI PARASINA ALDIĞI NİĞDE KAPADOKYA’NIN BAŞKENTİ
KİTABINI OKULLARA DAĞITTIMI? Yoksa kültür müdürlüğüne verdiği kitap depolarda
yok olmayaya mı bırakıldı.? Niğde Spor Tarihi kitabı, Niğde söylence şaka fıkra
kitabı ise Bor’da Fatih Kırtasiyede mevcut acaba kaç okulda kurumda var?
Yazdıklarım siyasi yazılar değil ki bir kentin dünü. Bir talimatınız durum incelenip
açığa çıkması sağlanacaktır. Çünkü Niğde ile ilgili tanıtım ya da sergi gibi çalışmalarda
Niğde kitaplarımı hiç görmedim. NİĞDE SPOR TARİHİ KİTABIM ALANINDA TEK KİTAP,
BEKTİKLERİN YURDU KIZILCA, NİĞDE ŞAKA FIKRA SÖYLENCE, BOR ŞEHRİ kitaplarımın
hepside yerel farklı yönlerini ele alıyor. Ben kitapları para kazanmak için
yapmadım. Bugüne kadar Niğde için yazdıklarım dam hiç ücret almadım. Kitapları
da baskı parası dışında bir gelirim olmadı tamamını kendi olanaklarımla
bastırdım. Görüyorum ki onca tekrardan ibaret kitap basılıyor. Oysa bir
beklenti içinde olmadan kitaplarım çoğaltılabilirde. Bunun yanında Niğde için yazdığım
binlerce makale bazıları olsun derlenebilir. En azından tarihi doku açısından
ele aldığım yerler olsun bir ele alınsın. Valilik belki bu yazdığımız
makalelerden tarihin izlerini anlatanları yayına dönüştürür. Eğer Niğde yeni
bir çalışma olacaksa Niğde Üniversitemizde köy köy Niğde ilini bir detaylı
tarasın. Dönüp dolaşıp aynı yerde aynı konularla farklılıklar ortaya
çıkmıyor.
*********************************************************************************
NEŞET ERTAŞ VE NİĞDE
ÖMER FETHİ GÜRER
Neşat
Ertaş Kırşehirli idi ama Niğde ile ayrı bir bağı vardı. Babası Muharrem Ertaş
ile yıllarca Niğde köy düğünlerine gelmiş ve çocuk yaşta başladığı sazı ile
arkadaşlığında Niğde önemli bir merkez olmuştu. Karanlıkdere, Tepeköy gibi
Bor’a bağlı köylerde Neşat Ertaş dışında dönemin çok ozanı köy düğünlerini
şenlendirmişlerdi. Neşat Ertaş söyleşilerinin çoğunda Niğde’ye olan dostane
yaklaşımını ve Niğde’de geçen günlerini anmış onlarca konserinde mutlaka” Niğde
Bağlarını” okuyarak Niğde’ye selamlarını yollamıştı. Vefatında Niğde’de
sevenleri ona olan ilgilerini cenazesine giderekte gösterdiler. Neşet Ertaş
sevgisi Niğde’de sevenlerinde devam ediyor. Neşat Ertaş ile ilgili Niğde
Üniversitesinde bir etkinlik düzenlendi.
“Neşe, Dert, Aşk, Neşet Ertaş’ı Anma Konseri” Niğde Üniversitesi Kongre
ve Kültür Merkezi Salon 1923’de gerçekleştirildi. Niğde Üniversite Eğitim
Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Müzik Eğitimi Anabilim Dalı öğrencileri
tarafından Şef Öğretim Görevlisi Mesut Arslan yönetiminde gerçekleştirilen
konsere, Niğde Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Adnan Görür, İletişim Fakültesi Dekan V. Prof. Dr. Selen Doğan, Niğde
Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Semra Kocaöz, İl Emniyet
Müdürü Ali Kemal Kurt, Polis Meslek Yüksekokulu Müdürü İsmail Koca, akademik ve
idari personel ile çok sayıda vatandaşın katılımı Niğde’de Neşat
Ertaş sevgisinin canlı bir yansıması
idi. Neşet Ertaş’ın “Dinle Sana Bir
Sözüm Var”, “Seher Vakti Çaldım Yârin Kapısını”, “Nerde Ne Arıyon Divane Gönlüm”
ve “Al Alma Boyanır mı” gibi eserleri
ile 16 eseri seslendirilmişti.. Niğdeli
ozanlar sanatçıların çoğu ile yakın dost olan ve Niğde dününün yakın tanığı da
olan Ozan Neşat Ertaş aynı zamanda Anadolu’dan çıkarak zirveye eren özellikle
Bozlak ile de onbinlere sazı sözü ile
Anadolu kültürünü taşıyan bir değerdi. Ondan sonra onun yolunda giden gençler
onun sazının sözünün hikâyelerinin yaşatıcısı olmaya çalışıyorlar. Ama Neşet
Ertaş özel bir kimlikti. Gurbeti yaşayan, yokluğu bilen ve erdiği yerde mütevazı
yaşamasını sürdüren, devlet sanatçılığını red edip ben halkın sanatçısı olayım
yeter diyebilendi. Onun yaşamından, yaşadıklarından, başarılarından öğrenmek
isteyen için çok öğrenilecekte var.
************************************************************************************
ÖĞRETMENDEN ÖĞRETMENE
ÖMER
FETHİ GÜRER
24
Kasım Öğretmenler günü genelde
öğretmenler için bir “eğlence” günü olarak kutlanıyor.Öğretmenler
toplanıyor.Konserler,yemekler ile gün geçiyor
Öğretmenlerin günü olması güzel
ama onca sorunları varken 24 Kasımı olsun sorunlarını gündeme taşıma yerine
eğlence günü olarak kutlamaları onların tercihi.O tercihe saygı göstermeden öte
diyecek sözümüz yok .24 Kasım için neler yazarım diye düşünürken arşivlere
bakmak geldi içimden ve “Bir Ömrün
Zaferi” başlığı ile lise öğretmeni Ziya Gökçetin’in 1940 yılında Akpınar
dergisinde yazdığı öğretmen Hakkı Eroğlu ile ilgili yazıyı sizlerle paylaşmak
istedim. Kale altı okulunda ilk öğretmeni olan Şair Hakkı Eroğlu için
emekliliğinde onu anlatan öğrencisi şunları yazıyordu- “Bugün bahtiyar
yaşlılığını yaşayan bu öğretmenimiz incelenmeye değer bir çok yönleri var.
Öğretmen Hakkı, Edebiyatçı Hakkı, Kuvayı Milliyeci Hakkı, Yurtsever Hakkı
nihayet inkilapçı ve Cumhuriyetçi Hakkı. Bütün bu Hakkı’lar engin ve o nispette
mütevazi ve hatta meziyetlerinin başkaları tarafından açıklanmasından bile
çekinen ve sıkılan ve her tanıştığının ruhuna ılık ılık akan değerli
şahsiyettir.
Bu öğretmeni inceleyen insan eline pırlanta almış gibi oluyor’’
İbrahim Hakkı ismi gibi Hakçı sözün kısası Halkçıdır. Doğruyu iyiliği kuvvetle
sezer, görür kanaatlerini de cesaretle ortaya koyar’-‘ O zamanın sarıklı
İbrahim Hakkı’sı Niğde Kuvva-i milliyesi’ne, yurdun en buhranlı demlerinde
teşkilatçı bir ruhla girmiş, hatta bu yüzden mağduriyete bile uğramıştı’-‘
İbrahim Hakkı aynı zamanda içli bir şair, kuvvetli bir dilcidir. Edebi
meziyetlerinin izaha branşım müsait değilse de dilciliği hakkında şu kadar diyebilrim
ki; Harf inkılabımızın ilk günlerinde Niğde’de idari bir vazife verdiğim
zamanda okulumuzda kurslar açmıştık. hepimiz bu harflerin acemsi idik. O zaman
bu değerli öğretmenden çok faydalanmıştık. Kelime ve cümle teşkilinde sesli ve
sessiz harflerin fonetik dizilişin de daha bir çok hususlarda bu öğretmenimiz,
bugünkü kaideleri aşağı yukarı bir takım esaslar ortaya koyup bizlere öğreterek
yolumuzu aydınlatmıştır. İbrahim Hakkı vakti ile çok otoriter bir öğretmendi.
Talebeliğimizde bir taraftan dersleri seve seve
takip eder, bir taraftan da kendisinden çok korkardık. Hayat bizi de
öğretmenimizin safına kattığında zaman anladık, meğer bu öğretmenimiz hususi
hayatında ne kadar yumuşak cana yakın tatlılıkta imiş. Nerede o,dersine
çalışmamış talebe karşısında çatık kaşlar? gürleyen titreten sesler? İbrahim
Hakkı konuşmalarında hatta münakaşalarında bile yüksek toleranslı. Karşısındakinin
düşüncelerine değer verir, gerekirse müeyyidelerinin ve mantığının kuvvetli çelmeleri
ile ve tatlılıkla kolaycacık karşısındakini fikirlerini aşılar. Bunda da yüksek
öğretmenlik vasfı kendisine yardımcı olurdu’-‘ Şu anlatacağım hatıra 1940
yılından öncesi aittir. Bir gün Niğde’nin yıkılan maarif gazinosunda dışarıdan
gelmiş aziz arkadaşım Naci(o yılarda Adana Öğretmen Okulu Müdürü) ile görüşüyordum.
O esnada yoldan geçmekte olan öğretmen Hakkı, Naci’yi gördü. Onu da çok
sevdiğinden yanımıza gelip oturmuştu. Gazinoda bulunan, gazino oturma adedi
olmayan bu sayın öğretmeni yanımızda görünce çoğu eski talebeleri ve memur bulunmaları
ile suç üstü yakalanmış gibi kimisi tavlayı örttü. Kimisi iskambilleri sakladı.
Bu hal öğretmen Hakkı’yı tanımayanlara da sirayet etti. Böylece gazinoda bir
sınıf inziabatı canlanıvermişti. Diğer bir hatıramı da anlatmak isterim. Vakti ile
Niğde’de öğretmenlere kurs yaptığımız zaman kıymetli mebus Bay Naim’in
delaletleri ile öğretmen Hakkı içinde bir gün yapmıştık. Bu günde hepimiz, hem
öğretmenlerimize sevgimizi sunmak hemde köy öğretmenlerimizi meslekin
kutsallığını anlatmaktı. Gün bittikten sonra salondan çıkmakta olan Niğde’nin
ileri gelen iki tüccarı birbirine söylece konuşuyorlardı-‘Bizler söz de memleketin
zenginleriyiz. bu zatın manevi zenginliği karşısında bizim paraca zenginliğimi
ne kadar sönüktür’
Bir
öğretmen için bir öğretmen yazdıkları ve anlattıkları. Ve zenginlerin sözü-“
Bizler söz de memleketin zenginleriyiz. bu zatın manevi zenginliği karşısında
bizim paraca zenginliğimi ne kadar sönüktür’ ötesi varmı?
*************************************************************************************
ON KASIM
ÖMER FETHİ GÜRER
Atatürk ülkemizi işgalden
arındırmanın,yeni bir cumhuriyetin iinşaasının lideridir. Onun sözleri,
yaptıkları ve gösterdiği hedef geleceğimizin aydınlığa ermesi için tek
rehberdir. Atatürk ile ilgili duyguları en iyi anlatan kişi hiç şüphesiz uzun
yıllar yakınında olan Başbakan,Cumhurbaşkanlığı yapan İsmet İnönü olduğu bir
gerçektir. Atatürk’ün Cenazesinin Dolmabahçe’den Ankara Etnografya Müzesine
Aktarıldığı Gün Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün yayınladığı mesaj o günkü
düşüncelerin günümüze eren belgesidir. İşte İnönü söyledikleri.
Büyük Türk Milletine,
Bütün ömrünü hizmetine vakfettiği
sevgili milletinin ihtiram kolları üstünde Ulu Atatürk’ün fâni vücudu istirahat
yerine tevdi edilmiştir. Hakikatte yattığı yer, Türk milletinin onun için
aşk ve iftiharla dolu olan kahraman ve vefalı göğsüdür. Atatürk, tarihte
uğradığımız en zalim ve haksız ittiham gününde meydana atılmış, Türk milletinin
masum ve haklı olduğunu iddia ve ilân etmiştir. İlk önce ehemmiyeti kavranmamış
olan gür sesi, aslâ yıpranmayan bir kuvvetle nihayet bütün cihanın şuuruna
nüfuz etmiştir. En büyük zaferleri kazandıktan sonra da Atatürk, ömrünü, yalnız
Türk milletinin haklarını, insaniyete ezeli hizmetlerini ve tarihe hak
ettiği meziyetlerini ispat etmekle geçirmiştir. Milletimizin büyüklüğüne,
kudretine, faziletine, medeniyet istidadına ve mükellef olduğu insaniyet
vazifelerine sarsılmaz itikadı vardı.“Ne mutlu Türküm diyene” dediği
zaman, kendi engin ruhunun, hiç sönmeyen aşkını en manalı bir surette hülâsa
etmiş idi. Fena zihniyet ve idare ile geri bırakılmış Türk cemiyetini, en kısa
yoldan insanlığın en mütekâmil ve en temiz zihniyetler ile mücehhez modern bir
devlet haline getirmek, onun başlıca kaygısı olmuştur. Teşkilâtı Esasi’yemiz de
ve bu gün hizmet başında, irfan muhitinde ve geniş halk içinde bulunan bütün
vatandaşların vicdanlarında yerleşmiş olan lâik, milliyetçi, halkçı, inkılâpçı,
devletçi cumhuriyet bize bütün evsaf ile Atatürk’ün en kıymetli
emanetidir.Ufulünden beri Atatürk’ün aziz adı ve hatırası, bütün halkımızın en
candan duygularıyla sarılmıştır. Memleketimizin her köşesinde ve bütün milletçe
kendisine gösterdiğimiz samimî bağlılık, devlet ve milletimiz için kudret ve
vefanın beliğ misalidir. Türk milletinin aziz Atatürk’e gösterdiği sevgi ve
saygı, onun niçin Atatürk gibi bir evlât yetiştirebilir bir kaynak olduğunu
bütün dünyaya göstermiştir.
Atatürk’e tâzim vazifemizi ifa
ettiğimiz bu anda, halkımıza, kalbimden gelen şükran duygularımı ifade etmeği,
ödenmesi lâzım bir borç saydım. Milletler arasında kardeşçe bir insanlık hayatı
Atatürk’ün en kıymetli ideali idi. Bütün dünyada ölümünün gördüğü ihtiramı,
insanlığın âtisi için ümit verici bir müjde olarak selâmlarım. Bu sözlerim,
yazılarıyla ve toprağımızda şövalye askerleri ve mümtaz şahsiyetleriyle
yasımıza iştirak eden büyük milletlere, Türk milleti adına şükranlarımın
ifadesidir.
Devletimizin bânisi ve
milletimizin fedakâr, sadık hadimi, İnsanlık idealinin âşık ve mümtaz siması;
Eşsiz kahraman Atatürk!,Vatan
sana minnettardır. Bütün ömrünü hizmetine verdiğin Türk milleti ile beraber
senin huzurunda tâzim ile eğiliyoruz. Bütün hayatında bize ruhundaki ateşten
canlılık verdin. Emin ol, aziz hatıran sönmez meş’ale olarak ruhlarımızı daima
ateşli ve uyanık tutacaktır.
Reisicumhur
İsmet İNÖNÜ
Atatürk’ü saygı ile anıyor Onun düşünce
yapısı,devrimleri ve önermelerinin günümüzde de en gerçekçi bakış olduğunu bir
kez daha anımsatmakta yarar görüyorum.
*****************************************************************************
TEŞEKKÜRLER KEMERHİSAR
ÖMER FETHİ GÜRER
Kemerhisar’da düzenlenen 14. Uluslar arası Tyana festivali muhteşem oldu.
Belediye Başkanı Beytullah Kirazcı, Belediye Meclis Üyeleri, Kemerhisar CHP
Belde Başkanı ev sahipliğinde çok güzel etkinlikler gerçekleşti. Kemer Kapı’da
başlayan festival açılımı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
Milletvekilleri, Kartal Belediye Başkanı Op. Dr Altınok Öz, Ankara Yenimahalle
Belediye Başkanı Fethi Yaşar, Niğdemiz Belde Belediye başkanları farklı
partilerin başkan ve yöneticileri ile önemli konuklar Kemerhisar’da buluştu.
Yerel basınımız ve internet sitelerimiz bu bağlamda gün gün etkinlikleri
kapsamlı olarak duyurdu. Paneller Kültür
Parkta yapılırken sanatçılar koru park’ta sanatçılar sahne aldı. Kartal
Belediye Başkanı Op. Dr Altınok Öz adı verilen parkın açılışını da CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yaptı. İşin habersel kısmında bu bağlamda
basınımızda internet sitelerimizde detayları ile okudunuz.Festival
organizasyonunda başarılı çalışan kadınlarımız,gençlerimiz yanında Gökhan Özbek’inde katkıları önemli
idi. Tyana festivali bence bölge için
yaz sıcaklarında güzel etkinliklerle donanmış bir başarılı organizasyondu.
Kemerhisar’a CHP Bor İlçe Başkanımız Erdal Gevrekçi ile CHP Bor ilçe
Başkanlığını yapmış olan Akif Üstün ve Hacı Mustafa Çopur ile yönetici arkadaşlarımız
birlikte festival kapsamında etkinliklerden öte Beytullah Başkan kısa sürede
başardığı çalışmaları bizlere yerinde giderek gösterdi. Kemerhisar’da doğru
işler yapılıyordu. Hacı Mustafa Çopur ilçe başkanı iken Kemerhisar’da belediye
nasıl kazanılır konusunda düşünce üreten ve bu bağlamda Ramazan Oya ile
birlikte süreci doğru yönetendi. Doğal olarak Kemerhisar’da CHP oyları farklı
adaylara dağılıp seçim kaybetme geleneğine bu kere son veren bir çalışma yapıldı.
Aday adayları olgun davranıp halkın kararına uydu ve Kemerhisar bu kere CHP’ye
geçti. Özünde yerel siyasette kazanan başkan herkesimin başkanıdır. Kirazcı’da
ayrımsız hizmet vermeye kararlı. Bizi İçmelere götürdü. Kapalı içmeler
açılmıştı. Çevre temiz ve düzenli idi. Konukların bir bölümü burada ikamet
etti. Askeriyenin kullandığı iki yeri
belediyeye almıştı. Gençlik Merkezi ve Belediye misafirhanesi yapmış çok ta iyi
olmuş. Niğde bazı köylerinde okullar, sağlık ocakları viran halde. Söyledik
yazdık ama ilgilenen olmadı. Özünde Kemerhisar örneğinde olduğu gibi kapısı kapalı
yerleri köylerde kasabalarda alıp onarıp temizleyerek köy odası konuk evi gibi
yapmakta olası. Umarım bu örnek diğer yerler içinde düşünülür.
Festival süresince hiçbir olumsuzluk
yaşanmaması yanında yirmibine ulaşan görkemli kalabalığın olduğu Edip Akbayram
konseri de etkileyici idi. Kartal Belediye Başkanımız Op. Dr Altınok Öz Kemerhisar yanı sıra Anadolu farklı illerinde kardeş belediyelere
destek veren ve sosyal belediyecilik
adına Kartal’da 230 proje uygulayarak örnek çalışmalar yapan bir başkan. Onunla
çalışmakta ayrı bir keyif.Kemerhisar içinde desteğini esirgemedi.
Kemerhisarlılarda bu desteğe onun adını bir parka vererek jest yaptılar. Güzel
bir bakış ve yaklaşım oldu. Kemerhisar’da birde toplumsal olgunluk takdire
değerdi. Düşünün bir kez binlerce insan ne kavga var ne karışıklık. Ne sahneye atlayan var ne binlerce kız erkek bir
arada olumsuzluk. Her yönü ile alkışı halk eden bir konser izleyicisi alanda
idi. Kemerhisar yakışan bir olgunlukta etkinlik sonlandı. Kemerhisar halkı ve
çevre den gelen herkes bu bağlamda da fazlası
ile teşekkürü hak etti. Onca etkinlik gördüm bu kadar düzeylisi çok az olur.
Kemerhisar dışında Bor, Niğde ve diğer yerleşmelerden de katılanlar vardı.
Dostça kardeşçe türküler söylendi. Ayrışmadan bir ve kardeşçe yaşamanın dili
kullanıldı. Tyanalı Appolon panelini ben
yönettim. O panelde de farklı ama düşünmeye öğrenmeye değer anlatılar sunuldu.
Tarım paneli, diş sağlığı taraması gibi akılda kalan etkinliklerde güzeldi.
Emek veren herkesin teşekkür hak ettiği bu güzel festival gelecek yıllarda da
aynı coşkuyla yaşanmasını diliyorum.
************************************************************************************************
NİĞDE’DE KEMERHİSAR’DA PANELE
DAVET
Niğde ili Bor İlçesi Kemerhisar Beldesi
Belediye Başkanı Beytullah Kirazcı kapsamlı bir festival ile 31 Temmuz -2
Ağustos arası önemli bir etkinlik hazırlığı içinde. Sanatçılar, panel, sağlık
taraması ile dolu dolu günler yaşanacak. 31 Ağustos 2014 tarihinde saat
17.00’de benimde katılacağım bir panelde var. Prof. Dr Asım Tanış, Felsefe ile
ilgili Adana ve Mersin Yeni Yüksektepe Dernek Başkanları Mahmut Şantal ve
Saniye Akçal ile Tyanallı Appolonius’u konuşacağız. Konusu Tyanallı Appolonius,
Kemerhisar, antik Tyana Krallığının
başkenti olmuş (Tuvanna) dünyaca ünlü
Appolonius doğduğu yer. 16 yaşında buradan Tarsus’a göç etmiş sonrası ege dâhil
farklı yerlerde de yaşamış. Prof. Dr Asım Tanış bu konuda yıllardır önemli
çalışmalar yaptı, yapıyor. Geçtiğimiz yıllarda birlikte panelde olduğumuz
rahmetli yazar Aytunç Altındal ise yazdığı kitaplarla yaygın bir kesime
Appollonius tanıttı. Appollonius Felsefeci olarak yaşamı boyunca düşünceleri
tartışılan ve günümüze değinde ulaşan önemli bir bilge kişi. “İlkesi gerçek
bilge boyunduruk altında yaşamayı kabul etmez” Tyanallı Appolon “önce gerçeği arar, sonra
gerçeği getirir,onun her sözü her davranışı bunu gösterir her yerde öğrenilecek
birşeyler bulmayı ve bundan yararlanmayı ve bundan hep daha iyi olmak için
yararlanmayı bilmiştir.Bilgisini herkese dağıtır.Ne zenginlerin kapısına
koşuyor ne de güçlülerin koltuğu altına sığınıyor. Varlıklıların aradığı ama
varlık aramayan bir bilge. Yardıma başvuran toplumlara büyük yararlılığı
biliniyor. Apollonius mücizelerinden de
söz ediliyor. Roma imparatoru Aureliano yerle bir etmek için kuşatmayı
planladığı Tyana’yı tasarlarken rüyasında Appollonius’u görüp onun uyarısı ile
bu düşüncesinden vazgeçtiği, Tyana’yı onarttığı ve yıkmadığı da dünden bugüne ulaşan anlatılardan.. Doğal beslenme yanlısı,
et yemeyen Appolonius için yazılmış yurt dışında yazılmış onlarca kitaptan söz ediliyor.
İsa ile yaşdaş ve onun gibi babasız büyüdüğü de bir farklı detay. Boyunduruk altında yaşamayı kabul etmeyecek
kadar özgür, yaşadığı çevreyi koruyacak kadar blinçli, insanlara sorun çözücü olarak
bir doktor kadar yakın Appollonis yaşamı ve söyledikleri ile ne kadar bilinirse
Kemerhisar’da o kadar tanınmış olur. .
Barış, Adalet, Hakça paylaşım, doğruluk, sağlık yaşam üzerine yaklaşık ikibin
yıl öncesi söyledikleri bugünde anlamlı ise Tyanallı Appolloinus daha çok
konuşulacaktır. Tyanallı Apollonius tanınması adına önemli araştırmaları ve
yazdıkları bulunan Prof.Dr Asım Tanış İtalyan Üniversitesinde görev yaptı ve
yaşamının önemli bölümünü İtalya’da geçirdi. Türkçe –İtalyanca sözlük yazarlığı
dışında Kemerhisar ve farklı konularda kitapları da var. Araştırmacı Prof. Dr
Asım Tanış konuyla ilgili bu yılda panelde önemli açıklamaları olacağını
düşünüyorum.
************************************************************************************
ÖMER FETHİ GÜRER KEMERHİSAR’DA
TYANALLI APPOLONİUS PANELİNİ YÖNETECEĞİ AÇIKLANDI
Niğde ili Bor İlçesi Kemerhisar
Beledesi kapsamlı bir festivale hazırlanıyor. Belediye Başkanı Beytullah
Kirazcı panelleri, sağlık taraması ve sanatçıları ile kapsamlı bir festival
için hazırlıkların son aşamaya erdiğini söyledi.
31 Temmuzda başlayarak 2
Ağustosta sona erecek festivalde ilk gün açılış etkinliğinden sonra önemli bir
panel gerçekleşeceği açıklandı. Kemerhisar’da 31 Temmuz 2014 tarihinde saat
17.00’de düzenlenen panelin konusu: Antik Tyanna’da doğan Tyanallı Appolonius.
Paneli Niğde Kapadokya’nın Başkenti kitabı ile Niğde tarihini yazan ve Niğde
ili ile ilgili yayınlanmış beş kitabı bulunan gazeteci yazar Endüstri Mühendisi
Ömer Fethi Gürer yöneteceği duyruldu.
Tyanallı Appolonius konusunda önemli araştırmalar yapan ve İtalyan
Üniversitelerinde öğretim üyesi olarak görev yapmış Prof. Dr Asım Tanış yanı
sıra Adana ve Mersin Felsefe ile ilgili Yeni Yüksektepe Dernek Başkanları
Mahmut Şantal ve Saniye Akçal konuşmacı olarak panelde yer alacağı da
açıklandı. Panelde Tyanallı Appolonius her yönü ile konuşulması bekleniyor.
Gazeteci-Yazar Endüstri Mühendisi Ömer Fethi Gürer Tyanallı Appolonıus Kemerhisar’da doğup 16 yaşına kadar bölgede
kalarak daha sonra Tarsus’a geçtiğini anımsattı ve şöyle dedi.-“ Dünyada 200’e
yakın hakkında kitap yazılan ve İsa ile aynı dönemde yaşayan Appolonius mucileri, yaşamı, sözleri ile günümüze değin
tartışıla gelmektedir. Bu kere onu doğduğu topraklarda bir kez daha fikirleri
ile tartışacağız. Bu Bağlamda önemli araştırmaları bulunan Prof Dr Asım Tanış
gibi önemli bir isim ve diğer konuklarımızın düşünceleri ile ilgi duyanlar için
önemli bir panel olacak” dedi.
Festival ikinci günü Dr Sevgi
Özbek diş sağlığı taraması ile sağlık konusunda toplum bilinçlendirmesine
yönelik çalışması yanında Bölge tarımı üzerine Prof. Dr Sedat Serçe ve Prof. Dr
Mustafa Özgen yer alacağı panel düzenlendi.. Folklor ve sanatsal etkinliklerle
dolu dolu geçecek festival her akşam sanatçılar sahne alacak ve 2 Ağustos 2014 tarihinde finali ise ünlü
sanatçı Edip Akbayram ile gerçekleşeceği açıklandı.
Kemerhisar Belediye Başkanı
Beytullah Kirazcı tüm Niğdelileri 31 Temmuz-2 Ağustos tarihlerinde gerçekleşecek festivale davet
ederken etkinliğe geçtiğimiz günlerde Kemerhisar ile kardeş
belediye olan İstanbul Kartal Belediye Başkanı Op.Dr Altınok Öz ile Ankara Yeni
Mahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar gibi önemli isimlerinde konuk olarak
geleceğini söyledi. Kirazcı CHP milletvekilleri ile çevre il ilçelerden de
aralarında belediye başkanlarının da yer alacağı çok sayıda konuğu Kemer
hisar’da ağırlamaya hazırlandıklarını ifade etti.
*************************************************************************************
SUÇLUSU ÇOKTA NE DEĞİŞİR
Ulusal yas ilan edildi. Yüzlerce işçi madende can verdi. Tarihin en büyük maden kazalarından biri yaşandı. Emekçilere Allahtan rahmet diliyorum. Şimdilerde acı büyük. Konuşanlar olacak. Suçlular aranacak. Sonrasında birkaç hafta sonra her şey unutulacak. Böyle geldi böyle gidecek çünkü bu ülkede taşeronlaştırmayı yani ucuz işçiliği kabullendiğimiz gün bu işlerin olacağı belli idi. Modern kölelik olan taşeronlaşma ile işin ehli değil aç açık yoksul çaresiz insanın emeği sömürülmeye başladı. Tuzla tersanesinde de fabrikada da madende de yüzlerce kaza oldu. Canlar gitti.
Güvencesiz, sendikasız işçi çaresiz ekmek için her yerde çalışmaya gitti. Bakınız bu maden ocağı daha geçen yıl açılırken Bakanda orada imiş. Taner Bey konuşmada yapmış. Madenin patronu çok güvenli olduğunu anlatıyor ama işin özü bir feryatta gizli. Bir baba ya da dede on beş yaşında çocuğunun madenden sağ çıkıp çıkmadığını soruyor. Daha on beş yaşında maden ocağında. Söylenecek söz varmı?
Bu işin suçlusu hepimizin, sözde sendikaların başına çökmüş sendika ağaları. Ülkede ucuz maliyetle iş üretip diyen yöneticiler, daha çok kazanma uğruna tecrübesi olmayan eğitimi olmayan yoksul insanların emeğini sömüren patronlar ve yaşamımızın her alanına müdahale edilirken seyreden biz. Hepimiz. Acıları yaşadıkça konuşan ama yaşamı birkaç kuruş fazla para kazanma hırsı ile başkası için yok etmeyen çalışan herkes.
Yine çoğu kişi umursamayacak dahi. Yaşamını sürdürecek kimisi ahkam kesecek kimisi kızacak kimisi taktiri ilahi diyecek ama diğer maden işleten ülkelerdeki verilere bakılınca yaptığımız işin bile bile bu durumlarını seyretmek olduğunu hiç kimse kabullenmeyecek. Canlar yandı canlara canlar ağlıyor ama böyle gelmiş ufukta görüldüğü gibi böyle devam edecek. Olan ölene oldukça yasalar güçlülerin ve daha çok kazanmayı amaçlayanların lehine düzenlendikçe çok ağlarız çok....
Ömer Fethi GÜRER
****************************************************************************************
SEÇİMDEN SONRA
Yerel seçimler sona erdi. Tartışmalar farklı konularda devam ediyor. Kazanan adaylar bir beş yılda kentleri kasabaları yönetecek. Seçim süreci stresi gerilimi bir süre sonra sona erecek ve bu kere Cumhurbaşkanlığı seçimi için konuşmalar başlayacak.
Türkiye Genelinde algıyı kendine göre doğru yöneten parti başarılı oldu. Olanları yaşananları lider eli ile farklılaştırmayı başardılar. Belgelerin değil söylenenlerin yurttaşların üzerinde etkili olduğu sonuçlarla görüldü.
O ki eski yöntemlerle seçim kazanma dönemi sona erdiği anlaşılıyor. Bayrak asarak, anons aracı ile yüksek sesle gezerek, seçim bürosu önünde kalabalık oluşturarak, şu adam önemli, bu adam önemli diye güçleri kendinden menkul kişileri ziyaret ederek seçim kazanılmıyor. . ... Televizyonu kullanarak her eve giren daha öne çıkıyor. Bir önemli konuda seçim, seçim bittiği an çalışmaya başlayan örgütlere başarı getiriyor. Bunun yolu birebir kapı kapı insanlarla erişim sağlamak yanında algıyı iyi yönetmekle de oluyor. Beğenin, beğenmeyin başaranların başarısı kendi başları yanında bir kadro çalışması ile oluyor.
Proje ve vaatler dahi insan ilişikleri kadar öne çıkmıyor.
Gidemediğin kapı, sıkamadığın el senin için artık destek noktası olmaktan çıkıyor.
Partililer “mutlu olsun” diye yapılan kahve ve sokak toplantıları eğer orada yaşayanları o alana çekemiyorsanız “sağırlar birbirini ağırlar” diyaloguna dönüşüyor.
Seçmen ne söylediğiniz kadar çevrenize, listenize, konuşulana, söylenene bakıyor. Aday kişi verimli çalıştırılır mı yoksa bir süre sonra sorunlar mı yaşanır onları gözlüyor. İnanmasa da daha az sorun yaratacak olanın yanında duruyor. Seçim boyunca kapalı kapılar ardından partilerin adayının arkasından desteklemekten çok laf üretenlerin varlığı da unutulmamalı. Bir yandan toplayan aday bir yandan dağıtmaya çalışanlar aynı yapıda yer alıyor.
Seçim artık bir stratejik konumlama ile sonuç veriyor. Bu seçim geleceğe dönük ders çıkarmasını bilenler için anlamlı ve önemli bir seçim oldu. Ama geçmişten ders almasını bilmeyenlerin, gelecekte ders alacakları konusunda da çok umudum yok. Farklı yollarla ellerine geçirdikleri olanakları bireysel varlıkları için kullananın siyasetçi tipi ne yazık ki Niğde'nin kaderi gibi görülüyor. Halkın verdiği dersi her siyasetçi kavrar ise gelecekte başarısız olanlarında başarılı olabilme olanağı doğar. Bugünden daha kendi içinde yargılamaya yönelenlerin yargılamaları her seçim sonrası sürer gider esas olan yanlışları saptayıp doğru için birlik olmayı başarabilmektir.
ÖMER FETHİ GÜRER
******************************************************************************
7 YAŞINDAYIZ
Değerli okurlar 211. Sayımızda 7. Yaşımıza merhaba diyoruz. Acısıyla tatlısıyla , tüm olmazlara rağmen ilk olmanın , tek olmanın zorluğunu yaşadık.. Yaşıyoruz…
Özverili çalışmanın , emeğin , fikirlere saygının ve herkese , her kesime eşit mesafede yaklaşmanın verdiği onur ile ilkeli gazetecilik yapmanın gururunu yaşıyoruz. Ve siz değerli okuyucularımızla ilçe geneli ve başka illerden gazetemizi takip eden , destekleyen tüm okurlarımızla 7. Yıla girmenin mutluluğunu sizlerle paylaşıyoruz.
Pek çok emek , uğraş ve özverili çalışmalar sonucunda gazete elinize geçiyor. Gazeteyi güçlü ve kişilikli hale getirmek bizim olduğu kadar , sizlerinde görevi. Basına , Gazetenize sahip çıkmak ilçe halkına düşen toplumsal bir görevdir.
Daha önce defalarca yazdım. Bir avuç okumayı seven , emeğe saygılı insanlarla bugüne geldik. Ama ben ilçe halkından gelen hizmete sahip çıkmalarını , destek vermelerini “Çamardı Ekspres Gazetesi “ ni sahiplenmelerini okumalarını , okutmalarını istiyorum…
Basının önemini , özellikle yerel basının önemini Çamardılıların anlamış olmalarını bekliyorum. Eğer bu yedi yılda anlatamadıksa , bir yedi yıl daha beklemeye sabır ve güç bulabileceğimi sanmıyorum….
Yazılı ve görsel basın için reklamın önemini hepiniz biliyorsunuz. Eğer sizler reklam vermezseniz. “ burası küçük yer , beni herkes tanıyor “ derseniz. Sizin o küçük dünyanıza giremem elbette. Ama çağımıza uygun , reklamın önemini bilerek , çağdaş bir insan olarak basına reklam verir veya abone olursanız …. Hem Gazetenizin daha uzun ömürlü olmasına , hem de gelişmişliğin bir göstergesi olan ilçenizin bir gazetesi olmasına sebep olursunuz….Seçim sizin….
Değerli okurlar , biliyorum gazetemizin daha çok sayfalı olmasını , renkli olmasını istiyorsunuz.. Bende istiyorum… Hem de sizden daha çok istiyorum… Ama reklam vermiyorsunuz…Abone olmuyorsunuz. Hadi abone oldunuz. Zamanında ödeme
yapmıyorsunuz…Başkalarının da abone olmasında bir gayret göstermiyorsunuz.. Fakat gazeteyi eleştirebiliyorsunuz. Eleştirin elbette ama , haklı olduğunuz zaman eleştirin…Neyse i inşallah bundan sonra destekler , gazetenize sahip çıkarsınız….
Bugüne gelinceye kadar , abone olarak , reklam vererek , bizi destekleyen tüm okurlarımıza sonsuz teşekkürler ediyorum… Ayrıca beni yalnız bırakmayan daima yanımda olan , destek ve moral veren yakınlarıma , arkadaş ve dostlarıma da teşekkür ediyorum….
Sizlerin verdiği destek ve güç ile devam edeceğiz.
Bu güne kadar ilgi desteğini esirgemeyen , abone olarak,reklam vererek ,bizleri destekleyen tüm okurlarımıza ve haber ve düşünce yazıları ile bizleri onurlandıran yazar arkadaş ve dostlarımıza da sonsuz teşekkür ediyorum...Nice yıllara...Saygılarımla....
B.ANDAÇ ARSLANPAY
**************************************************************************************************************
TOPSUZ
İĞNE
TAVI(Tavi)
*Başlığa bakıp bu ne dediğinizi biliyorum.
TAVI= (Transkateter Aort Valv Implantasyonu)
yöntemiyle kalbin aort kapağı, açık ameliyat olmadan değiştirilmesi işlemi.
Yani göğüs kafesi açılmadan kasıktan girilerek kalp kapakçığının
değiştirilmesi.
*Ben
de kalp kapakçığımdan sıkıntılı olduğum için yürüme zorluğu çekiyordum.
*Daha
önce kalp krizi geçirdiğim için kalbimde hasar vardı.
*Bir
de bypass ameliyatı olduğum için göğüs kafesi açılarak ameliyat olmam çok
riskliydi.
*Çok
doktor ve hastane dolaştım. Mersin’de yapılamadığı için ve İstanbul’a gitmeyi
de göze alamadığım için şansımı Adana’da aramaya karar verdim.
*”Adana
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Seyhan Uygulama Merkezi” ne gittim. Bu
merkezde kasıktan girilerek TAVI denilen yöntem ile kalp kapakçığı takılarak
sağlık sorunum çözüldü.
*Şu
anda evde kasığımdaki dikişlerin alınmasını beklemekteyim.
*Bölgemizde
başka yerlerde yapılmadığını düşündüğüm için bu yazıyı yazarak aynı
rahatsızlığı çekenlere katkı sağlama düşüncesindeyim.
*TAVI işlemi anjiyo ünitesinde
hastanın kasığından girilerek gerçekleştirilmektedir. Hastaların göğüs kafesi
açılmadan 2 saat içinde tamamlanmaktadır.
*Hastalar yalnızca 24 saat yoğun bakımda gözlem altında tutulmakta. Ertesi gün servise çıkarılmakta ve 4-6 gün normal serviste izlendikten sonra taburcu edilmekteler. Yaklaşık bir aylık süre sonunda yapılan kontrollerde hastaların hayat kalitesinin düzeldiği görülmektedir. Yerleştirilen yeni aort kapağımın ilk günkü gibi iyi çalıştığı da tespit edilmiştir.
*Günümüzde; Dünyada ve Türkiye’de kalp kapaklarındaki aort kapağı darlığı (tıbbi adıyla aort stenozu) tedavisi açık kalp ameliyatı ile yapılmaktadır. Bu ameliyatlarda hastanın göğüs kafesi açılıyor, kalbin dar olan aort kapağı yerine yenisi takılmaktadır.
*TAVI işlemi ise operasyon ihtiyacı olan, ancak risklerinin yüksek olması nedeniyle açık kalp operasyonu önerilemeyen bu gruptaki insanlara önerilmektedir. TAVI işlemi, günümüzde kalp aort kapağının, açık kalp ameliyatsız, büyük oranda kalp anjiyosu veya kalp damarlarına balon veya stent yapar gibi değiştirilmesine olanak sağlıyor. Bu yüzden hemen her hastada uygulanabiliyor.
*Dünyada bile çok yeni olan bu teknik, açık kalp ameliyatının yerini almaktan ziyade, ondan faydalanamayanlara bir şans sunmayı hedeflemektedir. İleriki yıllarda ise açık kalp ameliyatına alternatif hale gelebileceği düşünülmektedir.
*Hastalar yalnızca 24 saat yoğun bakımda gözlem altında tutulmakta. Ertesi gün servise çıkarılmakta ve 4-6 gün normal serviste izlendikten sonra taburcu edilmekteler. Yaklaşık bir aylık süre sonunda yapılan kontrollerde hastaların hayat kalitesinin düzeldiği görülmektedir. Yerleştirilen yeni aort kapağımın ilk günkü gibi iyi çalıştığı da tespit edilmiştir.
*Günümüzde; Dünyada ve Türkiye’de kalp kapaklarındaki aort kapağı darlığı (tıbbi adıyla aort stenozu) tedavisi açık kalp ameliyatı ile yapılmaktadır. Bu ameliyatlarda hastanın göğüs kafesi açılıyor, kalbin dar olan aort kapağı yerine yenisi takılmaktadır.
*TAVI işlemi ise operasyon ihtiyacı olan, ancak risklerinin yüksek olması nedeniyle açık kalp operasyonu önerilemeyen bu gruptaki insanlara önerilmektedir. TAVI işlemi, günümüzde kalp aort kapağının, açık kalp ameliyatsız, büyük oranda kalp anjiyosu veya kalp damarlarına balon veya stent yapar gibi değiştirilmesine olanak sağlıyor. Bu yüzden hemen her hastada uygulanabiliyor.
*Dünyada bile çok yeni olan bu teknik, açık kalp ameliyatının yerini almaktan ziyade, ondan faydalanamayanlara bir şans sunmayı hedeflemektedir. İleriki yıllarda ise açık kalp ameliyatına alternatif hale gelebileceği düşünülmektedir.
* TAVI’nin başarılı olma şansı % 95-99 civarında ve bu operasyondan ölüm
riski % 5'in altında olduğu uzmanlar tarafından bildirilmektedir.
*Bu işlemin bölgemizde yapılması bizler için büyük bir şanstır.
***********************************
ÇARPITILMIŞ SÖZLER
Sakla
samanı zamanı gelince yersin
**************************************
**************************************************************************************
DERİCİLİĞİMİZ VE EL SANATLARI
Ülkemizde birkaç il
dışında çoğuna birden çok gittim.
Gördüğüm o ki kentler tarihi dokularından sağladıkları yarar kadar o
bölgedeki eski el sanatlarını yaşatarakta önemli faydaya eriyorlar. Niğdemizde
el sanatları yönünden zengin bir il idi. Daha 1970’li yıllara kadar yirminin
üzerinde önemli mesleğin merkezlerinden biri durumundaydı. Başlıcalar çan,
çıngırak, odun sobası, mangal, keçe, kepenek, deri işlemeciliği, ağaç
oymacılığı, her türlü demir üretim işleri(nal, ekmek sacı vs.),halıcılık, ip
boyacılığı, bıçakçılık,palan yapımı, ot yastık imalatı,sayaç, köşker(elde
ayakkabı yapımı),beşik, ilk anda sayılabilecek işlerdi. Niğde merkezde ve
Bor’da çarşılarımız vardı. El sanatlarının yapımı ile doğan çarşılarımızı dahi
koruyamadık. Yerlerini bilenler de giderek azalıyor. Niğde il olarak
pazarlarına gelen yaylacıların hayvanları ve kendileri için gereksinimlerinin
önemli bölümünü karşıladıkları yerdi. Süreç makineleşme ile değişti. Çoğu el
sanatı tükenme noktasına geldi. Bor Halil Ataman Meslek Yüksek Okulu bazı
branşların yaşaması için uğraş veriyor. Bor Ahi Evran Çıraklık Okulu da. Meslek
Yüksek Okulunda. El Sanatları Bölümü:1) Halıcılık ve Kilimcilik Programı2)
Geleneksel El Sanatları Programı. Tekstil, Giyim, Ayakkabı Ve Deri Bölümü:1)
Deri Teknolojisi Programı,2) Giyim Üretim Teknolojisi Programı,3) Tekstil
Teknolojisi Programı; Dokuma Teknolojisi Dalı, İplik Teknolojisi Dalı
Örme Teknolojisi Dalı, Tasarım Bölümü:1) Moda Tasarımı
Programı ile yeni kuşakların dünden gelen meslekleri teknoloji ile buluşup
öğrenmesine vesile oluyor. Niğde ilinde
Günümüze eren ve gelir getiren en önemli meslek olarak
yalnız dericilik kaldı. Dericiliğin merkezi de Bor ilçesi. Bor’da deri sanayi
için değişik sorunlardan söz etmek olasıdır ancak en önemli konu değişik
dönemlerde de olsa bulunduğu yer olmuştur.
Bor’da dericilik
tarihi oldukça eskidir. Humam Çayı çevresinde halen Salı Pazarı olan alandan
1946 yılında dönemin belediye başkanı Fuat Mengi Acıgöl mevkiine taşınmasını
sağlamıştır. 1977’de ise Belediye Başkanı Abdulkadir Sakarya ve dönemin valisi
öncülüğünde bir birlik kurulsa da devamı gelmedi.1990lı yıllarda Bor-Ankara
Karayolunun 9. kilometresinde 292 Hektarlık arazi üzerine Bor Deri Organize
Sanayi kurulması için alt yapı projeleri ihale edildi. 1995 yılında projesi
tamamlandı. O dönemde % 40 hisse ile Bor Dericiler Kooperatifi, % 30 hisse ile
Bor Belediyesi, % 30 Hisse ile de Niğde İl Özel İdare Müdürlüğü hissedardı..
Yatırım bir kaç kez durdu.2002 yılında Endüstriyel Bölge olma girişimine
geçildi. Atık su Arıtma Tesisi Etüt-Fizibilite ve Avan projeleri yapım işi Sanayi ve Ticaret Bakanlığının onayı ile ihale edildi..Avan Projeler onaylandı. Bazı deri firmaları yeni
yerlerine taşındı. Sonuçta dericilik Niğde ilinde ayakta kalan birkaç meslekten
biri olarak yaşıyor ama dericiliğin bu denli geliştiği bölgede deriden üretim
yok denecek kadar az. Eski el sanatlarında kullanılan derilerde o meslekler
tükenince kullanılmaz oldu. Yarı mamul ürün farklı illere gönderiliyor.
Teknoloji ile büyük deri firmaları doğdu ama onlarında gereği gibi mamule
yönelmesi için ciddi destekler şart. Bor’da Bor Çıraklık Eğitim'de Müdür olan
Metin Islak döneminde ayakkabı imalatı Ahi evran Meslek Edindirme Merkezinde
kurs olarak verildi. Çok güzel el yapımı ayakkabılar üretildi. Günümüzde özel
yapılan ayakkabıların ederi yüksek. Bir ara Bor’da fabrika kurulacağı söylense
de olmadı. Hangi alanda olursa olsun işlerin gelişimi ilin yönetenleri ve yerel
yöneticilerin desteği yanında özellikle AB’den sağlanacak kredilerinde önemli
katkısı olacağı mutlaktır.
Niğde ilinde el
sanatlarının gelişmesi ve el sanatları ürünlerinin bir satış pazarının
oluşturulması da ihtiyaçtır. Bu yolla ürünlerimiz değer bulmasınında yolu
açılacaktır.
*****************************************************************************
DEĞERLENDİRME TOPLANTISININ ARDINDAN
Geçtiğimiz hafta Niğde protokolü , kamu kurum ve kuruluş müdürleri hepsi Çamardı ilçesindeydi. Çok güzeldi. Ama hava çok çok soğuktu.. Dereceler -14 ü gösteriyordu. Sabah Niğde ' den Çamardı ilçesine gelirken , kar , tipi , soğuk hava iki gündür devam ettiği için , yolların kapalı olacağını düşünüyordu yola çıkan herkes.
Fakat araçlar tüm gece çalıştığı için , yollar açıktı. Kar , tipi devam ediyordu ama. Çamardı ilçesine gelene kadar karşılaştığımız her sürücüde yolların açık olmasına hem seviniyor. Hem şaşırıyorlardı. Sonra Vali KILIÇ'ın geleceğini öğrenince , “ Keşke Vali bey her hafta gelse “ dediler.
Kaymakam KARAOSMANOĞLU , çok titiz ve en iyi şekilde hazırlanmış. Her şeyi koordine etmişti. Niğde Basınından pek gelen olmamıştı. Valilik il basını , Anadolu Ajansı ve Akit Gazetesi Temsilcisi vardı.
Değerlendirme toplantısı Belediye Düğün Salonunda yapıldı. Salon , geniş , temiz güzeldi. Amaaa..Çok soğuktu. Herkes kabanı ile , paltosu , atkısı ile oturmak zorunda kaldı.
Kaymakam Adnan KARAOSMANOĞLU , Çamardı ilçesini kısaca tanıttı. Sonra il ve ilçe kurum müdürleri tanıtım yaptı. Sorunları , yapılacakları , yapılan hizmetleri anlattılar.
En kapsamlı ve uzun anlatım Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü ve Sağlık Müdürlüğü tarafından yapıldı.
İl Tarım Müdürü Murat TÜRKMEN , ilçede ekimi yapılan salepten söz etti. Arazilerin kamulaştırılması konusunu ve ilçe müdürlüğüne yeni bina yapılması için yer isteminde bulundu.
Sağlık Müdürlerinden köy muhtarları ebe hemşire istedi köylerine.
Mahmatlı Muhtarı , Üskül , Bekçili ve Kavaklıgöl Muhtarları söz aldı. Bazı isteklerde bulundular. Brifing sona erince , değerlendirme toplantısına katılan tüm muhtarlar tek tek söz alarak , sorun ve isteklerinden bahsettiler.
Daha sonra Vali Necmeddin KILIÇ uzun bir konuşma yaptı. Ve tüm konuklar Alabalık balık tesisine gittiler.
Bu arda dışarda hava - 14 derece , kar ve tipi devam ediyordu… B.ANDAÇ ARSLANPAY
****************************************************************************
MERSİN DEYİNCE
*Mersin deyince çocukluğuma gittim bir an. Ve bir süre gelemedim. Gelemedim çünkü aklıma babam geldi. Uzun süre babamı düşündüm. Ve babamın büyük Atatürk için söylediği söze takıldım kaldım. "Bak oğlum bak. İşte bu gözler gördü büyük Atatürk'ü” der ve gözlerini kocaman, kocaman açardı. Ben de sanki babamın gözlerinin içinde Atatürk'ü göreceğimi sanır uzun, uzun gözlerinin içine bakardım. Çocukluk işte. Babam büyük Atatürk'ü Mersin'de görmüştü. Bana hep Atatürk'ü nasıl gördüğünü anlatırdı.
*İşte Mersin deyince aklıma hep babam geliyor ve bir süre eski günlere ve çocukluğuma gidiyorum. Bu yazıyı yazmaya başlayınca da ister istemez o günlere gittim ve geldim.
*Şimdi ise Mersin deyince herkesin aklına; Tantuni gelir./ Cezerye gelir./ Palmiyeler gelir./Kızkalesi gelir./ Pompeipolis gelir./Limon çiçeklerinin kokusu gelir./ Salkım salkım konsolos çiçekleri gelir./ Gelir de gelir...
*Ama benim aklıma Mersin deyince hep Atatürk, Babam, Akkahve ve Akkahve sanatçıları ve yukarıda yazdıklarım da gelmektedir. Eskiden Mersinli sanatçılar hatta sanatçı adayları şimdiki Büyükşehir Belediye binasının altında bulunan yerde toplanırlarmış. Yani Akkahve'de
*Şimdi ise Mersinli şairlerin büyük bir bir bölümü şiirlerini Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğinde(Meşyad)'da okumakta ve yazmaktadır. Meşyad 1995 yılında kurulmuş. Ben 19.11.1995 tarihinde bu derneğe üye olmuşum. 1.1.1997 yılında ise derneğin yayın organı Maki-Kültür Sanat-Edebiyat Dergisini çıkartmıştım. Şu anda derneğin başkanlığını yürütüyorum.
*Maki;17 yıldan bu yana yayınını sürdürmektedir. Maki adını biz Akdeniz bitki örtüsü diye almıştık. İlk zamanalar Maki adı için bodur ağaç sizin" Maki" de bodur kalır diyenler umuyorum ki şimdi ben demedim sözünün arkasına sığınıyorlardır.
* Maki çıkmaya başladığı günden bu güne birçok dergi yayın hayatına girip kısa süre sonra kapatılmasına rağmen Maki hala yayınını sürdürdüğü gibi ünü de sınırlarımızı aşmıştır.
*Kısaca demem o ki: Akkahve'yi unutanlardan Mersin'e hayır gelmez.
*Kısaca demem o ki: Maki'de yayınlanan her şiirin ya da öykünün yazarının isminin karşısına yaşadığı yerin adını yazıyorum. Amacım Mersinli şair ve yazarların adını duyurmak ve aynı zamanda Mersin'in adını duyurmaktır. Geçen Çarşamba günü-Meşyad- yeni sezonu açtı. Edebiyat seven herkesi bekliyoruz.
*Kısaca demem o ki: Mersin'in ekmeğini yiyenler Mersin'e katkı vermek zorundadırlar.
*****************************************
ÇARPITILMIŞ SÖZLER
Söyleme dostuna bırak herkes bilsin
******************************************
Abidin GÜNEYLİ- . .
(a.guneyli@ttmail.com)
*****************************************************************************
HERKESE GÖRE DOĞRU OLMAZ , DOĞRU TEK' DİR
Değerli okurlar , şimdi yazacaklarımın bir benzerini daha önce yazdım. Yine yazmak zorunda kalıyorum.. Konu haksız eleştiri...
Eleştiri ; hoş görü ve anlayışla karşılanmalıdır. Eleştiriden ders alınarak eksik yada aksak giden bir şey varsa düzeltilmeye çalışılmalıdır. Doğru olduğunu bilmelerine rağmen ,pek çok insan davranışlarını düzeltme yoluna gitmez. İşte toplumsal uyuşmazlık bu noktada ortaya çıkar. Kimse bir başkasının yanlış olan uygulamalarını kabul etmek zorunda değildir. Herkese göre doğru olmaz. Tek doğru vardır.
Bu arada Basının görevi nedir ? Halkı bilgilendirmek. Doğruları yazmak değil mi?
Gazetemizde yapılan bir habere veya köşe yazısına tepki göstermeden önce , bir düşünün ;
Haber yalan mı ? , yanlı mı ? Yanlış mı? Bu soruların yanıtı “hayır “ olacak tabi ki..
O zaman niye söyleniyor , tepki gösteriyorsunuz ? Söyleyecek sözünüz varsa , gelin söyleyin...Sözlerinizi yazalım..
Haber yanlışsa , doğrusunu söyleyin düzeltelim..
Kızmakla , kırılmakla hiçbir sorun çözülmez...
Çamardı Ekspres Gazetesi sizin sesiniz...
Sizlerde biliyorsunuz kimsenin yanlışını , ayıbını aramıyoruz...İlçeyi , kötülemek gibi bir derdimiz yok !...
Amacımız ; doğruları yazmak. Sizlerin sesini duyurmak...Daha iyi , daha güzel nasıl olur ?
Onu yazmaya , elimizden geldiğince göstermeye çalışıyoruz.
7. Yılımıza girmek üzere , Haftaya 200.cü sayımızı çıkaracağız... Gazetemizi , ilkelerimizi size tekrar anlatmama gerek yok sanıyorum.. Zaten biliyorsunuz..Destekliyorsunuz..Anlayan destekleyen herkese sonsuz teşekkür ediyoruz...
Anlamak istemeyenlere de bir çift sözümüz olacak: Söyleyecek sözünüz varsa , susmayın...o kişiye , o kuruma yani sözünüz kime ise söyleyin..!
LÜTFEN eleştirilere açık olun..Açık olun ki !
Yanlışlar sürüp gitmesin....
B.ANDAÇ ARSLANPAY
********************************************************************************
CUMHURİYET’İ ALGILAMAK
VE ANLAMAK
Cumhuriyet’in değeri ve
öneminin farkında olmayanlar oluştuğu döneme girdik. Oysa Cumhuriyet bir
yönetim biçiminden öte bireyin varlık olmasını tanıyan bir yönetimdir. Kişi
kendini yurttaş olarak Cumhuriyet ile tanımıştır. Özellikle kadının adı
Cumhuriyet ile doğmuştur. Eğer Cumhuriyet olmasa idi bugünkü yöneticilerin hiç
biri ülkenin yönetiminde olması olası değildi. Kayserili Bir ailenin çocuğu
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Rizeli bir ailenin çocuğu Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, Tuncelili bir ailenin çocuğu
Kemal Kılıçdaroğlu, Osmaniyeli bir ailenin çocuğu Devlet Bahçeli saray kökenli
olmadıkları için devletin üst kademelerinde dahi görev almaları olası değildi.
Yani erdikleri makamlara onları Cumhuriyet değerleridir. Padişahın varlığında
yani monarşi ile yönetilen yerde adları dahi bilinmeyenler olarak yaşama gelip
gideceklerdi. Cumhuriyet yurttaşın seçme
ve seçilmede anlam bulduğu yönetim şeklidir. Hiç şüphesiz onu taclandıran da
Demokrasidir. Demokrasi ve İnsan Hakları
ile birlikte Cumhuriyet en doğru yönetim şeklidir.29 Ekim 1923 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisince Cumhuriyetin ilan edildiği bu gün o nedenle çok
anlamlı ve önemli bir gündür. Mustafa Kemal Atatürk’ün 10. Yıl Nutkunda milli
bayramlarımız içinde en büyük bayram olarak nitelendirdiği bayram Cumhuriyet
Bayramı herkese kutlu olsun. Dilerim bilgi ve fikir sahibi olmadan salt karşı
çıkma duygusu ile Cumhuriyet hedef alınması yerine algılansın, anlaşılsın.
Bunun içinde yakın tarihimizi iyi bilmemiz, doğru anlamamız ve öğrenmemiz
şarttır. Çünkü yurttaş olma kimliği ile varlığımızın Cumhuriyet ile doğmuştur. 1.
Dünya Savaşı İşgalci güçler Anadolumuzu aralarında pay ederken Mustafa Kemal Atatürk
19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a çıkışı ile yeni bir ateş yakmıştır. Erzurum,
Sivas Kongreleri diğer toplantılar izlemiştir. Mustafa Kemal Atatürk 23 Nisan 1920’de
Ankara’da Büyük Millet Meclisini toplamaması yeni bir dönemin başlamasıdır.
Milli Mücadele zaferle sonuçlanınca 1 Kasım 1922’da saltanat kaldırılmış 24
Temmuz 1923 günü Lozan Antlaşması imzalanmıştır. 29 Ekim 1923’de yeni yönetim
şeklinin Cumhuriyet olması bizzat Mustafa Kemal Atatürk isteği ve meclisin
kabulu ile gerçekleşmiştir. Yeni yönetimle egemenlik kayıtsız şartsız ulusa
verilmiştir. Bu bayram 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. Yaşasın Cumhuriyet.
*******************************************************************************
İDEAL KİLOYA ULAŞMANIN 10 YOLU
İdeal kiloya ulaşmak çoğu zaman bir kâbusa dönüşebiliyor. Haftalarca süren diyetler sonucunda hedeflenen kiloya ulaşamamak beraberinde depresyonu getirebiliyor. Esteworld Plastik Hastaneler Grubu’ndan Uzman Diyetisyen İpek Ağaca Özger, kâbus yaşamadan 10 adımda ideal kiloya ulaşmayı anlattı:
Yavaş ve iyi çiğneyin: Tokluk hissi, yemek yendikten 20 dakika sonra hissedilmeye başlanır. Yavaş yemek yemeye özen gösterin. Yemek esnasında lokmalar arasında çatalınızı, kaşığınızı, bıçağınızı masaya bırakın, yemeğinize sık sık ara verin.Pilav-makarna tabağınızı küçültün: Tabağınıza koyduğunuz pilav, makarna, börek gibi yiyeceklerin miktarını uygun şekilde ayarlayın. Büyük bir tabağın içinde küçük bir porsiyon olmasındansa; küçük bir tabaktaki pilav vb. yiyeceğin porsiyonu sizin gözünüzü doyuracaktır.
Su içmeyi asla ihmal etmeyin: Günlük ortalama 2-3 Litre su içilmelidir. Fazladan abur cubur tüketmek yerine acıktığınız zamanlarda su için. Böylece hem su tüketimini arttırmış olursunuz, hem de suyun bir miktar tok tutma özelliğinden faydalanırsınız.
Yemek yerine spor: Öfke, depresyon, sıkıntı, anksiyete ve yalnızlık gibi negatif duygu durumlarında fazla yeme davranışının ortaya çıktığı yapılan pek çok bilimsel araştırmada da görülmüştür. Böyle durumlarda yemek yerine yürüyüş yaparak veya dans ederek stresinizi atabilirsiniz.
Posalı besinlerin tüketimini arttırın: Yeterli posa tüketimini sağlamak için öğünlerinizde mutlaka sebze yemeği ve salata tüketmeye çalışmalısınız. Ekmeğinizi tam buğdaylı/çavdar gibi posa değeri yüksek olanlardan tercih edin, gün içerisinde 3-5 porsiyon meyve tüketin, haftada mutlaka 1-3 kez kurubaklagil (kuru fasulye, nohut, mercimek, barbunya gibi) yemekleri tercih edin.
Yağ kullanımı: Yemekleri pişirirken özellikle hayvansal kökenli doymuş yağlar (tereyağı, sadeyağ, iç yağı vb.) mutfağımızda mümkün olduğunca yer almamalıdır. Bu besinler, kandaki kolesterol düzeyini ve buna bağlı yüksek tansiyon riskini de arttırabilmektedir. Zeytinyağı ve diğer bitkisel sıvı yağlar tercih edilmelidir.
Soğuk kahve tercih edin: Fazla içilen şekerli ve kalori içeriği yüksek içecekler, kilo almamıza davetiye çıkartır. Şunu unutmamalıyız ki; en güzel içecek sudur. Su dışındaki içecek tercihinizi ev yapımı limonata, buzlu yeşil çay veya ev yapımı soğuk kahveden yana kullanabilirsiniz.
Tatlı yerine meyve ikram edin Ailenize, misafirlerinize karpuz, kavun, elma dilimleri, armut dilimleri, erik, incir ve şeftali gibi mevsim meyvelerinden oluşan meyve tabağı hazırlayabilirsiniz. Ağır, şerbetli tatlıları tüketmek yerine hafif ve keyifli taze meyveleri tüketmek sevdiklerinizi de mutlu edecektir.
Kahvaltı etmeden güne başlamayın Ortalama 8-9 saatlik açlık sonrası vücut, beslenmeye en çok sabah ihtiyaç duyar. Bu yüzden de en önemli öğün kahvaltıdır. Yapılan çalışmalarda düzenli kahvaltı yapmayan veya kahvaltıda yeterli miktarda ve doğru besinleri tüketmeyen kişilerin daha fazla obez olduğu görülmüştür.Öğün atlamayın Günde 6-8 öğün beslenmelisiniz. 3 ana öğün, diğerleri ise ara öğünler olarak planlanmalıdır. Atladığınız öğün, kan şekeri regülasyonunuzda düzensizliğe ve çabuk acıkmanıza neden olur. Bunun sonucunda ise bir sonraki öğünde farkında olmadan daha çok besin tüketir, böylece gereğinden fazla miktarda enerji almış olursunuz. Bu durum, kilo alımlarını beraberinde getirmektedir.
***********************************************************************************************
KARDEŞLİK
Allah Teâla, inananların kalplerini birbirine ısındırmış ve “Müminler kardeştir.” buyurmuştur. Allah Rasûlü (s.a.v) de peygamberlik hayatı boyunca, müminler arasında tarihte eşine rastlanmaz bir kardeşlik binası inşa etmiş, birbirini Allah için seven bir toplum meydana getirmiştir.
Müslümanlar, Resûl-i Ekrem Efendimizin inşa ettiği Ensâr ve Muhacirlerden meydana gelen bu “kardeşleşmiş” toplumu örnek alarak aralarında İslâm'ın kardeşlik binasını yeniden inşa etmeye mecburdurlar. Bugün, havadan, sudan, ekmekten daha çok müslümanların bu kardeşliğe ihtiyacı vardır. İçerideki ve dışarıdaki bütün şer güçlerin İslâm'a ve müslümanlara saldırdıkları bir devirde, müslümanlar “kardeş” olmanın şuuruna eremezlerse, birbirleriyle kucaklaşıp kaynaşmazlarsa ezilmekten ve zulme uğramaktan kendilerini kurtaramazlar.
Bütün bu ferdî görevlerin yanında sosyal görev olarak da müslümanın, diğer müslümanların dertlerini kendi derdi olarak görmesi, aralarındaki kavga ve kırgınlıkları gidermeye çalışması, küskün ve kırgın müslümanları barıştırması önemli bir vazifedir. Yüce Rabbimiz bu hususta şöyle buyurur: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin”(Hucûrât, 49/10.) Rasûlullah (s.a.v) da şöyle buyurmuştur: “Müslümanların dertlerini dert edinmeyen müslümanlardan değildir” “Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın Araba; beyaz tenlinin siyaha, siyah tenlinin beyaza karşı bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır”
Tefrika yukarıda saymaya çalıştığımız kardeşlik görevlerinin ihmal edilmesiyle ortaya çıkan sosyal bir hastalıktır. Bu hastalık önlenmezse toplumu en sonunda iç çatışmalara, yıkıma, esarete kadar götürür. Ne yazık ki bunun acı örneklerini İslâm dünyasında üzülerek görmekteyiz. Millî bekâsına önem veren bütün milletler ayrılık gayrılığa sebep olacak her türlü fitneye karşı uyanık olmanın yollarını aramışlardır.
Bizler de bu yaşananlardan ibret almalı kardeşlerimizle aramıza nifak tohumunun saçılmasına engel omalıyız. Bir birimizin kusurlarını araştırmaktansa birbirimizi Allah için sevmeliyiz. Kardeşlerimizin kusurlarını örtmeli ve onların iyi yönlerini görmeliyiz.
Çamardı Müftülüğü
*******************************************************************
OKURA SİTEM
Değerli Okurlar ( aboneler) , altı yılı aşkın bir süredir sizlere her hafta yeniden MERHABA diyoruz. Her hafta dediğime bakmayın. abone ücretini , reklam , ilan ücretini zamanında ödemediğiniz için ( ödeme yapanlar üzerlerine almasınlar) gazete sık sık 15 günde bir çıkıyor. Sizler ilçenizin ilk ve tek gazetesine destek verirseniz... Abone olursanız.. pek çoğunuzun istediği gibi , Çamardı Ekspres renklide olur. Çok sayfalıda olur. Ama desteklemiyorsunuz...
Toplum yaşamında yerel gazeteler çok önemlidir. Yerel Gazeteyi elinize aldığınız zaman , köyünüze , beldenize ait bir şeyler bulursunuz. Yaşadığınız toprakların kokusunu , sevincini , kaygısını sizlere taşır.
Yerel basın ; basının özü , çekirdeğidir. Emekle üretilmiş olmanın , içine sevgi katılmış olmanın izlerini taşır.
Çamardı Ekspres küçük bir ilçede yayınlanmasının verdiği bütün zorlukları yaşıyor. Maddi olanaksızlıklara rağmen , bir avuç destekleyen okur ile sizlere ulaşmaya çalışıyoruz.
Bütün bunları neden yazıyorum ? Nerden çıktı derseniz , abone olmada , reklam vermede ve ücreti ödemede bizleri üzen , yoranların artması yüzünden bunları yazma gereği duydum.
Özellikle gazeteyi dağıtan arkadaşlar çok bunalıyor. Çıktığı günden bu güne kadar , gazete dağıtıcımız birkaç kez değişti. Hepside aynı şeyleri söyledi. Abonelerin bazıları onları küçümserken , pek çoğu da , ücret ödemede sorun yaşatıyor. Lütfen emeğe , emekçiye saygılı olun !
Sizleri yanımızda görmek istiyoruz. Karşımızda değil.. İlçenize , gelen hizmete ve gazetenize sahip çıkmanızı bekliyoruz.
Yanımızda olan , destekleyen herkese sonsuz teşekkürler.. Hoşcakalın...
B.ANDAÇ ARSLANPAY
**************************************************************************************
ÇAMARDI İLÇE MÜFTÜSÜ HAYRİERENAY'DAN
MİRAÇ KANDİLİ MESAJI
Miraç, Cenab-ı Hakk'ın sonsuz kudretini Habibi’ne ve O’nun nezdinde inanlara göstermek için bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya Cebrail(a.s.) ile ‘’Burak’’ denilen ata benzeyen bir beyaz binitle seyahat ettirmesi oradan da yedi kat semaya huzur-u İlahi’ye Efendimizi yükseltmesidir. Rabbimiz bu durumu İsra Suresinin ilk ayetlerinde şöyle bildirmektedir:“Kendisine ayetlerinden bir kısmını göstermek üzere kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiği Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.(İsra Sursi 1. Ayet)”
Miraç hadisesi, hamisi olan amcası Ebu Talib’i ve hayat arkadaşı Hz. Hatice’yi kaybeden Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e Allah’ın bir tesellisi ve hediyesidir. Miraç mucizesi, inanların imanlarınıperçinleştirip Cennet’i kazanmalarına vesile olurken; müşriklerin de küfürlerinde inat edip Cehennem azabını çekmelerine neden olacaktır.
Miraç mucizesi, biz Müslümanlar için ilahî rahmet ve lütuflarla doludur. Miraç olayının en önemli sonuçlarından biri,İslâm'ın beş temel esasından biri olan ‘’beş vakit namaz’’ın farz kılınmasıdır. ‘’Bakara Suresinin 285 ve 286. Ayetleri’’, Allah ile Peygamberimiz(s.a.v.)’in konuşma diyalogunun anlatıldığı ‘’Tahıyyat Duası’’ da o gecenin ikramlarındandır.
Namaz, dinin direği, imanın alameti, amellerin en faziletlisi ve Allah’a en sevimli olanıdır.Namaz, kalbin nuru, gönüllerin safası, takva ehlinin göz aydınlığı, mü’minlerin miracıdır. Bu sebeple, her mü'min namaza başladığında, namazın kendisinin miracı olduğunu dolayısıyla Yüce Allah'ın huzurunda bulunduğunu bilmeli, namazın dışında da miraç şerefine ermenin şuurunda olarak hareket etmelidir.
Miraç Gecesi, duygu ve düşüncelerimizi yenileyerek ilahi rahmeti kazanacak işler yapmamız, kulluk bilincine ulaşarak dua ve niyazda bulunmamız için bir vesiledir. Bunun için manevi duygularımızı canlandıran, iç dünyamızıdeğerlendirme imkanı sağlayan, sorumluluğumuzu hatırlatan bu geceyi iyi değerlendirelim. Duyguların ve hislerin coştuğu, dua ve niyazların semaya yükseldiği, inananların huzur bulduğu bu gecede; gönüllerimizde ümit ve ilahi aşk kandillerini yakalım, miracın engin mesajını ruhlarımızda hissedelim. Yüce Dinimiz İslam’ın “yaratılanı yaratandan ötürü sevme” prensibini hatırlayarak gönül kapılarımızı herkese açalım. Miracın, ilahî yükselişin, gönül,ve ruh temizliğinden geçtiğini unutmayalım.
Bu duygu ve düşüncelerle, öncelikle müftülük personelimizin, ilçe halkının, ülkemizin ve tüm İslam aleminin Miraç Kandili’ni tebrik ediyor, Mirac'ın başlangıç noktası olan Mescid-i Aksâ ve çevresinde meydana gelen üzücü olayların son bulmasını, bu kandilin ülkemizin ve İslam aleminin birlik ve beraberliğine, huzur ve barışına vesile olmasını temenni ediyorum.
*****************************************************************************************************************************
6. YILA GİRERKEN
Çamardı Ekspres Gazetesi' nin 175. Sayısını çıkarmış bulunuyoruz. Bir hafta sonra 6. Yılımıza gireceğiz.
65 yıllık ilçede ilk defa yayınlanan Çamardı Ekspres Gazetesi, ilçede var olan bir eksiği kapattı. İlçeyi , ilçe halkının sorunlarını , duyurmaya , Çamardı Ekspres Gazetesi olarak ilçenin gözü , sesi olmaya çalıştık. Çevremizde , ilçemizde olanları paylaştık. İlgililere duyurduk.
Çamardı Ekspres sizin , ilçenin gazetesi. İlçe halkı olarak , memuru , muhtarı , esnafı , öğrencisi ,öğretmeni kısacası hepininiz destek olmalısınız. Gazetenin yayın hayatına devam edebilmesi için sizlerin abone olması , reklam vermesi gerekir.
Gazetemizi çıktığı günden bu güne destekleyenler sayesinde yayın hayatına devam etmeye çalışıyoruz. Hepsine teşekkür ederiz. Ama o bir avuç insanın desteklemesi yeterli değil.
6 yıldır hala gazetenin ilçe için ne kadar önemli olduğunu anlatamadık. Gazetenin bir gelişmişlik , bir kültür göstergesi olduğunun bilinmesi gerekir.
Bayramlarda , kandillerde , ölüm , düğün ve önemli günlerde kutlama ilanı verme alışkanlığı arttmadı.. Abone olup , reklam veya ilan verip ücretini ödemeyenler var.(sonra onların isimlerini açıklamayı düşünüyoruz.)
Umarım bundan sonra, daha iyi olur . İlçe halkı olarak gazeteye sahip çıkmanızı , destek vermenizi bekliyoruz. Abone olun, reklam verin , Gazeteyi okuyun , okutun.. Çünkü sizin sesinizi ancak sizin gazeteniz duyurur.
Çünkü desteğiniz ölçüsünde , daha iyi , daha güzel bir gazetemiz olacak. Beğendiğiniz veya beğenmediğiniz yazıları , konuları bize ileterek bizleri yönlendirebilirsiniz.
Gazeteyi özveri ile, pek çok zorluğa rağmen , daha iyi olması için , emek vererek hazırlayıp sizlere ulaştırıyoruz. Lütfen emeğe saygılı olun..
Değerli okuyucular, doğruyu , güzeli bulmak , aydınlık yarınlara beraber ulaşmak ümidi ile..
NİCE YILLARA...
B.Andaç ARSLANPAY
**********************************************************************************************
Kalbim Karıştı Bir Gece Vakti!
Anlayamıyorum ki, sen beni seviyor musun, sevmiyor
musun? Daha kötüsü acaba artık benden hoşlanmıyor musun?
Kalbim Karıştı Bir Gece Vakti!
Minik Serçe, bir şarkısında “dengemi bozmayınız” der.
Sen de benim dengemi bozmasan, nerede durduğumu anlayabilsem, daha rahat
olurdum.
Geçen günlere, gecelere bakıyorum. Ne vakit arasam, en
centilmen, en sıcak halinle konuşuyorsun. Ancak şu detayı atlamıyorum; sen hiç
aramıyorsun. Sohbetinin sebebi, kibarlığın mı, hasretin mi, çözemedim!
Yalan değil, seni çok özlüyorum. Hele bazı geceler,
yağmur cama vurarak şarkı söylediğinde, içimi hüzün kaplıyor. Ayıp mıdır bir
sevdanın ardından yokluğuna sarılmak? Ayrılığının lezzetini kana kana içmek,
yasak mıdır?
Bazen bir şarkı çıkıyor radyoda, aklıma düşüyorsun.
Gözlerini hatırlıyorum en çok ve inan kahverengi başka hiçbir yerde bu kadar
güzel durmuyor.
Kaç sevda geçtim saymadım bugüne kadar. Hangisinde
izim kalmıştır, dönüp sormadım ama bilirim. Kimseyi isteyerek incitmedim ancak
mutlaka birileri de benim yüzümden gözyaşı dökmüştür. Cahilliğimden,
gençliğimden kaynaklanan hatalarım olmuştur elbette! Muhtemelen onların
bedelini seninle ödüyorum.
Bir kalbe bu kadar bağlanmalı mı insan? Zamanın,
efkarın, renklerin ortasında oturup ağlamalı mı? Yaradan gözyaşını bilerek mi
vermiştir bize? Mutlaka birilerinin üzeceği garanti midir bu hayatta?
Aşk, içinde acı olmadan yaşanamaz mı? Acısız olunca
adı aşk olmaz mı? Kalp kesiği, kağıt kesiğinden bile fazla sızlıyorsa, bünyeye
bu yürek çok gelmez mi?
Yine aklıma üşüştü sorular. Ne zaman sana vardığımı
sansam, dengem bozuluyor. Bir kaçak gibi, sürekli kendime yakalanmadan
dolaşırken, seninle çarpışmak daha kötü oluyor.
Sevdanın yolu uzun, uzun olması dert değil ama biraz
da çetin. Kim ne kadar yürekli olsa, ulaşması bir ömür sürüyor. İşin daha kafa
yoran tarafı, acaba vardığımız yer, ulaşmak istediğimiz yer mi?
Bu gece yarılarında aklımın, ruhumun dengesini
bozuyorsun. Neden aradın ki? Sesini duyduğumda, bildiklerim bile karışıyor.
Neden aradığını düşünüyorum, hasretten mi? Yoksa sadece elektrikler mi
kesilmişti?
Bu gece ben uyusam, ruhum uyumaz. En iyisi kalkıp
okkalı bir kahve içmeli! Sonra kapatıp falıma da bakarım. İçinden sen çıkarsın
belki, belli mi?
( KADINCA)
***********************************************************************************************
2012’DE TÜKENDİ
2012 yılını da tükettik. Kiminde anın farkına
vararak, kiminde saatlerin akışını unutarak, kiminde heyecanla, kiminde
ağlayarak, kiminde gülerek günleri takvim yaprağından kopardık.
2012’de Komşu ülkelerle oluşan
sorunlarla dış ilişkilerin sorunlu idi. Terör, savaş yıl boyu konuşulandı. Akaryakıt,
elektrik, doğal gaz gibi fiyatı zamlanan ürünlerde dar gelirli kesimleri
zorluklarını katladı. Sonuçta 2013 geldi. 2012 yılı da yaşanan sorunlara rağmen
hızla geldi geçti gitti. Çünkü teknoloji ve yaşam o kadar değişime uğradı ki
bugün aldığınız bir alet birkaç güne varmadan yenisi ile eskiyor.
Her alanda dünden farklı bir dünya var artık.
Onunda getirdiği sorunlar insan için gelecek adına kaygı verici.
Geçtiğimiz günlerde somon
balığının genleri ile oynayıp yeni GDOlu balık üretildi. Bilim bu kadar
yediğimizin içinde olunca insan bünyesinin de yapısının gelecekte bu denli
sağlıklı kalacağı konusunda şüphem var. GDOlu ürün genetiği oynanmış ürün.
Mevcutla yetinmeyip daha çoğunu elde etme arzusu.
Öte yandan baz istasyonları
havada dolaşan akımlar kısacası yediğimizden yaşadığımıza el atılan bir süreç
sürüyor. Nükleer Santral ülkemizde olmasın dendiğinde bir diğeri çıkıp “komşu
ülkeler yaparda biz yapmaz isek ayni risk var üstelik onların o anlamda
yarattığı faydanın gerisinde kalıyoruz” diyor.
O durumda yer sorunu dışında diyecek söz
bulamıyorsunuz, çünkü Dünya da küçüldü. Rusya da patlayan bir Nükleer Santralın
ülkemize verdiği zarar tartışılmaz. İşin özü; siz ben bu işlerde olmayacağım
deseniz de çevrenizdeki sarmal sizi ister, istemez boğma boyutunda gelişiyor.
Havası, doğası, suyu, çevresi
kısacası insan için olan her şey insan eli ile tehlikede, Dünyayı yönetenlerden
söz ederken birkaç ailenin önemli etkisi vurgulanır.
Olanakları elinde tutan güçler
ile sistem devam ediyor 2013 yılında neler olur, onu yaşayıp göreceğiz ama
biliyorum ki çevre ve doğa ile ilgili her zarar verenin bir de savunmanı ve
çarpıtanı da olacak. Çünkü insan
bireysel fayda sağladığı konulara “ben” düşüncesi ile bakıyor. “Biz”
diye bakanların çoğalması sorunları azaltır.
Birlikte yaşamı güçlendirir ne yazık ki gidiş
“ben” üzerinedir. Ne yazarsak, ne söylersek söyleyelim sistemin
merkezindekilerin elinde olan direksiyonun yokuş aşağı freni patlamış gittiği
gerçeğini değiştirmez ama en azından yakın çevremizi korumamız olası olduğu da
bir gerçek.
Karayollarında Kaçış tabelası ile
yapılan kurutulma noktaları bir umut sa yine de dünyanın bozulmasının
duralamasını dilemekte bir umut.
YENİ YILLARDA DOĞASI İNSANI ÇEVRESİ İLE
DÜNYAYI DÜŞÜNENLERİN ARTMASI DİLEĞİ İLE YENİ YILINIZI KUTLARIM
ÖMER FETHİ GÜRER
*********************************************************************************************************
NİĞDE İÇİN OLABİLİR
NİĞDE ilinde eksik
olan değerlerinin geleceğe taşınması adına yapılan çalışmaların
yetersizliğidir. Cullaz Sokak ve birkaç konak dışında çok eser ya yok edildi ya
da yok olmak üzeredir. Bu süreci durdurup Niğde, Bor, Fertek, Yeşilyurt,
Yeşilburç gibi yerlerde olan tarihi yapılardan başlayarak çok eser kurtarma
olanağımız vardır. Niğde Kayabaşı, Kale çevresi, Bor Orta Mahalle bu anlamda
tezden ele alınması gereken yerlerdir. Cullaz Sokak iyileştirmesi de sonuca
ermelidir. Üniversite tarafından onarılan konak bahçe içinde gibi yer altı
keleri örülerek gidiş yolu kapatılması yerine onun gittiği yere kadarda korunması
şarttır. Bu bağlamda yapılacak çalışmalar içinde model alınacak çok il vardır.
Çevremizde iller gibi Mardin, Gaziantep örnekleri de irdelenebilecek
çalışmalardır. Kentin Marka olması kültürü ve tarihi ile buluşması halinde
olası olur yoksa lafta kalır. Eskişehir gibi başarıya eren örnekler yanında
Gaziantep gibi yeniden oluşan merkezlerde incelenmesi gereken yerlerdi.
Niğde ilinde tarihi
dokunun kurtarılması için ÇEKÜL Başkanı Ve Tarihi Kentler Birliği Baş Danışmanı
Prof. Dr Metin Sözen ile Genel Sekreter Danışmanı Değerli Dostum Hurşit Arslan
vasıtası ile bir saati aşan görüşme yaptık.
Niğde ilinde nasıl bir çalışma yapılabilir konuştuk. Niğde ilinde çok
eseri ilk yerinde saptayan gören yazan köy köyde bilen biri olarak Niğde
Kapadokya Başkenti Kitabımı sunarken ne zorluklarla bu çalışmayı
sonuçlandırdığımı da anlattım. Tarihi Kentler Birliği Başdanışmanı ve ÇEKÜL
Başkanı Prof. Dr Metin Sözen ülkemizde tarihi dokunun korunması adına yıllardır
çok önemli ciddi ve sonuca da eren çaba çalışmalara önderlik ediyor. Gaziantep,
Sivas gibi önemli katkı sağladıkları kentlerde verilen mücadeleyi de
kitaplaştırmışlar. Kitaplarda yer alan bilgilerde kentlerde dün geleceğe
aktarılırken turizm ve kültür adına çok önemli çalışmalar başarıyla
sonuçlandırılmış. Orada yapılanların anlatıldığı bir tanıtım kitapçığında
girişinde “Birlikte” başlığı ile anlatılan yol dikkatimi çekti.
Deniyordu ki Birlikte:“Tek sözcük, Kolaycılığa bürokratik
engellere, paramız yok gerekçesine sırtını çeviren, kulaklarını sıkıca tıkayan
aslında sadece ve hep aynı sözcük: Birlikte. Gaziantep örneğinde sihirli
lambalar, elmalar, anahtarlar yok. Kentin çarşısına, kalesine, hanlarına,
sokaklarına dokunup kalıcı izler bırakan kavram, basit fakat anlamlı: Birlikte
ÇEKÜL Vakfı yıllardır inatla, inanarak savunduğu
kavramlardan biri bu. Kamu, yerel, sivil özel birlikteliği. Nitekim hepten
hayatımızdan silip atmadığımız buna rağmen kullanmaktan uygulamaktan
kaçındığımız bir atasözümüzde dendiği gibi birlikte kuvvet doğar. Kentin
hâlihazırda sahipleri, başka yerden göçüp kenti sahiplenenler, başka yerlere
göçüp kentlerini unutmayanlar, ellerini hep birlikte taşın altına koydular.
Kültürel ve tarihi dokunun üzerine sinmiş tozu temizleyip baktılar ve önce fark
ettiler sonra kırıklarını, yaralarını bulup onardılar. İyileştirdiler ve
ardından kendi hayatlarına, ülke ve dünya vatandaşlarının hayatlarına kattılar.
Bunu ortak aklı kullanarak yani kamu yerel sivil özel ittifakını oluşturarak
yaptılar. 1990 yılında doğa, kültür, eğitim, örgütlenme tanıtım olarak beş ana
başlık altında program ve projeler üreten ÇEKÜL Vakfı ise tüm sürece bilgi ve
deneyimi ile yön verdi.”
TÜm çalışmalar bir
ekip ruhu ile gerçekleşmiş ve sivil, özel, kamu her kesimin dayanışması ile
sonuç alınmıştı. Farklı illerde de benzer projeler başarılmıştı. Şimdilerde
Niğde içinde benzer bir şeyler yapma adına çabalarımızı sürdürme kararı alarak
ayrıldık. Umudum belki Niğde içinde birkaç konak daha yok olmadan
kurtarılmasıdır.
Niğde bu anlamda
yapacağı bir çalışma ile kabuğunu kırabilir. Bunun içinde girişimlerime devam
edeceğim kent yetkililerininde umarım kamu, resmi, özel herkesim bu bağlamda
çalışmaları olur
ÖMER FETHİ GÜRER
********************************************************************************************************
KASABA BELEDİYELERİNE KİLİT
AKP Hükümeti Büyükşehir
Kanun tasarısı ile yirmi yedi ilde 1032 beldeyi mahalleye, iki bin binin altına
düşen 559 belde köy konumuna dönüştürüyor.
Özünde yerelleştirme diye sunulan ama merkezileştirilen bir dönüşüm yapılıyor
Niğde bu yasadan önemli ölçüde etkileniyor.
Niğde iş aş geçim sorunu ile önemli göç verdi.
Köyler boşaldı, kasaba nufusları azaldı.
Gurbete gidenler ise
özellikle yaz aylarında çoluk çocuk kasabalarına köylerine geliyorlar
Kışın
nüfusu düşen ama yazın nüfusunu ikiye katlayan çok kasabamız var.
Özünde
kasabaları geliştirerek katkı sunmak ve yerleşmeler olarak büyütmek gerekir.
Kasaba, köy demek bölgemizde tarım,hayvancılık
ve tarihi dokusu ile turizmde demek.
Ne
var ki yeni uygulama ile yılların belediyelerinin de olduğu yerleşmeler nufus
gerekçesi ile kapanacak
Kitreli,
Yeşilyurt, Darboğaz, Çömlekçi, Ulukışla, Yakacık, Kızılca, Karanlıkdere, Burç,
Çavdarlı, Bademdere, İçmeli, Kayırlı, Kılan, Yeniyıldız Çayırlı, Elmalı,
Fertek, Hacıbeyli, Ovacık, Çiftehan, Dikilitaş belediyelikten çıkıyor. Çoğu
yıllardır belediye ile yönetilen beldeler artık belediye olmaktan çıkarılıyor.
Belediyelerin bazılarını
kuruluş tarihine yıllara dayanıyor
Çiftlik - Kitreli Belediyesi Kuruluş Tarihi:
1953.
Fertek Belediyesi – Kuruluş Tarihi:
1954.
Ulukışla kasabası kuruluşu:
1955
Kızılca Belediyesi Kuruluş Tarihi:
1956.
Yeşilyurt Belediyesi Kuruluş
Tarihi: 1963.
Ulukışla - Darboğaz
Belediyesi Kuruluş Tarihi: 1968
Altunhisar Yakacık
Belediyesi – Kuruluş Tarihi: 1972.
Çamardı - Bademdere
Belediyesi Kuruluş Tarihi: 1972
Dikilitaş Belediyesi Kuruluş
Tarihi: 1976.
Kayırlı Belediyesi Kuruluş
Tarihi: 1989
Belediye demek yerelde hizmet birimi demektir.
Belediyeleri geliştirip araç gereç eleman anlamında desteklemek ve belediye
olan yerlerde yerleşimi geliştirmek gerekir iken kasaba belediyelerini de yok
ediyoruz.
Bir yerde giderek yönetim tarzımızı daha
merkezi yapmaya başladık ama boşalan köylerden sonra belediye olan beldelerde
de bu gidişle yaşam oldukça daralacak. Kentlerde daha dolulaşacak köy ve
kasabalarda daha boşalacak
Bu süreç tarımı,
hayvancılığı üretimi iyice daraltacak
Önce özelleştirme ile
ülkemizde önemli tüm tesisler devletten çıkarıldı. Şimdilerde yaşam alanlarının
da şekil dönüşümü yapılıyor
Kasaba belediyeleri, turizm, tarım,
hayvancılık hangi anlamda gelişmeye açık ise o noktada projeler geliştirip
yerleşim yeri olarak gelişmeleri sağlanmalı idi. Yapılmadı kapatılıyor
Vatandaşımızın da bu anlamda
verdiği oylar ile desteği var.
Olacaklar önceden biliniyordu ve her seçimde
AKP oylarını artırarak geldi.
Şimdilerde çoğunluğu AKPli
başkanların olduğu kasabaların belediyelerini kapatacak kadar rahat hareket
ediyor
Halka sorma gereği dahi duymuyor.
Sonuçta belki kasabalara kısa süreli
iyileştirme uygulayıp seçime kadar tepkilerini azaltırlar ama seçim sonrası
uygulamayı amacına uygun yaparlar
O arada muhtarlıklara da yeni uygulamalar
gelecek.
Vatandaşımız genelde anlayıp dinleyip kendine
dokunacak noktalara bakarak oy vermez
Doğruluğu tartışılacak sözlerle 1940ları yılı
anlatıları ile vatandaşa “kuşa bak” yaparak istenen sağlanacaktır
Sonuçta DEMOKRASİ OY
verilerek seçilenlerle yürüyor. O NEDENLE kasabaların belediye olmaktan çıkarılması
o belde de AKP oy verenlerin desteği ile olduğu unutulmamalıdır.
ÖMER FETHİ GÜRER
KEMERHİSAR’DA TYANALI APOLLON
Niğde ili Bor İlçesi Kemerhisar
Kasabası antik Tyana kentinin bulunduğu alanda kuruludur. Hititlilerden beri
yaşam olan bölge en görkemli dönemini Tyana Krallığı Başkenti olduğu dönemde
yaşamıştır. Roma Hamamı, dikilitaş ve antik su kemerlerinin bulunduğu bölge
özellikle Arap akınları ve sonrasında çok kere yağmalanmıştır.
İtalyanlarca 2002 yılından beri
bölgede yapılan bilimsel kazılarda önemli bulgularda açığa çıkmıştır. Tyana
antik kentinde yaşamış en önemli bilge kişilerden biri de Tyanallı Appolon’dur. Dünya’da tanınan Tyanallı Appolon dönemin peygamberi İsa ile yaşdaş olduğu ve kimine
göre de gerçek peygamber Appolon olduğu
iddiaları vardır. 16 yaşında Tarsus’ta dini eğitim veren bir okulda felsefe,
matematik eğitimi alan, Dünya’da farklı yerlere giden, düşünceleri değer bulan,
diktatörlere karşı Demokrasiyi savunan, yaşam tarzı olarak olağanlığı
benimseyen, et yemeyen ve herkese iyilik tavsiye eden, mucizeleri de olan Tyanalı
Appolon için dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ekran Mumcu 2004 yılında
Kemerhisar’da şöyle demişti-“Tyanalı Apollon'u ön plana çıkarmak, onun
felsefesini açığa çıkarmak, bu düşüncenin ana yurdu olarak Kemerhisar'ı,
Niğde'yi ön plana çıkarmak.
İşte yapmamız gereken bu. Burada size bir şey öneriyorum.
Aslında bizim yapmamız gereken şey, belli aralıklarla, burada "FELSEFE ŞÖLENİ" düzenlemek. Bu felsefe sempozyumu, felsefe etkinlikleri dizisi olarak da yapılabilir ve bütün dünyadan da felsefeye ilgi duyan insanları, felsefecileri çağırırsak ve her dönem, yani 2 yılda bir mi yoksa 3 yılda bir mi yaparız, özel bir konu seçsek, bu konu etrafında dünyaya bir mesaj iletsek bence çok önemli bir şey yapmış oluruz. Dünyanın bize ilgi duyması bakımından, bölgeye ilgi duyması bakımından da, nitelikli bir ilgi alanı yaratmak için de gerçekten çok önemli bir şey yaparız. Bunu yapmak bağlamında benden beklenecek ne varsa ben yapmaya hazırım...."
İşte yapmamız gereken bu. Burada size bir şey öneriyorum.
Aslında bizim yapmamız gereken şey, belli aralıklarla, burada "FELSEFE ŞÖLENİ" düzenlemek. Bu felsefe sempozyumu, felsefe etkinlikleri dizisi olarak da yapılabilir ve bütün dünyadan da felsefeye ilgi duyan insanları, felsefecileri çağırırsak ve her dönem, yani 2 yılda bir mi yoksa 3 yılda bir mi yaparız, özel bir konu seçsek, bu konu etrafında dünyaya bir mesaj iletsek bence çok önemli bir şey yapmış oluruz. Dünyanın bize ilgi duyması bakımından, bölgeye ilgi duyması bakımından da, nitelikli bir ilgi alanı yaratmak için de gerçekten çok önemli bir şey yaparız. Bunu yapmak bağlamında benden beklenecek ne varsa ben yapmaya hazırım...."
Geçen sürede bu etkinlik gerçekleşmedi ise de Kemerhisar Tyana Kültür ve
Turizm Vakfı Tyanalllı Appolon ile ilgili bir panel kararı aldı. Vakıf Başkanı Beytullah Kirazcı Özgürlük ve doğruluk
bilgesi Appolon’un daha yaygın bilinmesi
tanınması yanında Kemerhisar beldesininde Tyanalı Appolon doğduğu yer olmadan
öte Kapadokya Krallığının da önemli bir merkezi olarak turizm amaçlı gündeme taşımak için etkinliği
düzenlediklerini belirtti. Tyanallı
Appolon ile ilgili araştırmaları ile tanınan İtalya’da öğretim üyeliği yapmış
yazar Prof. Dr Asım Tanış ile
Tyanallı Appolon Kitabı yazarı Aytunç
Altındal katılacağı Ömer Fethi Gürer
olarak benimde panel yönetici olacağım etkinlik 29 Eylül 2012 günü saat
14.00’de Kemerhisar beldesinde yapılacak.
Bor Şehri kitabımda Tiyana’lı Apollon Avram Galanti’den alıntı ile şöyle
anlatmıştım ‘Meşhur yeni Pytagoricien
filozofu olup Kapadokyanın köyünde Miladın başlangıcına doğru doğmuştur. Pek
genç olarak Pytagora’nın mesleğine sülük etmiş, Küçük Asya’yı Babilonayı
dolaştıktan sonra Hindistana giderek Brahmanes’in mezhep esaslarını tetkik
etmiştir. Her gittiği yerde Pitagoranın ahlak kaide ve esaslarının ıslahını
ihtar ve tavsiye ederdi. Mürşidinin esaslarını takiben, şarap ve kadınlarından
sakınır, sebze ile geçinirdi. Mallarını fukaraya verir idi. İbadethanelerde
yaşardı. Fitneleri yatıştırırdı. İnsanları terbiye ederdi. yalın ayak yürürdü.,
saçlarını uzatırdı. Roma İmparatoru Donitien’in baskılarına büyük bir cesaretle
tahammül ederdi. (Appolonias bir Pitagor mektebi tesis ettiği Ephese’de
ölmüştür. Şerefine heykeller dikilmiş ve mabetler inşa edilmiştir. Tyanalı
Appolonias’dan ancak 48 mektup kalmıştır. (Nouveau Larousse İlleustre, cilt
1.)” Bilge kişi Appolon ile ilgili yakın dönemde Yazar Aytunç Altındal kitabı ve Prof. Dr Asım Tanış araştırma ve yazılarının büyük önemi var.
Prof.Dr
Asım Tanış araştırmaları ile Tyanallı
Appolon ait bazı düşünceleri de özetler Appolon Der ki -‘Toprağın ürettiği
her şey arıdır. İnsanlar için. Toprak her şeyi üretir. Yaşayan canlılarla barış
içinde olmak isteyen hiç bir şeye gereksinimi yoktur. Çünkü toprak ürünleri
toplanabilir. Kimi toprak ürünleri mevsimlerine göre yetiştirilebilir. Toprak
oğullarının yani insanın süt annesidir. Besleyicidir. Ancak gene de insanlar
sanki toprağın çığlıklarını duymamış gibi giysi ve besin elde etmek için
hayvanlara karşı kılıçlarını bilemektedir. Toprak her şeyin anasıdır. Çünkü
eşitliği özetir ama sizler (Aspendos zenginleri) haksız olduğunuz için onu
yalnızca kendinizin saydınız. “Kan görmekten kesinlikle tiksiniyorum. Elimi
kana bulasaydım ne denli saçmalık yapardım bilemezsiniz. Öyle yapsaydım, Tanrı’nın
sesi beni arı olmayan bir yaratık gibi bırakır giderdi’. ‘ Toprakta petrol
olduğu için o toprağın ürünleri acıdır ve içinde petrol olan su içilince iç
organlarda kalır. İçtikleri suda bulunan petrol iç organlarda kaldığında o
bölgenin insanları kısa ömürlü olur. Uzun yaşamaz.’ Tyanallı
Apollon, şavaşa karşı çıkıyor, hayvanlara eziyete katledilmelerine
karşı çıkıyor. Toprak herkesin diyor ve zenginlerin ele geçirmesine karşı
duruyor. İş çalışma, üretmeyi, toprağa yönelmeyi, paylaşmayı, ekim dikim yapmayı
öğütlüyor. Çevresine bilgi dağıtan,
iyilik timsali, sözü dinlenen bilge, “ne zenginlerin kapısına koşuyor, ne
güçlülerin koltuğunun altına sığınıyor. Varlıklılar arasa da o varlık aramıyor.
Yardımını karşılıksız yapıyor. “Gerçek bilge boyunduruk altında yaşamayı
kabullenmez” diyor. “Neron’a insanları korkutma gücünü veren Tanrı bana da
ondan korkmama gücünü vermiştir. Yeryüzü diktatörünse saklanarak yaşamak değil
açıkta ölmek daha soylu bir davranış olacaktır. Bedensel özgürlük olmadan
ruhsal özgürlük olmaz. Gerçek insan yapısını değiştirmez. Kendisini köle
yapmaz. Gözyaşları
ile elde edilen zenginlik yalancı ve kara altından başka bir şey değil
demiş ve Paraya değil bilgiye can atıyor.”
‘ Bilgelik beni nereye
götürüyorsa ben oraya gitmeliyim’ diyen Tanrı bağımlılığını toprak ve
insan sevgisi ile yoğuran Tyanallı
Appolon düşünceleri de çağımızda tartışılıyor olması Tyana’nın açığa
çıktığı süreçte Kemerhisar’a bu yönlü de özellik katacak görünmektedir.
ÖMER FETHİ GÜRER
**********************************************************************************************************
RAMAZAN BAYRAMI
İbadet ve hayırların, Allah katında en çok kabule şayan
olduğu Ramazan ayı boyunca, Rabbimize karşı kulluk görevlerimizi, gücümüz
yettiğince yerine getirmeye çalıştık. İrademizi güçlendiren, nefsimizi terbiye
eden orucu, Allah rızası için bütün uzuvlarımızla tutmaya gayret ettik. Yüce
Mevlâ’ya kul olmanın şuuru içinde, günahlarımızdan tevbe ve istiğfarda
bulunduk. Kalplerimizi kötülüklerden arındırmasını Yüce Mevla’dan istedik.
Allah’ın lütfü ile “Temizlenen, Rabbinin
adını anıp O’na kulluk eden kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir” [1]
meâlindeki âyetin müjdesine, mazhar olduk.
Ramazan ayının sonunda mü’minler; bayramı, engin bir
sevinçle karşılarlar. Bayram süresince birbirlerini ziyaret ve tebrik ederek,
dostluklarını pekiştirirler. Birbirlerine hediye sunar, ikramda bulunurlar.
Zira Müslüman inanır ki, “Farz
ibadetlerden sonra, Allah katında amellerin en faziletlisi, Müslümanı
sevindirmektir.” [2]
Müslümanlar, bayram vesilesiyle Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve
mağfiretine nail olabilmek için, iyilikte, hayırda ve yardımlaşmada
birbirleriyle yarışırlar. Zira Müslüman inanır ki bayramlar, dini heyecanın
yanında, sosyal huzurun gelişmesine ve milli dayanışmanın pekişmesine de vesile
olan en güzel fırsatlardır. Bu itibarla, Müslümanlar zekat ve fitre gibi
hayırlarını bayramdan önce dağıtmaya önem verirler. Böylece zenginiyle,
fakiriyle bütün müminlerin huzur içerisinde bayram geçirmelerine yardım
ederler.
Bayramlarda herkes neşeli olur. Ancak çocuklar, büyüklerden
daha çok sevinç ve heyecan duyarlar. Bu sebeple onlarla, böyle günlerde daha
çok ilgilenmeliyiz. Onları mutlu edebilmek için, her türlü fedakarlığı
göstermeliyiz. Dini ve milli adetlerimizi onlara da öğretmeliğiz. Bu arada
birbirimize karşı olan sevgi ve saygımızı daha da artırarak, kırgınlık ve
küskünlüklere son vermeliyiz. İslamın sevgi, saygı, barış ve bağış dîni
olduğunu unutmamalıyız. Milletçe dost geçinmeye, hoş geçinmeye azmetmeliyiz.
Birlikte rahmet, ayrılıkta felaket olduğunu unutmamalıyız.
Bu arada, Ramazanda kazandığımız iyi ve güzel alışkanlıklarımızı devam ettirmeliyiz.
Ramazandan sonra da kötü huy ve davranışlara tekrar dönmemeliyiz.
Bizleri huzur ve sükun içerisinde daha nice bayramlara
eriştirmesi için, Yüce Allah’a duâda bulunmalıyız.
Bu vesileyle bütün din kardeşlerimizin Ramazan bayramını en
kalbi duygularla tebrik eder, Cenab-ı Hakkın yardım ve mağfiretini niyaz ederim
ÇAMARDI MÜFTÜLÜĞÜ
ZEKAT İBADETİ
Zekat sözlükte; temizlemek, çoğalmak ve bereketlenmek anlamını ifade eder.
Onu şöyle tanımlayabiliriz: "Belli bir malın, belli bir bölümünü, belli yerlere vermektir." Zekatın farziyeti Kur'an-ı Kerim, Sünnet ve İcma ile sabittir. Yüce Allah Kur'an'da 6 yerde "... namaz kılın, zekat verin..." buyurmaktadır. Kur'an'da zekat kelimesi, 28 yerde müstakil olarak, 34 yerde de namaz ile birlikte zikredilmiştir. Bu durum, zekatın fert ve toplum açısından ne kadar büyük bir önemi haiz olduğunu bizlere göstermektedir. Bakara süresi 277. ayetinde Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:"İman edip yararlı işler yapanlar, namazı kılıp zekatı verenler için, Rableri katında karşılık vardır. Onlar için korku da yoktur üzüntü de."
Zekat vermenin karşılığı dünyada güven, bolluk, bereket ve huzur; ahirette ise cennettir. Dünyada mutlu ve huzurlu yaşamak isteyenler, eğer zengin iseler zekatlarını eksiksiz ödemelidirler. Zekatı ödemeyen müslümanlar kazandıklarının hayrını göremezler. Allah katında da, kullar katında da sorumlu olurlar.
Zekat, görünüşte malı eksiltir. Fakat, dalları budanan ağaçlarda budama ve ayıklama işlemi, meyvelerin daha sağlıklı ve gür çıkmasını sağladığı gibi; zekat vermek de kazanılan malları bir takım kem nazarlardan korur, güçlendirir, daha bol olmasını sağlar. Bu sebeple her yıl mal varlığını hesap edip düzenli bir şekilde zekatını ödeyen müslümanların mal varlıkları kat kat artmaktadır.
Zekat, cimriliği önler, insanların cömertlik damarlarını coşturur, hayır-hasenat kapılarını açar. Mülkiyeti sağlamlaştırır. Mal ve servet düşmanlarının azalmasını sağlar. Mükemmel bir sosyal güvenlik ortamı meydana getirir. Ekonomik büyümeye büyük ölçüde katkısı olur.
Zekatın farz olmasının şartları vardır. Bu şartlar da şunlardır: Dinen zengin sayılabilecek miktarda mala sahip olunması, bu malın yıllık asli ihtiyaçlardan artmış olması, mal varlığının üzerinden bir yıl geçmiş bulunması, akıllı olmak, erginlik çağına girmiş olmak ve müslüman olmak.
Yıllık asli harcamalar da şunlardır:
İçinde barınılacak normal bir ev, normal ölçülerde ev eşyası, normal bir binek yahut otomobil, geçimi sağlamaya yönelik dükkan, tezgah, sanat aletleri, yiyim-giyim kuşam harcamaları, çocukların her türlü okul harcamaları, seyahat giderleri, tedavi giderleri, kitaplara yapılan harcamalar, hizmetçi masraflarıdır.
Erginlik çağına girmeyen çocukların zekatını, onlar adına velilerinin ödemesi gerekir.
Ancak zekat; zekat niyetiyle, nezaket kurallarına uyularak verilmeli, zekatı alanların gönülleri incitilmemelidir.
Alan el değil, veren el olalım. Toplumdaki muhtaç insanları zekat, fitre ve sadakalarımızı vererek görüp, gözetelim. Bu mübarek ay vesilesiyle hem nefsimizi hem de malımızı temizleyelim.
ÇAMARDI MÜFTÜLÜĞÜ
ÜNİVERSİTE VE KONAK
Niğde ilinde çok sayıda tarihi konak vardır. Bir bölümü farklı
nedenlerle yıkılıp yok olmasına karşın günümüze erenlerden dünün mimarisini
yansıtan önemli örnekler hala da mevcuttur.
Yıllardır bu yapıların kurtarılması
için yazılar yazdım. Niğde Kapadokya Başkenti kitabımda da Niğde’de koruma
kurulunca önemli görülen evlerin adları adresleri ile yer verdim.
Niğde Üniversitesi kuruluşundan sonra da Üniversitemizin de bir tarihi
yapıyı alıp onarması kültür ve sanat evi kılması yönünde birden çok yazım oldu.
Sonuçta duyarlı yetkililer bu anlamda adıma attı ve Niğde Üniversitesi için Saruhan Mahallesinde Ak medrese yakınında ki tarihi
eser aldı, onardı ve geleceğe
taşıması sağlandı. Yapım aşamasında ve açılışından sonra konağa uğradım. Özelliği ve güzelliği ile
görülmeye değer eser konuklarını ağırlamak üzere hazırdı. Geniş ve çoklu
odaları salonları ile görkemli bir tarihi doku yeniden ayağa kalkmıştı.
Niğde için farklı dönemlerde değişik amaçlar içinde hizmet vermiş
yapının yok olup gitmesi Üniversitenin girişimi ile engellenmesi güzel bir
girişimdi. Ömer Fethi Gürer olarak
yıllardır yazdığım Niğde konakları kurtarılmalı yazılarımda değindiğim gibi
Niğde için özel bir mekan oluşmuştu.
Kültür ve Sanat evi tanıtım bölümünde şu bilgilere yer verilmişti. “Niğde
Üniversitesi Rektörlüğü yeni ismi Niğde Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi olan
tarihi evi aslına uygun şekilde dekore ederek Niğde Üniversitesi personeli,
öğrencileri ve Niğde halkının hizmetine sundu.
Kültür varlıklarının restore edilip, Türkiye turizmine ve kültürüne kazandırılmasına, ayrıca işlevsel hale getirilip, sürdürülebilir koruma sağlanmasına en güzel örneklerden biri olan "Niğde Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi" Niğde'nin sosyal ve kültürel dokusuna da büyük katkıda bulundu.
1891 yılında yaptırılan ve aslına uygun olarak döşenip modern çağın yenilikleriyle sentez oluşturulan binanın giriş katında sanatsal aktiviteler için kullanılacak büyük bir sergi salonu, alt katında ise Niğde Üniversitesi personeli ve öğrenciler ile Niğde halkına hizmet veren özel toplantıların yapılabileceği bir şark salonu bulunuyor.
Üst katta ise özel toplantılar için vip salonu ve yine genel kullanıma açık büyük bir toplantı salonu bulunuyor. Üç katlı tarihi binanın içerisinde gerektiğinde kullanılabilecek bir adet mutfak, ve bir adet personel yemekhanesi ile biri tek, biri iki odadan oluşan 2 idare odası, ve bir adet çay ocağı bulunuyor.
80 kişi kapasiteli şark salonu ise otantik bir dekorasyona sahip olup, minder ve kilimlerle döşeli. Şark salonu, modern yeniliklerin bir sentezini oluşturmakta ve Niğde halkının özel günlerinde, toplantılarında, Niğde ev hanımlarının günlerinde, kutlamalarda ve sohbet organizasyonlarında faaliyet gösteriyor.
Gelen konuklar bina içerisindeki sergi salonunda bulunan tablolardan Niğde tarihi ile ilgili bilgi de edinebiliyorlar.
Kültür ve Sanat Evi'nin sunduğu hizmetleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
1- Sanatsal faaliyetler için sergi salonu sunma.
2- Okuma salonu.
3- Toplantı salonu.
Kültür varlıklarının restore edilip, Türkiye turizmine ve kültürüne kazandırılmasına, ayrıca işlevsel hale getirilip, sürdürülebilir koruma sağlanmasına en güzel örneklerden biri olan "Niğde Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi" Niğde'nin sosyal ve kültürel dokusuna da büyük katkıda bulundu.
1891 yılında yaptırılan ve aslına uygun olarak döşenip modern çağın yenilikleriyle sentez oluşturulan binanın giriş katında sanatsal aktiviteler için kullanılacak büyük bir sergi salonu, alt katında ise Niğde Üniversitesi personeli ve öğrenciler ile Niğde halkına hizmet veren özel toplantıların yapılabileceği bir şark salonu bulunuyor.
Üst katta ise özel toplantılar için vip salonu ve yine genel kullanıma açık büyük bir toplantı salonu bulunuyor. Üç katlı tarihi binanın içerisinde gerektiğinde kullanılabilecek bir adet mutfak, ve bir adet personel yemekhanesi ile biri tek, biri iki odadan oluşan 2 idare odası, ve bir adet çay ocağı bulunuyor.
80 kişi kapasiteli şark salonu ise otantik bir dekorasyona sahip olup, minder ve kilimlerle döşeli. Şark salonu, modern yeniliklerin bir sentezini oluşturmakta ve Niğde halkının özel günlerinde, toplantılarında, Niğde ev hanımlarının günlerinde, kutlamalarda ve sohbet organizasyonlarında faaliyet gösteriyor.
Gelen konuklar bina içerisindeki sergi salonunda bulunan tablolardan Niğde tarihi ile ilgili bilgi de edinebiliyorlar.
Kültür ve Sanat Evi'nin sunduğu hizmetleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
1- Sanatsal faaliyetler için sergi salonu sunma.
2- Okuma salonu.
3- Toplantı salonu.
Bu bilgiler ışığında Niğde halkının da hizmetinde olan sanat ve kültür
evi Niğde Üniversitesi öğrencilerinin de mutlaka Niğde tarihi dokusu ile ilgili
bir örnekle tanışmaları için gidecekleri yerlerden olmalıdır.
Niğde Kültür ve Sanat evi turizm ile ilgili etkinliklerinde konuklara
örnek bir yapı olarak gösterilebilecek özelliktedir. Ayrıca Cullaz Sokağına
erişimin sağlandığı yerde olması burada onarımı sağlanan evler ile bir bütünlük
içinde ele alındığında ciddi bir
kazanımdır.
Niğde için sürekli yazdığım ama bir türlü kurumlarca el atılmayan
Kadıoğlu Konağı da bu kapsamda ele alınması daha doğrusu Yukarı Kayabaşındaki
yirmi civarında evinde kurtarılarak bütünlük içinde yapıların geleceğe
taşınması Niğde adına çok çok önemli bir olaydır.
Niğde düne göre en azından
birkaç adette olsa tarihi yapısını koruma konusunda adım atmıştır. Bunun
yaygınlık bulması zamanıdır. Organize de sanayicilerin, iş adamlarının, birer evi alıp kurtarmaları onlar içinde
konuklarının ikameti için kullanacakları bir mekan olması dahi anlamlı
olacaktır.
Niğde Üniversitesi güzel bir girişimin öncüsü olmuştur ve doğru bir
tarihi yapı geleceğe taşınması sağlanmıştır. Neden gerek duyuldu bilinemez ama daha önce Üniversiteye tahsis edilen
Karamanoğulları döneminin medresesi Akmedrese de keşke Niğde Üniversitesinde
kalsa idi. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu tarihi yapıyı Üniversiteden alması doğru
olmadı. Yakın iki tarihi mekânda Üniversite eliyle geleceğe daha anlamlı ermiş
olurdu.
Niğde Üniversitesi Kültür ve Sanat evi daha çok tanınması ve ilgi
bulması adına her kesiminde destek ve katkısının önemi vardır. Konukları
ağırlamaktan sergi etkinliklerini izlemeye değin her kesim için bu mekân
sahiplenilmesi gereken zenginlik ve güzelliktedir.
Niğde dışından Niğde iline gelecek olanların bu tarihi dokuyu ziyaret
etmesini ve Cullaz Sokağı görmesini öneririm.
Dr.İsmail Hakkı Altan
Caddesi-Saruhan Mahallesi- Akmedrese karşısı Niğde adresinde yer alan Kültür ve Sanat evi telefonu da 0388 211
25 45’dir
Ömer Fethi GÜRER
DEĞERLİ KARDEŞLERİM
Rahmet, mağfiret ve bereket dolu, ibadetlerin mükâfatlarının
sınırsız olarak verildiği, manevi derecesi çok yüksek, kazancı pek büyük olan
mübarek Ramazan ayına girmiş bulunuyoruz. Yüce Allah Mü'min kullarına üstün
feyiz ve bereketlerini bu ayda bol bol vereceğini va'detmiştir.
Ramazan ayı gündüzleri oruçla, geceleri teravih namazları,
Kur' an tilaveti, zikir ve şükürleri ile geçireceğimiz, ömürlerimizin en
verimli mevsimidir. Dünya ve ahiret mutluluğumuzun temini için gönderilen son
İlahi kelam Kur'an-ı Kerim bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Bin aydan hayırlı
olan Kadir gecesi bu ayın içerisindedir.
Sevgili Peygamberimiz faziletine inanarak sevabını Allah dan
umarak bu ayda oruç tutanların ve teravih namazı kılanların günahlarının
bağışlanacağı müjdesini vermiştir.
Bu ayın faziletinden istifade edebilmek için şuana kadar
olan kötü alışkanlıklarımız var ise onları terk etmeli, hatalarımıza ve
günahlarımıza tevbe etmeliyiz. Birlik ve beraberliğimizi bozacak her türlü
davranıştan uzak kalmalıyız. Fakir ve fukarayı yardımlarımızla sevindirmeliyiz.
Birbirimizi, yakınlarımızı ziyaret ve tebriklerimizle Ramazan-ı Şerifi
kutlamalıyız.
Ramazan ayının öncelikli olarak, gönüllerimizin merhamet
eğitimine katkıda bulunması,yardıma muhtaç insanların iftar sofralarına
oturtulması ve onların ihtiyacı hatırlanıp gözetilmesi temennisiyle; Bu mubarek
ayın bizlere,komşularımıza,ilçemize,memleketimize ve tüm insanlığa hayırlar
getirmesini Yüce Allah'tan niyaz ederim...
Ramazan Ayımız Mubarek olsun...
Hayri ERENAY- Çamardı Müftüsü
NEDEN
NEDEN ŞEHİRLERARASI OTOBÜSLER KAZA YAPTIKLARINDA FİRMA İSİMLERİ
RADYO,TV
VE YAZILI BASINDA SÖYLENMEZ VEYA YAZILMAZ…?
Yılda 100 lerce şehirlerarası otobüsler kaza yapmakta ve yüzlerce
yolcu ölmekte veya yaralanmaktadır. Olay sonrasında da derhal firma ismi
örtülmekte ve kamu oyundan gizlenmektedir. Halbuki 2918 Sayılı Karayolu Trafik
Kanunun Ek 4.maddesinde bu isimlerin saklanmasının yapılmaması
vurgulanmaktadır. Sizler bu firmaların isimlerini radyolar da ,TV lerde ana
haber bültenlerinde söylemeyince ve yazılı basında yazmayınca bu firmalar daha
çok insanları öldürmeye devam etmektedirler.Yani kaliteli taşımacılık yerine
kalitesizlerin korunduğu bir ulaştırma sektörü ortaya çıkmaktadır.
Türkiye de şehirlerarası yolcu otobüslerinin devrilmesi, çarpması
veya çarpışmasında % 90 civarında uykusuzluk , aşırı yorgunluk ,terminal
çıkışından sonra değişen korsan şoför ve hız yatmaktadır.
Değerli Haber Müdürleri, yazarlarımız,muhabirlerimiz
lutfenTrafik Kanununu uygulayınız. Lutfen mağdurun yanında yer
alınız. Lutfen en kötü taşımacılığı yapan bu firmaları gizleyemeyiniz. Sizlerde
bunların dolaylı ortağı olmayınız. Trafik ve yol güvenliğinde lutfen bizlere
destek veriniz. Saygılarımla
İhsan MEMİŞ
Karayolu Trafik ve Yol Güvenliği Araştırma Derneği (KTYG) a
Genel Başkan
0532/2808182
MURAT ZEREN ARDINDAN
Yaşam adı konmamış bir
yokluktur. Var gibi akan geçen günlerden sonra ebedi yolculukla buluşur ve
sonsuza uğurlanırsınız.
Kitreli Belediye Başkanımız Abdullah Şener
geçen yıl sonunda beklenmeyen bir şekilde vefat etmesine çok üzülmüştüm. Adam
gibi adam dost bir insandı. Acısını hep hissettim. Çünkü sevdiğiniz bir insan
ani vefat haberi insanı gerçek anlamda çarpıyor.
Sabah telefonumu açtığımda kim vefat etmiş
olabilir denilse hiç aklıma gelmeyecek bir isim Murat Zeren vefat haberi geldi.
Bir an duraladım. Nasıl olur dediğimde trafik kazası ile vefat ettiğini
öğrendim. Gerçek anlamda üzücü ve acı
veren bir duyum oldu. Murat Zeren ile yıllardır tanışırım.
Murat Zeren ile yıllar önce Mustafa Kıran
ile birlikte iken karşılaşıp tanışmıştık. Yıllar aktı geçti. Sonraları belediye
Başkanı oldu. Her daim saygısı ve efendi
kişiliği ile karşıladı. Başkan iken
tavırları değişmedi. Niğde için düşünen ve Niğde için yararlı olan işlerde
destek veren bir duruşu vardı. Kooperatif Başkanı iken de seçim döneminde de
gidip sohbetler ettik. Her keresinde Niğde için düşüncelerini anlattı. Bizimde
yaptıklarımızdan övgü ile söz ettik. Siyasi ayrım yapmadan Niğdelili olmanın
önemine ve Niğde gelişmesine değer verendi. Son olarak geçtiğimiz ay Bahçeli
Köşk’te Niğde Esnaf Kefalet Kooperatifi yöneticileri ile yemekte iken bende
Niğde dışından misafirlerimle oraya gittim. Bizi görünce yine her zamanki
centilmenliği ile bizi karşıladı. Bir süre sonra masamıza geldi. Uzun sayılacak
bir sohbetimiz oldu. Çok konuyu konuştuk. Yaşamdan insandan siyasetten olan
bitenden söz ettik. Siyaset konusunda
oldukça ilginç bir muhabettimiz oldu. Siyasette vefasızlığı anlattı.
Duygularını düşüncelerini samimi bir şekilde paylaştı. Geleceğin Niğdesi için
ortak birleştiğimiz noktalar vardı. Sonrası Babası Feridun Zeren yeni arşivden
çıkardığı resimleri olduğunu onları bir geldiğimde bana iletmek istediğini de
belirtti. Cumhuriyet dönemi Niğde kitabı için resimler yanında babası Feridun
Zeren dönemi dâhil siyasi anıları ve anlatıları olacaktı. Olmadı. Son bir arada
oluşmuş meğer.
Niğde’de genç yaşında Belediye Meclis Üyesi ve
ardından Niğde Belediye Başkanı oldu. 2012 Şubat ayında yapılan Niğde Esnaf ve
Sanatkârlar Kooperatifi genel kurul seçimi ile tekrar başkanlığa seçilmesi bir
yerde zor olanı başarmaktı ve başardı.
Niğde için düşünen, dostları ile kurduğu sıcak
bağ ile sevilen bir değerdi. Acı can yakar üzer, yakınları bundan mutlaka çok
daha fazla etkilenir ama ölümün yakışmadığı isimlerden oldu.
Cenazesinde biliyorum ki Niğdelilerin yanında
tüm siyasilerde orada olacak. En azından
memleketin insanı olmanın önemini, yaşamın bir an içinde beklenmedik
biçimde sonlanmasını düşünüp birbirimizi daha çok sevip sayma gereğimizi umarım
düşünürler.
Yaşam dedğimiz bir an ile sınırlı. Güzel
insandı, iyi dosttu, Başarılı siyasetçi idi ne varki beklenmeyen bir acı ile
aramızdan ayrıldı. Niğde önemli bir değerini yitirdi.
Tüm dostlarına,ailesine, Niğde
halkına başsağlığı diliyorum .Allah Rahmet Eylesin.
ÖMER FETHİ GÜRER
ÖZGÜR (ALKAN) BİLEN
Niğde ilimize değerli hizmetlerde bulunmuş çok sayıda
yönetici görev yaptı. Niğde’de farklı branşlarda başarıları ile anılan bayan
yöneticilerimizde oldu. Günümüzde Atatürkçü
Düşünce Derneği Başkanı Diş Doktoru Sevgi Özbek, Belediye Meclis Üyesi Ayten
Soylu, Çağdaş Yaşam Derneği Başkanı Suna Özmen ve Niğde Türk Alman Dostluk
Derneği Başkanı Selma Esirgen gibi bilinen isimlerde var.
Genç bir muhabir ve gazeteci olarak yakın dönemde çoğu
yöneticimizi tanıdık. Bu yöneticilerden bayanların sayısı çok azdı. Özgür Bilen bu isimlerden biri idi.
1942 de Niğde’de doğan Özgür Alkan Bilen Lise 1. sınıfta
iken (1957) o zaman Kütüphane Müdürü olan babası Osman Alkan’ın ağır hastalanır
ve kendine vasiyet olarak: “Dil ve Tarih Coğrafya fakültesinde yeni kurulan
Kütüphanecilik Bölümüne git ve gel benim masama otur.” der. Bu vasiyet üzerine
1964 de Kütüphanecilik Bölümünü bitirip, Niğde Sungur bey İl Halk Kütüphanesine
aynı sene memur olarak atanır. 11 sene sonra ise Kütüphane Müdürü olur. Daha
sonraki yıllarda İl Kültür Müdürü, İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri yapan Bilen
1992 yılında hastalığı nedeniyle Kültür Müdürlüğünden emekli olmuştur.
28.5 senelik meslek hayatında, kütüphanecilik hizmetleri
yanında Niğde’ye pek çok sosyal ve kültürel hizmetlerde katkı sundu.
1964 yılında, o zaman Niğde’nin 3. eczanesini açmış olan Eczacı
Fuat Bilen ile evlenen Özgür Bilen örnek bir bayan yönetici olarak Niğde çok
farklı alanlarda önemli katkı sağlamış değerlerdendir.
Halk ile arasında iyi ilişki
kurmasında, girişkenliği, kadın haklarını savunması, insanları çok sevmesi,
hoşgörüsü, yardımseverliği yanında Orta, lise ve yüksek okulda İngilizce
dersleri ile eğitimci olarak ta tanındı..
Kütüphanedeki bir hizmetlisinin
ilkokuldaki kızının Hamamlı (Kurdunuz) Köyünden, kışın karlar altında korkarak,
ağlayarak Niğde’ye okula gelip gitmesine üzülmüş ve Cumhuriyetin 50. yılı
nedeniyle iki köy arasına (Kumluca-Hamamlı) bir ilkokul yaptırmayı planlamıştı.
Halktan ve esnaftan topladığı çok az
para, bazı kamu kuruluşlarından ve eşinden malzemeler temin ederek bu çalışmayı
başlattı.
Köyde su olmadığı ve belediye arazöz ile su
vermediği için, Ankara’dan arazöz getirten ve Açık Cezaevinden yarım ücretle işçi
çalıştırarak okulu başlatan Bilen ,İçişleri Bakanını Ankara da ziyaret ederek,
valiliğin katılımını da sağlayarak şimdi
adıyla anılan, iki derslikli ilkokulu Cumhuriyetin 50. yılına yetişmesini de
sağladı..
Bu nedenle T.C. Milli Eğitim
Bakanlığı tarafından 1979 yılında şeref belgesi, 1984 yılında da Berat Şilti
ile ödüllendirildi. 1975 yılında, Uluslararası Kadınlar Yılı nedeniyle, Niğde
ilini temsilen Ankara’ya gönderildi, orada 15 dernek Genel Başkanıyla yaptığı görüşmüşlerle
Niğde’yi tanıtmak için onları Niğde’ye davet etti ve Bunların hepsi Ankara
Radyosu ekibiyle gelmesi ile çevre köy ve kasabaları gezilmesine vesile de
oldu, El sanatlarından kültürel
hizmetlere çok alanda çaba ve çalışma içinde bulundu.
Kültür Bakanlığı Niğde Kütüphane ve Kültür
Müdürlüğü sırasında yaptığı başarılı çalışmaları için 1994 yılında kendisine
teşekkür belgesi gönderdi. Emeklilik sonrası yaşamına Niğde’de devam etti.
Şimdi İstanbul’da Çocuk Hastalıkları Uzmanı
olan oğlu Dr. Çağatay, Anestezi uzmanı olan gelini Dr. Ayşegül ve torunu Emre,
Niğde de olan diğer oğlu Makine Mühendisi olan Buğra (DİTAŞ’ta çalışan),
Endüstri Mühendisi olan gelini Goncagül ve iki torunu Eren ve Ece ile günlerini
geçirmektedir.
BERAT KANDİLİ
Önümüzdeki Çarşambayı Perşembeye bağlayan gece, mübarek Berat Gecesidir. Cenab-ı Hakk sonsuz lütfunun eseri olarak bizim için bazı mübarek gün ve geceler takdir buyurmuştur. Bu mübarek gün ve gecelerde yapılan dua ve ibadetler, bir çok günahımızın bağışlanmasına vesile teşkil etmektedir. İşte Şaban ayının "Beraat gecesi" adını verdiğimiz onbeşinci gecesi de, bu mübarek gecelerden biridir.Beraat: Borçtan, suç ve cezadan kurtulmak bağışlanmak demektir. Şu halde Beraat gecesi müminler için günahlardan kurtulma; yani Allah'ın affına uğrama zamanıdır. Dolayısıyla her müslüman bu geceyi, Allah'ın rızasını kazanmak, ahiret hayatım elde etmek için bir fırsat bilmeli ve çok iyi değerlendirmelidir. Nitekim Hz. Peygamber, bu gece ile ilgili olarak, Şaban'ın onbeşinci gecesinin ibadetle gündüzünün de oruçla geçirilmesini, çünkü o gece Allah'ın rahmetinin bütün semayı kaplayacağını, tevbe edenleri bağışlayacağını, rızık isteyenlere rızık vereceğini, hastalara şifa bahşedeceğini beyan etmiştir.
Cenab-ı Hakk, bu mübarek gecede ilahî rahmet çeşmelerini bol bol akıtıp tevbe, rızık ve şifa kapılarını sonuna kadar açmaktadır. Yüce Rabbimiz biz kullarını da bu sonsuz ikramlara davet etmektedir. Buna göre bahtiyar kul, bir an evvel Rabbinin davetine uyan ve bu geceyi en iyi şekilde değerlendiren kuldur, Öyle ise, bu günün gecesini gücümüz yettiğince namaz, zikir, dua ve tevbe ile; gündüzünü de oruç ile değerlendirelim. Hz. Peygamber Şaban ayı içerisinde kulların amellerinin Mevla'ya arzedildiğini ve kendisinin de oruçlu iken amellerinin arzedilmesini arzu ettiğini buyurmaktadır
Böyle feyizli ve bereketli gecelerde bir taraftan Yüce Rabbimize dua edip affımızı istemeli, diğer taraftan da anne ve babamızın hayır dualarını almaya, akraba, komşu ve arkadaşlarımızın gönüllerini kazanmaya ve aramızdaki insanî ilişkileri daha da güçlendirmeye çalışmalıyız. Ayrıca, aramızda dargınlık bulunan kardeşlerimizle, bu mübarek gecenin aydınlığında barışalım, düşünce ve meşrep farklılığı gözetmeden onlarla kucaklaşalım ve kırılan gönülleri onarmaya gayret edelim. Hiç şüphe yok ki bu gayretler, Allah'ın rızasına ermemize vesile olacağı gibi, birlik ve beraberliğin pekişmesine de önemli katkılar sağlayacaktır.
ÇAMARDI MÜFTÜLÜĞÜ
HZ. MUHAMMED (SAV) MERHAMETİ
Allah'ın Rasulü Hz.Muhammed (sav) herkese sevgi ve merhamet dolu bir insandı. Arkadaşlarını çok sever, düşmanlarına bile merhamet gösterirdi. Sevgi ve muhabbet sembolüydü. Tüm insanlığa yaşayan bir merhamet örneğiydi. İnsanlık O'nun gibi merhamet örneğini görmemiştir ve göremeyecektirde. Kainatın yaratıcısı, O'nu âlemlere rahmet olsun diye göndermişti; ''(Ey Muhammed) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik''(Enbiya-107)
O'nun sevgi ve merhameti sadece Arap veya diğer insanlara mahsus değildi.İnancı rengi veya ırkı, makam ve cinsiyeti ne olursa olsun Allah'ın yarattığı tüm mahlukata yönelikti. Rasulullah (sav) hayvanları sever, tüm Ashabınında hayvanlara merhamet göstermesini emrederdi.
Bazı insanlar Rasulullah'a (sav) gelerek Müşriklere beddua etmesini istediler.Bunun üzerine Rasulullah(sav);''Ben dünyaya beddua etmek için gönderilmedim, ben yalnız rahmet olarak gönderildim.'' buyurmuştur.
Allah Rasulü Hz.Muhammed (sav) örnek şahsi hayatıyla sevgi ve merhameti öğretmiştir. Efendimiz (sav): '' Allah,başkalarına merhamet etmeyene merhamet etmez.'' buyurmuştur. Rasulullah (sav) bütün insanlara merhametli davranmış ve yolundan gidenlerden de aynı şeyi istemiştir. Bilhassa yetimlere ve öksüzlere çok merhametli davranırdı. Ashabından da aynı hassasiyeti göstermelerini istemiştir. İnsanın varoluş gayesi, Allah'a kulluk etmek ve diğer yaratıklara hayırlı ve merhametli olacaktır.
Bu dünya şu veya bu sahada büyüklüğünü göstermiş binlerce insana şahit olmuştur. Ancak hiçbirinin etkisi ebedi ve kalıcı olmamıştır. Hayatı bütünüyle etkileyen sadece Allah'ın Rasulleri olmuştur. Rasulullah'ın mükemmel hayatı , her yaş ve meslekteki kadın-erkek bütün insanlık için ideal bir örnektir. O'nun merhametide bir elmas parçasından kopan fakat değerinden ve güzelliğinden hiçbirşey kaybetmeyendir.
O, insanoğlunun günlük yaşantısında, hesap gününe inananların alacağı mükemmel bir örnek ve rehberdir.
Çamardı Müftüsü
1 NİSAN ŞAKASI'NIN DOĞUŞU...
15.Yüzyılın sonlarında, Haçlı ordusu
Endülüs Müslümanlarının son kalesini kuşatır.
Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle kalekorunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı, değişik taktikler düşünmektedir.
En sonunda 31 Mart gecesi Kalenin önüne giderek bir elinde Kur'an, bir elinde İncil;''Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım'' der, gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler.
Ertesi sabah, yani 1 Nisan sabahı Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir. Bunun üzerine Müslümanlar;''Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz.'' dediklerinde, Haçlı ordusu komutanı ''Benim sözüm size, dün akşam içindi. Bu gün için, size bir sözüm yoktur.'' diye cevap verir ve bütün Müslümanlar orada Şehit edilir.
İşte o gün, bu gündür 1 Nisan Hıristiyanlar arasında ''Hile Günü'' olarak kutlanmaktadır, maalesef Hıristiyanları taklit etmeyi modernleşme sanan Müslümanlar arasında da yaygınlaşmıştır. Yüzlerce, binlerce Müslümancın katliam günü olan ''1 Nisan''lar bir şaka günü olarak kabul edilmiştir. Türk ve Müslümanların tarihinde bu tür olaylar çok fazladır, bu Türklerin ve Müslümanların cahilliği'nden kaynaklanan bir durumdur. Diğer milletler dev adımlarla teknoloji'yi kullanarak ilerleme içinde iken Türkler ve Müslümanlar geride kalmak için ellerinden gelen her türlü tembelliği göstermektedirler, bu durumda da ileri ki yıllarda da batılıların Türklere ve Müslümanlara karşı olan 1 Nisan şakaları devam edecek gibi görünmektedir.
Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle kalekorunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı, değişik taktikler düşünmektedir.
En sonunda 31 Mart gecesi Kalenin önüne giderek bir elinde Kur'an, bir elinde İncil;''Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım'' der, gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler.
Ertesi sabah, yani 1 Nisan sabahı Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir. Bunun üzerine Müslümanlar;''Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz.'' dediklerinde, Haçlı ordusu komutanı ''Benim sözüm size, dün akşam içindi. Bu gün için, size bir sözüm yoktur.'' diye cevap verir ve bütün Müslümanlar orada Şehit edilir.
İşte o gün, bu gündür 1 Nisan Hıristiyanlar arasında ''Hile Günü'' olarak kutlanmaktadır, maalesef Hıristiyanları taklit etmeyi modernleşme sanan Müslümanlar arasında da yaygınlaşmıştır. Yüzlerce, binlerce Müslümancın katliam günü olan ''1 Nisan''lar bir şaka günü olarak kabul edilmiştir. Türk ve Müslümanların tarihinde bu tür olaylar çok fazladır, bu Türklerin ve Müslümanların cahilliği'nden kaynaklanan bir durumdur. Diğer milletler dev adımlarla teknoloji'yi kullanarak ilerleme içinde iken Türkler ve Müslümanlar geride kalmak için ellerinden gelen her türlü tembelliği göstermektedirler, bu durumda da ileri ki yıllarda da batılıların Türklere ve Müslümanlara karşı olan 1 Nisan şakaları devam edecek gibi görünmektedir.
GAZETECİ-YAZAR-ŞAİR
GAZETEMİZ 5 YAŞINDA
Gazetemiz ÇAMARDI EKSPRES , 5 yıl önce siz değerli okurlara “merhaba “ dedi.
O günden bu güne 137 gazete ile sizlerle olduk.
ÇAMARDI EKSPRES GAZETESİ , küçük bir ilçede yayınlanmasının verdiği bütün zorluklara , maddi olanaksızlıklara rağmen , bizim yanımızda olan yüreklendiren ,dostlarımız ve destek veren bir avuç değerli okur ile bu günlere geldik.
Bu günde aynı meslek aşkıyla sizlerin karşısındayız. Ama aynı heyecanla diyemeyeceğim. Çünkü ilçesine , değerlerine ,ilçeye gelen hizmete sahip çıkmayan , emeğe , hizmete önem vermeyenler karşısında heyecanımız azalıyor. Yerini hayal kırıklığı alıyor.
Bunlara rağmen , Gazetemizin yayınlandığı ilk günden bu güne bizi destekleyen , gönül dostu , aydın , okumaya önem veren , emeğe saygı duyan okurlarımızda var. Hepsine sonsuz teşekkür ediyoruz..
Yayın hayatına başladığımız ilk gün gibi ilkelerimizden şaşmadan , tarafsız , söyleyecek sözü olan herkesin gazetesi olmaya gayret gösterdik. Doğru haber verme , tarafsız kalma , objektif davranma , herkese eşit mesafede durmaya çalıştık.
Kısacası sizin gazeteniz olmaya , sizin sesiniz , gözünüz , kulağınız olmaya çalıştık
Bu , bugün böyle..Yarında böyle
olacak..Çamardı ilçesinden dünyaya açılan pencere olduk. Yanımızda olursanız, olmaya devam edeceğiz.
Sizleri yanımızda görmek , reklam vererek , abone olarak , ücretini zamanında ödeyerek Çamardı Ekspres Gazetesi’ ne sahip çıkmanızı istiyoruz.
Herkese gönülden teşekkür ediyoruz..
DAHA NİCE YILLARA , ..
B.ANDAÇ ARSLANPAY
KADININ SOSYAL YAŞAM DA YERİ
Kadının
sosyal yaşamda yeri , herkese göre değişiyor. Son yıllarda yaşananlara
bakılırsa , kadının toplumda ki ,
Çalışma hayatında ve ailede ki yeri tartışılır.
Önce kadın -
erkek değil , insan olarak bakmak gerekir. Her alanda eşitlik önemli.
Türkiye ‘ de çalışma
hayatında kadın bazı sektörlerde , erkek ile eşit düzeyde çalışıyor. Örneğin,
öğretmenlik , halkla ilişkiler , tıp ve tekstil alanlarında.
Ama
,kadınların ezikliği hala devam etmekte. Eşitsizlik her alanda görülüyor. Ucuz
ve vasıfsız işçi olarak çalıştırılıyor. Örneğin , tarlada , ev de , ofiste.
Kadın çalışsa
da , ev kadınlığından kurtulamıyor. Bir tarafta evin ve ailesinin sorumluluğu ,
bir tarafta çalışma koşulları ikisi arasında eziliyor.
Zengin ile
yoksul arasında nasıl uçurumlar varsa , kadın ile erkek arasında da öyle
uçurumlar var. Yani eşitsizlik var.
Bu eşitsizlik
işe girerken , ücret konusunda , izin ve sosyal haklar konusunda da devam
ediyor. Yükselmesi engelleniyor. İşinde yükselmiş , bir yerlere gelmişse
kadınlığını kullandı gibi imalar yapılıyor.
Bir de çok önemli
olan , son yıllarda , hatta aylarda artan ,
kadına şiddet konusu var. Aile , iş , çevre baskısı ve taciz konuları
var.
Araştırmaya göre
, kadın istihdamının yüksek olduğu ülkeler sıralamasında Türkiye % 24 ile AB
ülkeleri içinde en düşük ülke konumunda.
Kısacası ; tüm
olumsuz şeylerin düzelmesi , şiddet ve ayrımcılığın önlenmesi , fırsat
eşitliğinin sağlanması gerekir. Bunun için kadınlar kadar erkeklerinde
bilinçlenmesi , kadını alınıp , satılan bir meta gibi görmemesi gerekir.
Eğitime önem verilmeli. Kız
, erkek ayrımı yapılmadan tüm çocuklar
okutulmalıdır. Çünkü bir toplumun yükselmesi , ilerlemesi kadın ile erkeğin
omuz omuza olması ile gerçekleşirB.ANDAÇ ARSLANPAY
Sevgililer Günün Kutlu Olsun!
Seninle ilk karşılaştığımız günü hatırlıyorum. Gözlerinde kaybolduğum o anları düşünüyorum. Seni seviyorum!
Yalnızken bir boşluğa akıp gider sevgin, heba olur. Sen geldiğinde sevmek anlam kazandı içimde. Seni ömrüme eş yaptı yüreğim.
Aşk denilen şey bu olmalı! Sende kimsenin göremediklerini seviyorum. Ardında, arkanda saklanan ve bir sır gibi duran yaralarını, acılarını ve onları ustalıkla kendinde biriktirişini seviyorum.
Gidecek bir yerim, sığınacak bir limanım kalmamıştı seni ilk gördüğümde. Bir fırtınanın ortasında su alan ve parçalanan bir gemi gibiydim. Sonra sen geldin, elimi tuttun, güneş oldun.
Yavandı sensizlik, sensiz olduğumu bilmeden kendimi kandırdığım sessizlik. Sanki birkaç renkten oluşmuştu dünya ve seninle hiç görmediğim renkleri keşfettim.
Seni ne kadar sevsem az geleceğini hissettirdi gözlerin hep, ne kadar sevsem daha çok sevmek istedim. Ne kadar dokunsam tenine, daha çok sarılmak dileğim…
Hayat dediğin basit bir kurgudan ibaretse ve biz, bize yazılmış rolleri oynuyorsak; yani kaderse seninle karşılaşmak, bu rolde karşıma çıkman bir yazgıysa, onu yazanı seviyorum.
Seninle gelen bir nefes bu! Seni sevmek başka bir hayata gözlerini açmak gibi… Doğmuşum, bir yerlerde yaşamışım, ölmüşüm de seninle kimsenin bilmediği bambaşka bir gezegende yeniden var olmuşum gibi…
Ah, ne zor sana olan sevgimi kelimeler gibi aciz bir sessizliğe sığdırmak! Oysa duyguların dilde karşılığı yetersiz, az ve hatta şairin dediği gibi kifayetsiz!
Ben sana olan aşkımı anlatacak sözcükleri hangi dilde arasam, zayıf ve eksik kalıyor. Elim, dilim, gönlüm hep aynı şeyle çarpıyor; sevginle yeniden ve yeniden can buluyor.
Seni seviyorum demek belki yetmeyecek ama elimde en değerli bu sözcükler var sevgilim! Seni nefesim gibi seviyorum… Sevgililer Günün Kutlu Olsun!
Candan Ünal
Sevgililer Günün Kutlu Olsun!
Yalnızken bir boşluğa akıp gider sevgin, heba olur. Sen geldiğinde sevmek anlam kazandı içimde. Seni ömrüme eş yaptı yüreğim.
Aşk denilen şey bu olmalı! Sende kimsenin göremediklerini seviyorum. Ardında, arkanda saklanan ve bir sır gibi duran yaralarını, acılarını ve onları ustalıkla kendinde biriktirişini seviyorum.
Gidecek bir yerim, sığınacak bir limanım kalmamıştı seni ilk gördüğümde. Bir fırtınanın ortasında su alan ve parçalanan bir gemi gibiydim. Sonra sen geldin, elimi tuttun, güneş oldun.
Yavandı sensizlik, sensiz olduğumu bilmeden kendimi kandırdığım sessizlik. Sanki birkaç renkten oluşmuştu dünya ve seninle hiç görmediğim renkleri keşfettim.
Seni ne kadar sevsem az geleceğini hissettirdi gözlerin hep, ne kadar sevsem daha çok sevmek istedim. Ne kadar dokunsam tenine, daha çok sarılmak dileğim…
Hayat dediğin basit bir kurgudan ibaretse ve biz, bize yazılmış rolleri oynuyorsak; yani kaderse seninle karşılaşmak, bu rolde karşıma çıkman bir yazgıysa, onu yazanı seviyorum.
Seninle gelen bir nefes bu! Seni sevmek başka bir hayata gözlerini açmak gibi… Doğmuşum, bir yerlerde yaşamışım, ölmüşüm de seninle kimsenin bilmediği bambaşka bir gezegende yeniden var olmuşum gibi…
Ah, ne zor sana olan sevgimi kelimeler gibi aciz bir sessizliğe sığdırmak! Oysa duyguların dilde karşılığı yetersiz, az ve hatta şairin dediği gibi kifayetsiz!
Ben sana olan aşkımı anlatacak sözcükleri hangi dilde arasam, zayıf ve eksik kalıyor. Elim, dilim, gönlüm hep aynı şeyle çarpıyor; sevginle yeniden ve yeniden can buluyor.
Seni seviyorum demek belki yetmeyecek ama elimde en değerli bu sözcükler var sevgilim! Seni nefesim gibi seviyorum… Sevgililer Günün Kutlu Olsun!
Candan Ünal
Gazeteci çocuklar öldü.
Basın’ız sağ olsun.
¡
30’unda da 50’sinde de 70’inde de olsa, gazeteci çocuktur onlar... Nüfus kâğıtlarında ne yazarsa yazsın, egoları büyümez, heyecanları yaşlanmaz.
¡
Profesyonel serseri’dirler.
¡
İlk günkü ruhla koşturur, ömrünü tükettiğinin farkına varmaz, varsa da zaten umurunda olmaz. Çünkü, haber yapamadığında ölür asıl... Bu virüs dolaşır damarlarında, kemirir için için, yer bitirir... O nedenle hayatını tehlikeye atar. Sen tapu biriktirirsin, onlar manşet biriktirir. Torunlarına banka cüzdanı gibi miras bırakacağı kupürleriyle yaşar.
¡
Bunlarla evli olmak, çekilecek kahır değildir. “Gazetenin yanında metres’im” duygusuyla nikâhlıdır gazeteci eşleri... Karı-koca olamayacaklarını anlarlar zamanla... Veya, taaa en başından bilmek zorundadırlar. Arkadaş olur. Sevgili olur. Koca olmaz.
¡
Kadın gazetecileri tenzih ediyorum; hakikaten “en zor meslek”tir gazeteci eşi olmak... Okulu yoktur. Maceranın bizatihi kendisidir. Çocuğunun doğumuna bile yetişemez çoğu... Kendi düğününe geç kalanı biliyorum. Kayalara çarpa çarpa, fırtınalarda boğuşa boğuşa öğrenilir.
¡
(Burak Ersemiz mesela... Hani şu, kameramanı Deniz Pirinççiler’le birlikte 5.6’lık depremden sonra çatır çatır çatlamış doğum hastanesine dalıp, etrafta doktor-hemşire olmadığı için, kuvözdeki bebeleri tek tek çıkaran Show Haber’deki gazeteci çocuk... Bir kızı var, bir de oğlu Burak’ın... Kızı 15, oğlu 5 yaşında henüz... “Benimkilere ne olur” diye düşünmedi, “bunlar ne olacak” diye düşünüp, hatta düşünmeyip, içeri daldı... Biz ekrandan seyredenler için, üç dakikalık haberdi alt tarafı... Ya eşi Serpil için?)
¡
En baba gazetede çalışan gazeteci çocuklar, depreme mepreme gittiklerinde, kahvaltı, öğle, akşam yemeği, günlük 60 lira harcırah alır. Küçük tirajlı gazeteler, 30 lirayı öpsün başına koysun. E her yer, yerle bir... Fiş alamaz. Dönünce maaşından kesilir. Güya harcırah’tır, olur sana kişisel harcama! Anlatamazsın, hayatı plaza’lardan ibaret sanan muhasebe elemanına.
¡
Tecrübeli olanlar, sırt çantalarını bisküvi, çikolata ve su’yla doldurur giderken... Restoran mestoran bulamazsın felaket bölgesinde... Çömez muhabirler, su’dan otlanır. Çikolatalar çadırdaki bebelere dağıtılır.
¡
Değerli ağabeyim Uğur Dündar’la beraber Star’dan ayrılmadan, en son görev... Gözünü budaktan sakınmayan şövalyelerimiz Turgut Erat’la Mustafa Şap’ı göndermiştik Van’a... İlk beş gün bisküvi yediler. Ahali elinde tasla çorba beklerken, şirin görünmek için gazetecilere torpil yapan Kızılay’ın yemek sırasına girmeye utanırlar. İstisnasız, hepsi böyledir.
¡
Beş gün sonra, işler biraz rayına girince, girdiler anca Kızılay kuyruğuna... İlk yemek, imamın aptes suyu kıvamında mercimek çorbasıydı. Ve, nihayet ekmek... Çökmüş binanın önünde, sekiz olmuş kaldırım taşında kaşıkladılar. İstanbul’dan telefon tam o sırada geldi... Televizyon kanalımız satılmış, Mustafa Şap işinden atılmıştı. Bilmiyorum gari, işsiz kaldığına mı üzüleyim, işine devam edip Bayram Oteli’nin enkazının altında kalmadığına mı sevineyim.
¡
Neyse, büyük gazetelerin ekipleri otomobil kiralar. Bi yerden bi yere gitmek için filan değil, sığınıp, uyumak için... Küçük gazetelerin ekipleri, ya birleşip ortak kiralar, ya da mecburen kriz merkezinin çadırında, sandalyede uyuklar.
¡
Bi gece idare edersin de, bi hafta otomobilde uyumak, Ramses gibi mumyalanıp, tabuta konmak gibidir. Her tarafın tutulur. Dizlerin uyuşur. Gözkapakların kurşun gibi ağırlaşıp, başın öne düştüğünde, enkazdan çıkan bir kol rüyana girer, suratına dokunur adeta... Veya kopuk bi bacak dürter, hoplarsın. Sen hoplayınca, otomobil sallanır, bu sefer kameraman hoplar, deprem oluyor diye... İrkilirsin. Uyku sersemi, yanındaki ceset dirildi sanırsın.
¡
Gece buz. Kulağını keser adamın. Eşofman giyersin içine... Üstüne de, THY battaniyesi örtersin. Sırt çantasına sığmadığı için, yolda gelirken araklarsın uçağın battaniyesini...
¡
Zehirlenmeyi göze alıp, otomobili sürekli çalışır vaziyette tutarsın ki, kalorifer ısıtsın. İstanbul’a döndüğünde “az kilometre yapmışsın ama, fazla benzin fişi almışsın, bizi mi kazıklıyorsun” diye, dolandırıcı muamelesi görürsün. Dedim ya... Anlatamazsın.
¡
Üşütüp hastalanmaya karşı, leblebi gibi vitamin yutarsın, cebinde taşıdığın ilaçların parasını kendi cebinden ödersin. Para önemli değil de, hastalanırsan, geri çekerler, haber yapamazsın, o fena... Haber yapamadıktan sonra, turp gibi olsan ne yazar... Ateşin 40’a bile çıksa, telefonda eşine, annene söylemezsin ki, müdürü arayıp hastalandığını ispiyonlamasın.
¡
Ölüm siner üstüne... Leş gibi kokarsın. Yıkanmak zaten yok da... Tuvalet yok asıl... Erkek muhabirsen, dağa bayıra gidersin. Kadın muhabirsen, hayatında felaket bölgesinde görev yapmadığı için, felaket bölgesine kadın muhabir gönderen, tepeden inme kazma yöneticilerin kurbanı olursun. (Yürekli kızlardır ama... Ha yıkıldı ha yıkılacak diye titreyerek, tavanlara baka baka, hasarlı binaların tuvaletlerine girmek zorunda kalırlar.)
¡
Dünyanın en kısa ömürlü ürünüdür gazete... Piyasaya çıkar, yarım saat sonra bayatlar. Hemen yenisini bulmak zorundasındır. Haber müdürleri ise, dünyanın en iştahlı insanlarıdır. En lezzetli haberi bul, biraz sonra arar, “başka ne var?” diye sorar. İki dakka gecik, fırça yersin. Bu arada, depremzededen de dayak yersin... Kadının biri çıktı mesela, abuk sabuk laflar söyledi ekrandan, o televizyonun muhabirinin burnunu kırdılar. Kırık burunla çalıştı.
¡
Ve, insanüstü çalışırlar ama, neticede insandırlar. Sokaklarda yatmaktan dirençleri düşer. Sağlam denilen ilk otele kapağı atarlar. Otel çöker. Müdür arar. Ulaşamaz. Nerde bu diye hayıflanır. Halbuki, haber’dedir gazeteci çocuk... Haberin tam içindedir. Basın’ız sağ olsun.
Yılmaz ÖZDİL
Bu Bayram da Özleyeceğim!
Bu bayram da özleyeceğim seni… Yokluğunun yüreğimi kaplayışından canım yanacak. Hiç kimse sessizliğine çare olmayacak ama bayram geldi ya, en çok şimdi canım yanacak.
Bu Bayram da Özleyeceğim!
Ses vermeyecek ne kadar bağırsam duvarlar ve sen ilk hüzünlü şarkıda gözlerimden akacaksın. Bu bayram da, herkes el ele gezerken, ben onları seyredip gülümseyeceğim.
Neden birlikte olamadığımızı hala almıyor aklım, neden bir türlü sevemediğimizi… Ben sana yazılmıştım oysa; sen vazgeçince aslında kadere karşı geldin.
Dilim varmasa da, yokluğunu kabul etmek gerekiyor sanırım. Öyle ya, kaç bayram geçti, hep bekleyerek ömür tükendi ama sonuç aynı; sen yoksun!
Gözlerin geliyor aklıma, bana nasıl baktığın… Anlamıyorum işte, aklım bir türlü bunu almıyor. İki gün önce kadınındım, şimdi nasıl el oldum?
Ah göğsümün tam orta yerinde dolaşan şu ağrı olmasa ve ölümü hatırlatmasa sensizlik, esamen okunmaz gönlümde ama gel gör ki, bağlanmış prangalarla ayaklarım ve aşkının uçsuz bucaksız denizinde kalmışım. Ne yüzebiliyorum, ne çıkabiliyorum, ne kaçabiliyorum, sadece her gün biraz daha batıyorum…
Ellerimi ellerine alışının yalan olduğuna nasıl inanayım? Nasıl inanayım seni artık sevmiyorum diyişine? Ne oldu ki? Ne oldu seni sevdadan böylesine soğutacak? Hangi günahkar dile, göze takılıp kaldın?
Bir daha anlatsan, bin daha anlatsan, almıyor işte aklım! Ben senin eşindim, karındım, kadınındım.. Sen benim erimdin, yuvamdın, adamımdın… Hangi yüzsüz sevdanın kanadına takıldın? Bayram geldi yine, aklına gelmez mi birlikte uyandığımız bayram sabahların?
Candan Ünal
İSLAM VE ŞEHİT
İslam manasını “barış”dan alan. Selamı önceleyen, güven dileyen ve güven veren bir sistemle inşa edilmiş yüce bir dindir. Hz. Adem’de (a.s.), Hz. Muhammed’de (a.s.) islama, barışa, huzura, güven ve emana çağırmıştır. Bu nedenle İslam bizimdir. Bizde islamınız.
İslam barışa çağırırken, kavgadan ve şerden medet umanlarla mücadeleye önem vermiş, pasif bir dindarlığı reddetmiştir. Çünkü pozitif düşüncenin ataleti, negatif gücün mukavemetini doğurur. Bunun için, iyinin hâkimiyeti için canını ortaya koyup bu uğurda can feda edenlere “şehit” ismi verilmiştir. Yani iyiliği gösteren ve iyilik için can veren; iyi bir sonucu gören kişidir şehit. Şehit ölmez İslam’da. O sürekli hayattadır. Ancak değişik bir format ve farklı bir boyutla hayatını devam ettirdiği için biz idrak edemeyiz. (1)
Şehit bizim şehidimizdir. Din için, millet için, vatan için ve devlet için canlarını ortaya koyan tüm şehitlerimizi minnetle anıyoruz. (1-Bakara 154)
Hayri ERENAY
Çamardı Müftüsü
Yine kadınlar bayram görmedi
Bayramda pek çok kadın şiddet gördü ve öldürüldü. Neredeyse her gün gazetelerde televizyonlarda eşinden , sevgilisinden veya babasından dayak yiyen , bıçaklanan , kurşunlanan kadınlara ilişkin haberler izliyoruz , okuyoruz..
Dünyanın bir çok ülkesinde ve Türkiye ‘ de kadınlar şiddete uğruyor. Kadına yönelik şiddetin bilinen hüzünlü öyküleri aşağı yukarı hep aynı.
Kadına yönelik bu şiddet hep mi vardı duyulmuyordu ? Yoksa bir artış mi var ? Çözemedim..
Kadına uygulanan şiddet yalnız bedenlere zarar vermiyor. Kadınların kendilerine saygılarını , özgüvenlerini de yok ediyor. Kadına şiddet fiziksel olduğu gibi , sözel de olabiliyor.
Bütün bunların sona erdirilmesi , daha iyimser bir ifade ile azaltılması için önlemler alınmalı. Toplum olarak bu konuya karşı duyarlı davranmalıyız. Sığınma evlerinin sayıları arttırılmalı , ücretsiz yasal ve psikolojik yardımlar yapılmalı. Kadınlara verilen haklar anlatılmalı ve yeri geldiğinde kullanmasını bilmelidir.
Kadına ve çocuklara yönelik aile içi şiddeti önlemek için, anne - baba eğitimi proğramlarının belirli illerde değil , tüm ilçelerde de olmalıdır. Toplumumuzda bütün bu olumsuzlukların yoksulluk ve eğitimsizlikten yaşandığı kanısındayım. Sözlerimi Nazım HİKMET’ in çok güzel “ KADIN “ isimli şiiri ile noktalıyorum.
KADIN
Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde yatmak içindir.
Kimi der ki kadın
Yeşil bir harman yerinde
Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir,
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran,
Kimi der ki çocuk doğuran,
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
O benim kollarım, bacaklarım, başımdır.
Yavrum, annem, karım, kızkardeşim, hayat arkadaşımdır
B.ANDAÇ ARSLANPAY
Hiç Umurunda Değil miyim?
Kaç ay oldu görüşmeyeli, kaç gün; hiç mi merak etmedin? Belki de eski bir dost gibi, ha bugün ararım, ha yarın diyerek günleri geçirdin.
Hiç Umurunda Değil miyim?
Öyledir ya bazen; hayatın koşuşturmasına dalarsın. Bir dost düşer aklına gün içinde, şu işim bitsin arayayım dersin ama bir türlü fırsat bulup da arayamazsın. O gün geçer, ertesi gün olur, unutursun. Sen orada, o bir yerlerde yaşarsınız ama hep akılda kalırsınız.
Belki ben de yüreğinde ve aklındayımdır da, şu elindeki iş hiç bitmemiştir. Olmaz mı? Olmaz, biliyorum! İnsan sevdasına yüz sürmüşse birinin, merakından olmasa da, sesini duymak için arar.
Hiç umurunda değil miyim? Ne yer, ne içerim, ne ederim? Ne güzel ayrıldık üstelik, görüşürüz dedik birbirimize, yanaklarımızdan öptük. Hiçbir şey yoktu, sonra ne oldu?
Şimdi arasam, nasılsın desem, neden aramadın desem, yüzlerce bahanen olacaktır mutlaka. Vagonlar gibi art arda sıralanmış ne çok işin vardır kim bilir? Ve hepsi benden daha önemli olmalı!
Yüreğim kabul etmek istemese de, bu tek taraflı bir sevda. Ben sana aşığım! Umursamadan dünyanın geri kalanını, yüzüm ayçiçekleri gibi hep sana dönük.
Senin ise, benden başka düşlerin var. Gitmen gereken yollar, okuman gereken cümleler, bakman gereken gözler, çözmen gereken işler var. Ne beni sevmeye vaktin var, ne başkasını! Sen kendini sevmekle meşgulsün…
Aslında kabul etmiştim hepsini, başlarken bilmesem de, seninle yürüdükçe çözmüştüm. Hiç değiştirmeden, razı olarak, olduğun gibi sevmiştim seni çünkü sevmenin ancak bu şekilde gerçek olacağına inanıyordum.
Ama yine de yüreğimi tam ortasından burkan bir şey var? Hiç arayıp sormuyorsun ya; geçtim sevgililiği, aşkı, sevgiyi, dostluğun hatırına da olsa, hiç umurunda değil miyim?
Candan Ünal
RAMAZAN ve ADAMAK
Değerli Çamardılılar,
Ramazan; Kur'anın kendisinde indirilmeye başlandığı için şerefli bir ay olmuştur. Yani değer zamanda değil; zamanda olan olaydır. Kainatın ana data kumanda iradesiyle; insanın Allaha; diğer canlılara ve insanın eşyaya karşı görev-sorumluluk yetkisinin sınırını belirlediği Kur'an Ramazanda inmiştir.
Ramazan bir adanma ve adanıştır. Bir diriliş eylemidir Ramazan bu dirilişte iki ana unsurdan yararlanır. Birincisi İmsak. İkincisi ise infaktır. İmsak: Sahurdan-iftara insanın organlarının tümünü kötü eylemlerden kalb; ve bilinçaltını da köyü niyet ve düşüncelerden uzak tutmasıdır. İnfak: Allah için sahip edildiklerimizden, Allahın kullarına vermektir. İnfakın en belirgini ise zekât, sadaka ve fitredir.
Bu aylarda sahip edildiklerimizden zekât, sadaka ve fitre vermeliyiz. Özellikle canımızın zekâtı olan fitreyi bayram namazı kılınmadan hak edenlere ulaştırmalıyız. Gecikirse, fitre verilmemiş olur. Tüm bunları emanet ve vekâletle değil bizzat yerine ulaştırarak yapmalıyız.
Bayramın hakkını vermeliyiz. Nasıl mı? Önce bizi kıranlardan, incitenlerden, küstürenlerden ve hakkımızı çiğneyenlerden başlayarak; herkesle bayramlaşarak. Ayırmadan zengin fakir diye. Ayırmadan Türk-Kürt-Laz-Çerkez diye. Ayırmadan itaatkâr-günahkâr diye. Bu duygularla öncelikle İlçe Halkımızın, Ülkemizin, tüm Müslümanların ve insanlığın bayramını tebrik eder, nice bayramlarda buluşmayı dilerim.
HAYRİ ERENAY / ÇAMARDI İLÇE MÜFTÜSÜ
Dil Cambazlarını Seversin!
Sana yüreğini açıp gelenlerden kaçarsın, sen dil cambazlarını seversin. Özü doğru değildir, sözü doğru değildir ama yüreğin onlara gider, sen öyle seversin.
Kendini kapattığın o küçük dünyada, süslenerek kapıdan gireni buyur edersin. Benim bir hırkam var üstümde diye, niye yarım ağızla davet edersin.
Sen ki; bütün acıların üstünde yürümüşsün, her şeyi iyi bilirsin. Ruhunun daha olgun olması gerekirken, sen neden kendini aşağıya çekersin?
Aşkın yüzünü tanımadan yaşarsan, o sevda okyanusunda boşa kürek çekersin. Dil mi acır, söz mü kanar, yürek mi yanar bakmadan; kime başın eğersin?
Ben sana tüm sevgimle akarken, içimdeki dışımda dolup taşarken, eğrim doğrumla sana koşarken, sevdamı üstüne çiçek çiçek açarken; sen başkasının iki süslü lafına niye kulluk edersin?
Elbet sevilmektir her gönlün derdi ama sevildiğin yeri yanlış mı bellersin? Kimin yüzü sana dönük bakmadan, elleri hanene buyur edersin.
Sen ki; acılarla rendelenmiştin, hangi süslü sevdaya boyun eğersin? Kılıf bulmaksa derdin, merak etme her yalana kendini inandırıp sevap bile eylersin.
İçim dışım bir benim, yalana gitmez dilim; herkesi seviyorum diye, niye beni üzersin? Sana dayadım sırtımı, geri çekilirsen ancak beni düşürüp gülersin.
Sen güzelliği nerede aradınsa, orada bulacaksın. Ben öyle güzellerden değilim; aklımın hür, vicdanım özgür, bedenim bana zimmetli yaşar giderim. O yüzden belki yanından geçerken, kafanı çevirir gidersin….
Candan Ünal
Gidiyorken….
Birileri gidiyor, arkasında izler bırakıyor. Birileri gidiyor, bir daha esamesi okunmuyor. Birileri gidiyor, ardından ahlar ediliyor.
Gidiyorken….
Gitmenin de erdemi yok mudur? Hangi gönülden gidersen git, bir zamanlar senin olan bir tahtı bırakıyorsun demektir. Şimdi istemesen de, artık sevmesen de; tenine dokunduğunda haz aldığın, belki sadece bir gülüşüne içinin kaydığı bir yürektir vazgeçtiğin.
Gitmekte haklısındır belki, belki de haksız; önemli olan bu değil! Hangi şartlar altında gidersen git, bir zamanlar sevmişse kalbin onu, onurlu bir ayrılışı da hak etmelidir. Kimse için değilse bile, sana ait olan sevgin için…
Gitmenin de bir kalitesi olmalıdır. Biraz daha sakin, biraz daha düzgün gidebilmeyi öğrenmek gerekir hayatlardan. Kimse sonsuza kadar kalacağının sözünü veremez elbette; hayat bu, belli mi olur? Ancak üstünde yakışmamış bir elbise gibi durmamalıdır terk ediş.
Her giden ardında bir iz bırakır. Kalanın acısını bilemez, kalanın üstünde bıraktığı karanlığı da anlayamaz belki ama giden de değişir, en az kalan kadar.
O yüzden gidişleri de değerli kılmalıdır kalpler. Sevginin hürmetine, geçmişin vefasına saygıdan; vazgeçişleri doğru aktarmalıdır bir zamanlar çok sevdiğine…
Kolay iş değildir aslına bakarsan gitmek, çaresiz kılar insanı. Belki nasıl gideceğini bilemediği için, etrafını parçalayarak kırıp geçirir vazgeçen.
Gidenler, kalanlardan daha zora düşerler bazen. Bazen sahip olduklarını feda etmektir gitmek, bazen hiç sahip olamadığını anlamaktır.
Hangi mevsimde olursa olsun insan, gitmenin de bir erdemi olduğunu unutmamalıdır. Geçtiği yolda mutlaka ayak izleri kalacaktır. Gün gelir, belki bir sonraki durakta, giden de bir kalan olacaktır.
Candan Ünal
SAYFA TASARRUFU, DERGİLER ve IHLAMUR
Bilindiği üzere dergi çıkarmak meşakkatli bir uğraştır. Her dergi türünün kendine has sorunları, sıkıntıları, hassasiyetleri var muhakkak. Bir otomobil dergisi çıkarıyorsanız reklam ya da satış sorunu ikinci plandadır örneğin; öncelikli sorun otomobil sektöründeki gelişmeleri sıkı takip etmektir. Magazin dergiciliğinde manşette ilgi çekecek haber konuları bulmak, ekonomi dergiciliğinde para piyasalarını takip etmek, sektörel dergilerde haber-reklam bulmak vb. öncelikler söz konusudur.
“Hür tefekkürün kalesi” edebiyat dergilerinde ise öncelikler farklı. Hemen tüm dergilerin çıkarılma gayesi kazanç sağlamak iken edebiyat dergilerinin yayımlanması yüksek sesle yaşama arzusunun bir tezahürüdür. Yayına hazırlanması, basımı, dağıtımı vb. her safhası ayrı bir fedakârlık gerektiren edebiyat dergilerinin -genellikle- gelir kaynağı dergi aboneleri ve hatır reklamlarından mütevellit. Ülkemizdeki dağıtım sorunu, dağıtımcıların dergilere olan tutumu, yayınevlerinin kitap tanıtımı için popüler mecmuaları tercihi; edebiyat dergilerini her geçen gün kabuğuna çekilmeye, abone eksenli çalışmaya, sayfa sayısını düşürmek ya da sayfaları tasarruflu kullanmaya zorluyor.
Dergilerin hayatta kalma mücadelesinde bir çözüm yolu olan sayfa tasarrufu nedensiz değildir. Ancak kimi dergilerde bir sayfada 5-6 şiir yayımlandığına üzülerek şahit olmaktayız. Kimi dergilerde ise şiirler kenar süsü ya da yazıların sonuna -boş kalan yerlere- dolgu malzemesi olarak kullanılmakta. Cimrilikte sınır tanımayıp şiirleri içindekiler kısmına bile koymayan; içindekiler kısmının altına şairlerin adlarını topluca yazıp; “bu sayıda yer alan şiirler gibi” sıralayıveren dergilerin sayısı neyse ki çok az. Sormak lazım kendilerine: “Şiir yazanın suçu ne?” Öykü, deneme, mektup, makale vb. düzyazı türleri şiirden daha mı üstün? Nitelikli ya da niteliksiz bir nesir için illa ki yeni bir sayfa açarken; şiirleri dolgu malzemesi, kenar süsü gibi kullanmak ne kadar yerinde ve erdemli bir davranış? Nitelikli bir şiir niteliksiz bir nesir kadar hak etmiyor mu müstakil bir sayfada yayımlanmayı? Bu dergilerde şiiri yayımlanan şairler, şiirinin yayınlanmasından mutluluk mu duymalı yoksa eserine yapılan bu saygısızlıktan esef mi duymalı?
Her yönüyle fedakârlık gerektiren edebiyat dergilerinin tasarruf kaygısı son derece makuldür; ancak tasarrufun sadece şiir üzerinde yapılması büyük bir talihsizliktir. Onlarca yıldır çıkan dergilerin dahi bu hususa dikkat etmiyor olmaları ekonomik kaygıdan öte bir durumdur. Bununla birlikte Yedi İklim, Esrar, Tûtî, Herşeye KARŞIN gibi dergilerin ve şiire özel bir bölüm açan Kitap-lık dergisinin gösterdikleri hassasiyet takdire şayandır.
Dergimizin bu husustaki tavrı; 7. sayımızın 8. ve 69. sayfalarında yayımlanan iki şiirle, net bir şekilde ifade edildi. İki satırlık şiire bile bir sayfa ayırmak bu minvalde varılacak son nokta, israf ile tasarruf arasındaki son çizgi olsa gerek. Sınırları, alışılagelmiş kalıpları zorlayan, dergiciliğe yeni bakış açıları kazandıran, ilkelerinde inatçı, isteklerinde mütevazı bir dergiye de ancak bu yakışırdı; zira herkes kendisine yakışanı yapar.
Hakan SARI
Ihlamur Dergisi
Genel Yayın Yönetmeni
HALİNİZDEN ŞİKAYET ETMEYİN...
Halinizden şikayet etmeyin;AFRİKA'DA Kİ AÇLARI DÜŞÜNÜN, ALLAHA ŞÜKREDİN,
Büyüğünüze emretmeyin;ÇOK AYIP, LÜTFEN BÜYÜKLERE SAYGI GÖSTERİN,
Boş şeylerde ısrar etmeyin;HİÇ FAYDASINI GÖREMEZSİNİZ,
Nefesinizi boşa tüketmeyin;HER ŞEY OLACAĞINA VARIR,
İnsanları bekletmeyin;KİM OLURSA OLSUN BEKLETİLMEKTEN HOŞLANMAZ,
Etrafınızı kirletmeyin;NİÇİN TEMİZ YERLERDE OLMAK İSTEDİĞİNİZİ DÜŞÜNÜN,
Hayatınızı mahvetmeyin;SONRA KENDİNİZE, AİLENİZE VE MİLLETİNİZE 5 KURUŞLUK FAYDANIZ OLMAZ,
Kimseye minnet etmeyin;ÇALIŞIN, KAZANIN VE YİYİN,
İnsanları yüzüne karşı methetmeyin;YAĞCILIĞA GİRER,
Kimseye küfretmeyin;HATALARINI YÜZÜNE SÖYLEYİN,
Kötülüğe meyil etmeyin;İNSANLARIN ÖMRÜ 120 YILA ENDEKSLİDİR, DEĞMEZ,
Malınızı boşa sarf etmeyin;FAYDALI İŞLERDE KULLANIN, ÖZELLİKLE ÇOCUKLARINIZA BİR ŞEYLER BIRAKIN ''BEN ZOR KAZANDIM, ONLARDA ÇALIŞIP KAZANSIN..'' DEMEYİN,
Sırrınızı açık etmeyin;DÜŞMANLARINIZ BUNU ÇOK İYİ KULLANIR VE SİZİ NAKAVT EDER,
Her şeyi merak etmeyin;MERAK ADAMI ÇATLATIR, SAĞLIĞINIZDAN OLURSUNUZ,
Suçunuzu İnkâr etmeyin;YAPTIYSANIZ ''BEN YAPTIM'' DEYİN, HERKES ŞAİBE ALTINDA KALMASIN,
Şerefinizi kaybetmeyin;ONU KAYBETTİĞİNİZ ZAMAN HER ŞEYİNİZİ KAYBEDEBİLİRSİNİZ.
Kerim ÖZBEKLER
MELEKLER DE ÖLÜR...
MUSTAFA MUTLU
mmutlu@gazetevatan.com
Bugün anneler günü ama... Her yaştaki çocuklar bu yazı size...
***
Tam 40 ay...
Yani 169 hafta...
Bir diğer deyişle 1.183 gün önce kaybettim annemi!
O günden önce yaşadığım 47 yıl...
Yani 2 bin 397 hafta...
Bir diğer deyişle 17 bin 148 gün boyunca anlamadığım gerçeğin farkına,
onu kaybettiğim anda birden bire vardım:
Dünyada beni kayıtsız şartsız sevebilecek ve ne yaparsam yapayım
affedebilecek tek kadın artık yoktu!
***
Daha bebeklikten itibaren tüm pisliklerimizi görmeye ve temizlemeye
alışık olduklarından mıdır; bilinmez... Ama bizden hiçbir koşulda
iğrenmeyecek tek canlı onlardır...
Ve bütün çocukları için annelerinin önemi budur!
Onun yanında istediğiniz kadar kirli olabilirsiniz...
Dilediğinizce dağınık...
Alabildiğince huysuz, mızmız, şımarık...
Olabildiğince hoyrat, kaba ve nemrut...
Hatta hain, kalleş, ikiyüzlü...
Hırsız, katil, tecavüzcü...
Bunlara katlanabilecek tek kadın; annenizdir!
***
Eğer hayatınızdan memnun değilseniz; suçu onda görürsünüz, sizi
doğurduğu için!
Cebinizde para yoksa sorumlusu odur...
Sevdiğiniz kız ya da çocuk yüz vermiyorsa; yeteri kadar güzel ya da
yakışıklı olmamanızın faturasını annenize kesebilirsiniz...
O, öylesine güçlüdür ki sizden kaynaklanan olumsuzluklara karşı;
memesinden süt emdiğiniz günlerdeki ısırıklarınıza benzetir her türlü
edepsizliğinizi...
Canı yanar; hem de çok... Ama emzirmekten vazgeçmez asla...
Ciğerinin ta içinden gelen bir sevgiyle sizi koklamak istediğinde,
nasıl onlarca kez gözüne girdiyse bebek parmaklarınız; büyüdükçe de
devam eder bu kazalar...
Asla aldırmaz!
Öyle bir büyüdür ki size duyduğu aşk, bozmaya sizin bile gücünüz
yetmez...
***
Binlerce kadın girer hayatınıza...
Ablalarınız, kardeşleriniz, arkadaşlarınız, öğretmenleriniz,
akrabalarınız, sevgilileriniz...
Deli gibi âşık olursunuz; gözünüz başka hiçbir şey görmez örneğin...
Kimisi girdiği gibi çıkar; kimisi kalıcıdır o kadınların...
Ama kalıcılık; hep karşılıklı sevgiye ve saygıya bağlıdır...
Ne kadar ekmek, o kadar köfte yani!
Bir tek anneniz farklıdır... Hem ekmeğinizdir, hem de köfteniz...
Dikenleriniz batsa da narin tenine; sizi sarmaktan asla vazgeçmez...
Ama ne yazık ki bunu, onu kaybettiğiniz gün anlarsınız...
Durulmak, sakinleşmek, haddini bilmek için zaman geçmiştir artık...
Yıllar, asla başa sarılmaz...
Geriye kalan ise inanılmaz bir yalnızlıktır...
Sizi dünyaya getiren rahim; ikinci kez salmıştır bedeninizi dünyaya...
Ve aslında şimdi; çok daha çıplaksınızdır!
***
Tam 40 ay...
Yani 169 hafta...
Bir diğer deyişle 1.183 gün önce kaybettim annemi!
Her şeyim tam...
Eksiğim; beni her koşulda kabul edip bağrına basan, o beyaz tülbentli
kadın!
***
Unutmayın çocuklar; bugün bir çiçek ya da pahalı bir hediyeyle elini
öpüp, kucağına yatacağınız o kadın...
Sizin tek meleğinizdir...
Bu günlerin değerini bilin...
Çünkü meleklerin ölmediği...
Kuyruklu bir yalandır!
***
JAPONYA'DAN ÖĞRENİLMESİ GEREKEN 10 ŞEY ...
(Çeviren: Erkan Altinsoy-Afette Rehber Çevirmenlik)
1. AĞIRBAŞLILIK;
Hiçbir dövünme ya da aşırı hareketlerle ızdırap ifade etme görüntüsü
yok. Üzüntünün kendisi yüceltildi.
2. ONUR;
Su ve yiyecek kuyruklarındaki disiplin. Hiçbir kaba söz ya da sert el
kol hareketi yok. Sakinlikleri takdire ve övgüye değer.
3. YETENEK;
Örneğin, inanılmaz mimarlar. Binalar sallandı ama yıkılmadı.
4. ERDEM (Bencil olmama);
İnsanlar sadece o anda ihtiyaçları olan şeyleri satın aldılar, herkes
bir şeyler alabilsin diye.
5. DÜZEN;
Hiçbir dükkan yağmalama yok. Yollarda korna çalmak, sollamak yok.
Sadece anlayışlı tavırlar.
6. FEDAKARLIK;
Elli çalışan deniz suyu pompalamak için nükleer reaktörlerin içinde
kaldı. Bunların yaptıklarının karşılığı nasıl ödenebilir?
7. DUYARLILIK;
Lokantalar fiyatlarında indirim yaptı. Korunmayan bir bankamatiğe hiç
kimse saldırmadı. Güçlüler zayıflara baktı.
8. EĞİTİM;
Yaşlılar ve çocuklar dahil herkes ne yapacağını tam olarak biliyordu.
Aynen de yaptılar.
9. MEDYA;
Bültenlerde kendilerini mükemmel bir şekilde dizginlediler. Aptalca
konuşan muhabirler/spikerler yoktu. Sadece sakin bir şekilde yapılan
habercilik. En önemlisi de, DURUMDAN FAYDALANARAK KOLAY YOLDAN KENDİNE
PAY ÇIKARMAYA ÇALIŞAN POLİTİKACILAR YOKTU.
10. VİCDAN;
Bir mağazada elektrikler kesildiğinde, insanlar aldıkları şeyleri
tekrar raflarına koydular ve sessiz bir şekilde çıktılar.
Ülkeleri dev bir afete uğramış durumdaki Japon vatandaşlarından
dünyanın alacağı çok dersler var.
--
;Sen Şimdi Oralarda Tek Başına…
Sen şimdi oralarda tek başına ne yapıyorsun? Yalnız mısın, yalnızlık çekiyor musun? Yüreğin üşüyor mu ıssızlığın soğuğunda?
Sen Şimdi Oralarda Tek Başına…
Aklımın bir yanı sende kalmış, elimde değil. Ne olsa meraktayım, sen oralarda şimdi ne yapıyorsun? Aç mısın, açık mısın?
Sadece aşktan değil, başka türlü bir sevmekten bu ürperişler. Endişeleniyorsam senin için, içinde aşk kadar şefkat olduğundandır. Anne gibi..
Özlemim de aşktan ötede bir yerde olmalı! Yokluğun bu kadar büyük boşluklar açıyorsa içimde, seninle paylaşılan bir fincan kahvenin keyfindendir. Dost gibi…
Başına bir iş gelse, haber verir misin? Düşsen bir belanın ortasına söyler misin? Önce benim koşacağımı bilir misin? Bilmem ki; kendine bakmayı becerir misin? Hep seni düşünürüm, ne yaparsın diye. Evlat gibi..
Bazen aklım karışır buralarda. Ne yapacağımı bilemem. Yakınımda olsan derim. Gözlerim dolar düşününce. Sen her zaman doğruyu söylersin, gerekirse kızarsın. Sevgimden değildir sadece susmam, saygı duyarım. Baba gibi..
Ne zaman seni düşünsem, burnumun direği sızlıyor. Bu hasretin adı yok; özlem demek, yüreğimin sancısına tercüman olmuyor.
Sen gittin ya, benden de bir şeyler gitti. Derinde, bir yerde, adını bilemediğim bir parçamı götürdün beraberinde. Böyle de yaşamıyor muyum? Yaşıyorum elbette ama bir eksik var; ruhumun göz görmeyen yerlerinde.
Sen şimdi oralarda tek başına ne yapıyorsun? Başka sevdaları düşler oldun mu? Silindi mi kokusu tenimin teninden? Hala aklına düşer miyim apansız? Yoksa hiç hatırlamaz mısın sevişmelerimizi? İçin için kıskanırım seni, bu gidişini, tek başına hiçbir şey olmamış gibi hayata devam edişini…
Ben seni bir de böyle severim; yar gibi….
Candan Ünal
ÇAMARDI EKSPRES 4 YAŞINDA
Çamardı Ekspres Gazetesi , küçük bir ilçede yayınlanmasının verdiği bütün zorluklara , maddi olanaksızlıklara rağmen , bizim yanımızda olan yüreklendiren dostlarımız ve destek veren bir avuç okur ile bugünlere geldi.
Haftalık , Siyasi Bağımsız Gazeteyiz. Haftalık dedik , fakat resmi ilan
alamadığımız için , reklam ve abone sayısında artış da olmayınca zaman zaman on beş günde bir çıkarmak zorunda kaldık.
Siyasi , Bağımsız ve tarafsız bir gazeteyiz. Sırtımızı bir kuruma , bir şahısa veya bir partiye yaslamadık. Taraf olmadık. Söyleyecek sözü olan herkese açık olduk. Doğruyu , gerçekleri yazmaya çalıştık. Sizlerle olduğumuz sürece böyle de devam edecek.
Biz bu zorlu yola , engelleri bilerek çıktık. Yanımızda olursanız ,desteklerseniz , daha iyiye ,daha güzele doğru sizlerle yürüyeceğiz. Sizlerle büyüyeceğiz. Henüz 4 yaşındayız.
Çamardı Ekspres Gazetesi’ nin 4. Yılına girmesi ve bugünlere gelmesinde emeği geçen , bizi gönülden destekleyen ,abone olan , reklam veren herkese gönülden teşekkür ederiz..
Her zaman dediğimiz gibi , Çamardı Ekspres Gazetesi ve inter net sitemiz (camardiekspres.blogspot.com) sizlerin sesi , Çamardı ilçesinden dünyaya açılan pencere .. Bu gün böyle . Sizlerle , yarında böyle olacak..
Sizleri hep yanımızda görmek , Çamardı Ekspres Gazetesi’ ne sahip çıkmanızı istiyoruz.
Gazete sizin , sizin sesiniz..
DAHA NİCE YILLARA..
B.ANDAÇ
İsmet BERKAN
iberkan@hurriyet.com.tr
Blogları toptan kapatmak ifade özgürlüğünü yok etmektir
HAFTA ortasından beri, Google'ın paralı bir hizmeti olan dünyanın en büyük blog sitelerinden ‘blogspot' erişime kapalı.
Kapanmasının sebebi, Digiturk'ün başvurusu.
Hemen söyleyeyim, Digiturk başvurmakta haksız değil; kendi çıkarını korumak için hareket ediyor ve bunu yapmaya da hakkı var.
Çünkü bazı blogcular, Digiturk'e ait görüntüleri ve içeriği bu firmadan izin almadan, bu firmaya para ödemeden yayınlıyorlardı. Yani korsanlık yapıyorlardı.
Anlaşıldığı kadarıyla Digiturk telifi kendisine ait bu içeriğin korsan yayınını engellemesi için önce Google'a başvurdu. Ama bu global firma, Türkiye'den gelen bu başvuruya cevap vermedi, belki ciddiye bile almadı, korsan içeriği yayından kaldırmadı, bu yayınlara engel olmadı.
Oysa aynı Google, kendisine ait olan YouTube'da korsan içeriği yayınlanan Amerikalı dev medya şirketi Viacom'u ciddiye almak zorunda kalmış, korsan içeriği YouTube'dan kaldırdığı gibi üste tazminat da ödemişti.
Google'ın Digiturk'e bu duyarsızlığı üzerine bir Türk mahkemesi de vur deyince öldürdü ve Türkiye'den de onbinlerce yazarı ve yüzbinlerce okuru olan bütün blogları aynı anda kapattı.
Bizim yasalarımız, internet söz konusu olduğunda bu topyekün kapatmaya cevaz veriyor. Bana göre bu yasa Anayasaya ve Anayasanın 90. maddesiyle güvence altına alınan bütün temel insan hakları sözleşmelerine aykırı. Birisi başvursa yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi beklenmeli.
Şöyle bir benzetme yapayım: Geçmişte benim yönettiğim gazetede bir telif hakları ihlali oldu. Hakkını ihlal ettiğimiz sanatçı bizi mahkemeye verdi, hakkını aradı ve sonunda da kazandı elbette. Bu uzun süreç boyunca kimsenin aklına gazeteyi toptan kapatmak gelmedi.
Aynı şekilde, Digiturk'ün yayın hakkını elinde tuttuğu içeriği bilgisayar animasyonu yoluyla taklit etmeye kalkan bir TV istasyonu oldu bu yıl liglerin en başında. Digiturk hakkını mahkemede aradı, bu yayını engelledi ama TV istasyonunu bu sebeple toptekün kapatmak kimsenin aklına gelmedi.
Ancak konu internet olunca hemen akla gelen topyekün kapatmak oluyor; çünkü yasa buna izin veriyor.
Oysa internet de, aynen gazete, radyo veya televizyon gibi bir mecra, İngilizcesiyle bir ‘medium.' Yani içeriği taşıyan aracı. Dolayısıyla o aracının, o ‘medya'nın varlığının korunması aynı zamanda ifade özgürlüğünün de korunması anlamına geliyor.
Gazetecilerin sudan sebeplerle gözaltına alınmasını basın özgürlüğüne aykırı buluyoruz haklı olarak, ama aynı şey onbinlerce kişinin kendisini serbestçe ifade edebildiği koca bir platformun başına gelince susmamalıyız.
İfade özgürlüğü, en temel insan hakkımızdır, en temel demokratik hakkımızdır. Elimizden kaymasına izin vermeyelim.
Sev Beni…
yle uzaktan bakıp durma, yanıma gel! Kollarınla sar beni, gücünü hissedip titresin bedenim. Başka bir şey istemem sadece sev beni..
Sev Beni…
Dışarıdan çok güçlü duruyorum. Bir bilsen, evimde bir kuş kadar sessiz ve biçareyim. Her gece o soğuk yatağa girince, sımsıcak bir yüreğin hayalindeyim.
Dilimdeki sözlere kanma, sadece kelimelerin efendisiyim. İçimde aşka susamış bir kadın var; gelirsen kölen bile olabilirim.
Bir adım at, kaldır şu mesafeyi aradan. Yürekli ol, bir söz söyle diye bekliyorum sabah akşam. Gülümsüyorsun ya bakıp uzaktan, korkak diyorum arkandan.
Hiçbir şeyde gözüm yok. Zamane yetmeleri gibi, paranın peşinde değilim. Ekmeğini kazanırsan kendine, beklemiyorum kimseden bir damla su bile..
Elim, bir ele değmeli nice oldu. Gözlerim sevgiyle bakmayalı yıllar oldu. Hasretim sevgiye, sevgiliye, sevmeye, tek isteğim var; sev beni…
İlk görüşte aşk değil bizimki; biliyorum. Zaten öyle olmasın, istemiyorum. Adım adım gidelim aşkın kaynağına, ben yaşandıkça keyiflenirim.
Ürküyorsun belki duruşumdan, hangi adam korkmamış güçlü bir kadından? Ne yapayım, böyle yaratmış Yaradan? Bir dokunsan göreceksin, çiçek kadar narinim.
Bir tanısan seveceksin, içimdeki gizli kadını göreceksin. Bir tutabilsen elimi, bambaşka dünyalar keşfedeceksin.
Sen sadece sev beni, ırmak gibi akarım. Zor gününde bırakmam, hep yanında yatarım. Kızgınlığım çabuk geçer, melek gibi omzunda yaşarım.
Yarın yine o kapıdan gireceksin. Gözlerime bakıp gülümseyeceksin. Bütün gece uzaktan beni seyredeceksin. Ah be adam, kır şu inadını! Vallahi beni öldüreceksin…
Candan Ünal
ŞAMBALİ NASIL YAPILIR ?
KERİM ÖZBEKLER
GAZETECİ-YAZAR-ŞAİR
1 KĞ.TOZ ŞEKERİ, 2 BARDAK YOĞURT İÇİNDE NORMAL ÇORBA KAŞIĞI İLE İYİCE
ERİTECEKSİNİZ. BAŞKA BİR TENCERE İÇİNDE 1 KĞ.İRMİK, 1 AVUÇ UN. 1 PAKET
VANİLYA İLE 1 PAKET KABARTMA TOZUNU KATACAKSINIZ, HEPSİNİ İYİCE
ÇIRPACAKSINIZ. SONRA ORTABOY BİR TEPSİNİN DİBİNİ DONUK YAĞLA
YAĞLAYACAKSINIZ, BÜTÜN KARIŞIMLARI TEPSİNİN İÇİNE DÖKECEKSİNİZ. SONRA
ÜSTÜNE GÖZ KARARI İLE 3 PARMAK GENİŞLİĞİ ARA İLE FISTIKLARI YAVAŞÇA
ÜZERİNE YERLEŞTİRECEKSİNİZ, BU İŞİ UZUNLAMASINADA YAPACAKSINIZ.
EVİNİZE FIRIN VARSA FIRINA TEPSİYİ SÜRECEKSİNİZ, YOKSA YAKININIZDA
BULUNAN BİR FIRINA TEPSİYİ GÖNDEREBİLİRSİNİZ. PİŞTİKTEN SONRA ÖNCE
BIÇAKLA UZUNLAMASINA 5-6 CM.ARALIKLA KESECEKSİNİZ VE ÜZERİNE 2-3
BARDAK SU İÇİNDE ERİTTİĞİNİZ 1 KĞ.ŞEKERLE YAPACAĞINIZ ŞERBETİ SOĞUK
İKEN ÜSTÜNE DÖKECEKSİNİZ, ŞAMBALİNİZ YEMEYE HAZIRDIR. PİYASADA 7-8 CM.
CİVARINDAKİ ŞAMBALİ 1 TL.YE SATILMAKTADIR, ORTABOY TEPSİDE PİYASA
DEĞERİ 40-50 TL.OLAN ŞAMBALİ OLUR. BUNU EVİNİZDE UCUZA GETİRECEĞİNİZ
BİR TATLI OLARAK ARADA BİR YAPACAĞINIZ GİBİ, KIŞ GÜNLERİNDE ÇOK YENEN
MALZEMELERİN FİYATLARI;
2 KĞ.ŞEKER 4. TL.
500 GRAM YOĞURT (2 BARDAK GELİR) 1.5 TL.
1 PAKET VANİLYA 1 TL.
1 PAKET KABARTMA TOZU 1 TL.
1 PAKET YAĞ 1 TL.
1 AVUÇ UN 25 KURUŞ.
500 GRAM FISTIK 3 TL.
Güngör Uras
Cemre bugün suya düşüyor (Yarın leylekler geliyor)
Bugün ikinci cemre suya düşüyor. Yarın leylekler gelecek. Gelecek Pazar üçüncü cemre toprağa düştükden sonra da yaz başladı demektir. Eski anlatım ile “Geldik yüze, çıktık düze...”
Yeni kuşaklar cemrenin ne olduğunu bilemezler... Belki cemreye de inanmazlar. Ama evlerinde “Saatli Maarif Takvimi” bulunanlar zahmet ederek takvim yapraklarını çevirirlerse, Saatli Maarif Takvimi’nin günümüzün ileri teknolojiye dayalı meteoroloji kaynaklı tahminleri kadar isabetli bilgiler içerdiğini fark edeceklerdir. Çünkü bu tür takvim bilgileri güneşin, dünyanın hareketine bağlı olarak her yıl belli günlerde tekrarlanan gözlemlere dayalı olarak yılların birikimi ile belirlenmiş iklim olaylarını yansıtır.
Şimdilerde kullanılmayan, eski “Halk Takvimi”ne göre bir yıl yaz ve kışdan ibarettir. Yılın yarısı yaz, yarısı kıştır. 365 günlük yılı kasım (Arapça “bölen” anlamına gelir) ikiye böler. Kasım kıştır 179 gün sürer. Hızır yazdır, 186 gün sürer.
Kış 8 Kasım’da başlar, 6 Mayıs’a kadar sona erer. 6 Mayıs’ta Hıdrellez ile birlikte yaz dönemine, yani Hızır günlerine girilir.
Kış bitiyor
Kasım’ın 46’sında, 40 gün anlamına gelen ‘erbain’, 86’sında da 50 gün anlamına gelen ‘hamsin’ dönemlerine girilir. Böylece kışın en soğuk günlerinin yaşandığı 90 günlük süre geçmiş olurmuş. Kasım’ın 100 günü tamamlanınca, zorlu kış günlerini arkada bırakmanın bir ifadesi olarak halk ‘Geldik yüze, çıktık düze’ diyerek sevinir. Kasım’dan Hızır’a (yılın kış döneminden yaz dönemine) geçerken, havanın, suyun ve toprağın kademeli olarak ısınması (sıcaklık artışları) “Halk Takvimi”nde “cemre” olarak adlandırılır. Arapça bir sözcük olan “cemre”,”kor durumunda ateş” anlamına gelir.
Kor durumundaki ateş, ”cemre”, önce kasımın 105’inde (19-20 Şubat) “havaya”, sonra kasımın 112’sinde (26-27 Şubat) “suya”, nihayet kasımın 119’unda (5-6 Mart) “toprağa” düşer.
Bunlara birinci, ikinci, üçüncü cemre denilir. Üçüncü cemre toprağa düştükten sonra, toprağın ısındığı, güneşli havada topraktan göğe doğru nemin yükseldiği gözle görülebilir.
Tabiat uyanıyor
Cemre’nin toprağa düşmesi tabiatın uyanmaya başlamasına işaret eder. Ağaç dikiminin, tarlaya tohum atımının zamanı gelmiştir.
Divan şairleri, cemre zamanlarında baharın gelmesi dolayısıyla, önemli kişilere övgü şiirleri yazarlardı. Önemli kişiler de kendilerini öven şiirleri yazan şairleri ödüllendirirdi. Bu tür şiirler “Cemreviye” ve “Bahariye” olarak adlandırılırdı. Hemen her divan şairi (ödüllendirilmek arayışında) cemreviye ve bahariye yazmıştır. Bunlar teşbib ile başlayan kasidelerdir.(Kaside, birini övmek veya yermek için yazılan şiirdir. Teşbib, kasidenin giriş kısmında övüleceğin veya yerileceğin tasvirinin yapıldığı mısralardır.)
Hilmi Yavuz ustamızdan, cemreviye örneği vermek için bir kaside rica ettim. Bana Sâbit’in (ö. 1713-14), Şeyhülislâm Ali Efendi için yazdığı cemreviyesini gönderdi. Kasidenin ilk bölümü (teşbÓb) şöyle başlıyor:
“Dil âteş-i mahabbet ile feyz-yâb olur/Deryâ gibi ki cemrede pür-âb ü tâb olur/Neyl-i hevâya düşdü bugün nokta cemreden/Şimden gerü serâb-ı mahabbet şerâb olur” 27.02.2011
Kalbim Kırık Kalsın!
Seni sevmekti beni özgür kılan, o yüzden hala bu aşka tutunuyorum. Aslında, bende seni öldürecek başka bir sevdaya çarpmadığım için henüz, hala sana kanamakta gönlüm!
Kalbim Kırık Kalsın!
Sen yüreğimin bir türlü bulunmayan adresinde, çocukluğuma ait bir iz gibisin. O günlere ait bir koku, bir şarkı, bir ses gibi; sen geçmişim gibi, hiç koparamadığım bir yerimsin.
Seni sevdiğimi inkar etmek, kendimden kaçmaktır. Nasıl becerir insan bunu? Nasıl saklanırsın kendinden? Kendini sobelemeden yaşamak mümkün mü? Mümkünmüş, sana bakınca anlıyorum!Sessiz, sözsüz, ıssız vurgunumsun benim. Hiç sabahı olmayan bir gece gibi, bir türlü okuyup bitiremediğim bir kitap gibi, başucumda tozlanarak duruyorsun.
Zaman geçtikçe daha iyi anlıyor insan kalbinin acısını ve senden kalan ne varsa, daha fazla vuruyor yüreğimi. Gelecek zamanlara ait düşlerim yok, zaten gerek yok! Nereye giderse bu şehrin suyu, ben de onunla akacağım.
Bugün henüz gelmemişti, dünlerde bir yerde sana ait hayallerim vardı; olmadı! Demek ummakla olmuyormuş; akışına bırakmalı!
Hayat insana neler getiriyor, değil mi? Kimin aklına gelirdi böyle savrulacağımız? Kimin dili varırdı, ayrılığı bizimle aynı cümle içinde kullanmaya? Şimdi ne basit söyleniyor, değil mi? Ayrıldılar! Ayrıldık! Evde ekmek bitmiş gibi, ayakkabın eskimiş gibi, dile öyle yavan bir sözcük oturuyor işte: Ayrıldık!
Kalbim kırgın hala, sakın düzeltmeye çalışma, bırak öyle kalsın! Kendini onarmaya çalışan kalplerin daha çok kırıldığını bilirim. Savrulur rüzgara kapılıp insan, gönül nereye konar belli olmaz. Sonra daha acı anıları kalır aklında geçmişin. Bırak kalbim kırık kalsın, kalsın ve hep hatırlasın!
Aklım, kalbimin çektiklerinden ders alsın ki; bir daha aynı hataları yapmasın. Biraz çizik olsun yüreğim, ne çıkar? Araba değilim ki, hasarsızlığım para etsin. Aksine, yaşadıkça lezzetlenirim.
Kalbim dağınık kalsın benim, çalışma odam, mutfakta duran kahve fincanlarım dağınık kalsın. Yatağım bozuk olsun, kül tablasında bir sigara izmariti dursun. Yüreğim gibi, biraz kırık olsun aklım ki; yaşadığımı anlayayım ve yaşadıklarıma bir anlam katayım!
Candan Ünal
Aldatılmışlığın Acısı…
Gece, yağmur, rüya… Aniden uyanıyorum, gecenin bir yarısı, saate bakıyorum. Her uykudan bir yerlere geç kalmışım hissiyle kalkıyorum. Aklımın altında ne gizli acaba?
Aldatılmışlığın Acısı…
Nereye gidecektim? Gidilmeyecek çok yola çıkmışlığım vardır, gidilmesi gerekenleri unutup. Acının ve çaresizliğin girdabında dolaşırken, yollardan derman aradığım da oldu. Ama bu his, aklımı karıştırıyor, nereye geç kaldım?
Yıllar önce, yine böyle yağmurlu bir gecede, içimdeki acıyı atmak için arabaya binip kilometreler boyu gitmiştim. Nereye gittiğimden ve neden gittiğimden haberim yoktu. Ağlıyordum, canım yanıyordu. Saatler sonra aklım başıma geldiğinde, evden çok uzakta, tanımadığım bir şehrin il sınır tabelasına bakıyordum.
Gece bitmek üzereydi, güneşin aydınlığı etrafı usulca sarıyordu. Bütün hırsımı, arabanın direksiyonuna vurarak ve en acı veren şarkıları avaz avaza söyleyerek attığımı zannetmiştim. Açık bir yer buldum. O saatte olabilecek en iyi kahveyi içtim.
O an evde olmak istiyordum. Battaniyem, yastığım, yatağım, hepsinin ne kadar büyük bir lüks olduğunu anlamıştım. Ancak eve gidebilmem için, gözümde büyüyen uzun bir yol vardı. Kendime kızdım ve biraz daha ağladım arabanın içinde.
İhanete uğradığımı sanıyordum. Sanmıyor, biliyordum. Muhtemelen de öyleydi! Egom, kadınlık gururum yara almıştı. Aklımdan hiçbir iyi düşünce geçiremiyordum. Gözlerim şişmiş, uykum gelmişti. Hırsım ve acım, yerini üşümeye, yorgunluğa ve uykusuzluğa bırakmıştı. Evim ne kadar uzaktaydı ve ben o an evde olmak için neler vermezdim?
Şimdi tebessüm ederek hatırladığım o günden, çok şey öğrendim. O zaman sevdiğim adam, birinin koynunda mışıl mışıl ve rahat bir şekilde uyurken; ben kendimi yollara atmış, hırpalamış ve bitap düşmüştüm. Bundan kim karlı çıkmıştı?
Aldatılmak acıtıyor, evet! Ancak kimse sizi, sizden daha fazla üzemiyor. Değmeyecek olaylara, insanlara, durumlara, gereğinden fazla tepki gösterip kendinizi yıprattığınızda; ruhsal ve fiziksel olarak kaybettiklerinizi düşünmelisiniz.
Sizi yok sayacak kadar değersizse, o ilişki için acı çekmenin de anlamı yoktur. Nihayetinde, o zat_ı muhterem, en fazla geçmişinizde bir anı olarak kalacaktır. Bu kadar benzin parası ödemenin ne alemi var?
Candan Ünal
ZEYTİN AĞACI-ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI...
KERİM ÖZBEKLER
GAZETECİ-YAZAR-ŞAİR
ZEYTİN AĞACI DİKİLDİĞİNDEN 5-6 YIL SONRA ÜRÜN VERMEYE BAŞLAR, ÖMRÜ 500 YILDIR. BU GÜN İÇİN 1 ZEYTİN AĞACI FİDANI 5-10-20 TL. ARASINDADIR. YETİŞMİŞ BİR ZEYTİN AĞACI ORTALAMA 1 ÇUVAL (50 KĞ.) ÜRÜN VERİR, BAKILMADIĞI TAKDİRDE BU YARIM ÇUVALA DÜŞER. İYİ BAKILIRSA 100 KĞ.ÜRÜN ALINABİLİR, BU GÜN İÇİN KENDİ ZEYTİNİNİ ÇİĞ (İŞLENMEMİŞ) OLARAK PAZARDA SATANLAR ORTALAMA OLARAK 2 TL.YE 1 KĞ.ZEYTİNİ SATMAKTADIRLAR. KISACASI 1 ZEYTİN AĞACINDAN ORTALAMA 50 KĞ.ZEYTİN ALAN BİR ÜRETİCİ TEK AĞAÇTAN 100.00 TL.KAZANIR. DİKECEĞİNİZ HER AĞACIN HESABINI BUNA GÖRE YAPIN, ZEYTİN AĞACI YILDA 1 DEFA ÜRÜN VERİR. ÜRÜN VERDİKTEN SONRA AĞACIN FAZLA DALLARI KESİLİR, BUDAMA YAPILIR. BU GELECEK YIL DAHA İYİ ÜRÜN VERMESİNE YOL AÇAR, DİBİ ÇAPALANIR VE HAYVAN GÜBRESİ DÖKÜLÜR. HER AĞACIN DİBİNE ORTALAMA 1 KOVA KOYUN-KEÇİ-DANA GÜBRESİNİN FAYDALI OLDUĞUNU ÜRETİCİLER SÖYLEMEKTEDİR, BU GÜN İÇİN ZEYTİNLERİ AĞAÇTAN AŞAĞI DÜŞÜRENLERE (BUNLARA ÇIRPICI DENİYOR) 30 TL.GÜNLÜK VERİLMEKTEDİR. AĞAÇTAN SİLKİLEN ZEYTİNLERİ TOPLAYAN KİŞİLERE (BAYAN ERKEK KARIŞIK TOPLAYABİLİYORLAR) 20. TL.GÜNLÜK ÖDENMEKTEDİR, BİR ÇIRPICI ORTALAMA OLARAK 1 GÜNDE 15 AĞACI ÇIRPABİLİR. HER ÇIRPICININ GENELDE 2 TOPLAYICISI OLMAKTADIR, ZEYTİNİN HEPSİ ÇİĞ OLARAK SATILAMIYACAĞI İÇİN ÜRETİCİLER BUNU ZEYTİNYAĞI FABRİKALARINDA SIKTIRIRLAR. BU GÜN İÇİN ORTALAMA OLARAK 5-6 KĞ.DAN 1 KĞ.ZEYTİNYAĞI ÇIKAR, FABRİKA SIKTIĞI 1 KĞ.ZEYTİNYAĞI İÇİN 500 KRŞ.ALMAKTADIR. BU ARADA ZEYTİN YEMEKLİK OLACAKSA;
SALAMURA ZEYTİN;ZEYTİN HAVUZLARINDA 1 YIL BEKLETİLİR, ÜZERİNE ÇUVALLA TUZ KONUR. BU HAVUZLAR GENELLİKLE 2-3 TONLUKTUR, BU ZEYTİNE ''SALAMURA'' İSMİ VERİLİR. BURADAN ÇIKARILARAK ZEYTİN SATICILARI ARACILIĞI İLE VATANDAŞIN ÖNÜNE GELİR, BU GÜN İÇİN 1 KĞ.SALAMURA ZEYTİN YER YER ULAŞIM MASRAFLARIDA GÖZ ÖNÜNE ALINDIĞINDA FARKLI FİYATLA SATILABİLİR AMA 4-5 TL.DEN 1 KĞ.ZEYTİN ALABİLİRSİNİZ.
DİLME ZEYTİN;ZEYTİN DİLME OLACAKSA, DİLME MAKİNALARINDA DİLİNİR. TUZLANIR, BU ZEYTİN 1 HAFTA 15 GÜN VEYA 1 AY İÇİNDE SOFRADA YENECEK HALE GELİR. YENİ ZEYTİN OLDUĞU İÇİN ÇOCUKLAR VE ZEYTİNSEVERLER BU DİLME ZEYTİNİ ÇOK SEVERLER, BU GÜN İÇİN 1 KĞ. DİLME ZEYTİN 5-6 TL.ARASINDADIR. BU ZEYTİN'İ KENDİ EVİNİZDE DE YAPABİLİRSİNİZ, ÖRNEĞİN 5-10-20 KĞ.ZEYTİN SİZE YETECEKSE BUNU ÇİĞ OLARAK SATIN ALABİLİRSİNİZ, EVE GELDİĞİNİZDE BU ZEYTİNLERİ NORMAL BIÇAKLA 3-4 YERİNDEN ÇİZİK ATABİLİRSİNİZ. SONRA BU ZEYTİNLERİ BİR KOVAYA KOYARAK ÜZERİNE 1 KĞ.KAYA TUZU İLAVE EDEBİLİRSİNİZ, 7 GÜN DURDUĞUNDA 1 TANESİNİ YERSİNİZ. ACILARI ÇIKIP YENECEK HALE GELDİYSE KAVONOZLARA KOYABİLİRSİNİZ, ACILARI ÇIKMADIYSA SUYUNU DÖKÜP YENİDEN TAZELEYEBİLİR VE İÇİNE YENİDEN 1 KĞ.TUZ ATABİLİRSİNİZ. 15 GÜN İÇİNDE BU SOFRANIZDA YENECEK HALE GELİR, BU ZEYTİNLERİ BU ŞEKLİYLE TÜKETEBİLECEĞİNİZ GİBİ BİR KAVANOZA KOYARAK İÇİNE ZEYTİNYAĞIDA KOYABİLİRSİNİZ. HER 2 ŞEKİLDE DE BU DİLME ZEYTİNLERİ KEYİFLE TÜKETECEĞİNİZDEN EMİN OLABİLİRSİNİZ...
KIRMA ZEYTİN;ÇİĞ ZEYTİN'İN KIRILARAK, ACISININ ÇIKMASINDAN SONRA YENEN ZEYTİNDİR.
PAZARLARDA ÇOK BULUNMAZ, PİYASADA DA PEK TUTULMAZ.
GÜNDE 10 TANE ZEYTİN YEDİĞİNİZ TAKDİRDE VÜCUTTAKİ TOKSİNLERİ (ZEHİRLERİ) DIŞARI ATARSINIZ, KIŞ GÜNLERİ SABAHLARI AÇ KARNINA 1 ÇORBA KAŞIĞI ZEYTİNYAĞI İÇERSENİZ BARSAKLARINIZ TIKIR TIKIR İŞLER VE SİGARA DAHİL MİKROPLARI BÜYÜK ÖLÇÜDE KIRAR. HİLESİZ SAF ZEYTİNYAĞI 200 ÇEŞİT HASTALIĞA İYİ GELİR, BURNUNUZA KIŞ GÜNLERİ PARMAĞINIZIN UCU İLE ZEYTİNYAĞI SÜRERSENİZ SİNÜSLERİNİZİ AÇAR VE NEZLE-BRONŞİT-GRİP-SOĞUK ALGINLIĞI VB.HASTALIKLARA YAKALANMANIZI KISMEN ÖNLER. BU İŞİ 7-8 GÜN YAPMANIZ GEREKİR, ELİNİZİ VEYA BİR YERİNİZİ KAZARAN YARALADIĞINIZDA ÜZERİNE ZEYTİNYAĞI SÜRERSENİZ YARANIN ACISINI AZALTIR VE MİKROP KAPMASINI ÖNLER. BU İŞİ 7-8 GÜN YAPARSANIZ YARAYI 1 AY İÇİNDE KAPATIR, BU BİLGİLERİ LÜTFEN TANIDIKLARINIZLA PAYLAŞIN. ZEYTİNYAĞI'NIN 1 LİTRESİ ŞU ANDA 6 TL.CİVARINDADIR, BAKKALINIZDAN ZEYTİNYAĞI ALIRKEN KARIŞIK OLUP OLMADIĞINI MUTLAKA SORUN.
EVİNİZDE MUTLAKA ZEYTİNYAĞI BULUNDURUN, YEMEKLERİNİZİN ÇOĞUNDA ZEYTİNYAĞI KULLANIN. ZEYTİNYAĞI HİÇ ZARARI OLMAYAN VE KALESTROL İÇERMEYEN BİR YAĞDIR, DAHA FAZLA FAYDALARINI ÖĞRENMEK İSTİYORSANIZ ANSİKLOPEDİLERİ VEYA BU KONUDAKİ KİTAPLARI OKUYABİLİRSİNİZ. ZEYTİN AĞACI YAŞLANIPTA ÜRÜN VERMEDİĞİ TAKDİRDE KESİLİR, ZEYTİN ODUNU SOBADA ÇIRA GİBİ YANAR. ŞU AN İÇİN 1 TONU 500.00 TL.CİVARINDADIR, EVİN İÇİNİ SICACIK EDER.
TÜRKİYE'NİN MARMARA BÖLGESİ-EGE BÖLGESİ-AKDENİZ BÖLGESİ-GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ'NDE ZEYTİN AĞACI VARDIR, BURALARDA ARAZİSİ OLANLAR BU AĞACI DİKEBİLİR. BEN BAŞBAKAN OLSAM TÜRKİYE'NİN HER YANINA ZEYTİN VE CEVİZ AĞACI DİKTİRİRDİM. ZEYTİN AĞACI DİKMEK 10 NESİL SONRA BİLE DİKENE ''ALLAH RAZI OLSUN, BU AĞACI DİKENİN GÜNAHLARINI ALLAH AFFETSİN. MEKANINI CENNET ETSİN, SOYUNA ALLAH UZUN ÖMÜRLER VERSİN..'' DİYE DUA EDİLMESİNE ZEMİN HAZIRLAR.
MUHTEŞEM SÜLEYMAN, MUHTEREM HÜRREM, MUHTEMEL SENARYO
- Ahmet ÇİÇEK
“Türk evladı ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
Niçin yazdım M. Kemal’in bu sözünü? Birazdan anlayacaksınız.
Üniversite yıllarımda hocalarımızın üzerinde en çok durduğu meselelerden biriydi “tarih biliminde objektiflik.” Zira tarihin bir bilim olarak tanınmasının yegâne şartı objektiflikti.
Belki o günlerde farkında olmadığım fakat bugün tereddütsüz savunabileceğim gerçek şudur: Tarihsel değerlendirmede objektiflik sorununun en az yaşanacağı milletlerin başlarında biz varız. Hele hele Osmanlı konusunda… Osmanlı ile ilgili o kadar çok objektifiz ki yeter ki bir gedik bulalım. Bayıla bayıla, ballandıra ballandıra cümle âleme beyan ederiz. Hatta gediğe bile gerek yok, kimi aydınlarımız modernizeliğin gereği gibi görür Osmanlıyı hor görmeyi. Batılının dahi hayal edemediği cüreti biz göğsümüzü gere gere tükürürüz tarihimizin yüzüne. Hâlbuki objektif olabilseydik, en azından hak ettiği değeri verebilseydik Osmanlı için yeterdi. Osmanlının fazlasına ihtiyacı yok açıkçası.
Osmanlının son dönemleri konusunda haksız ithamlara alışmıştık doğrusu. Osmanlı haindi, işbirlikçi idi, milli mücadele düşmanı idi, halkı mazlum gören zalimdi. Ama hilafetin ve saltanatın zirvelerine bir saygımız vardı. En azından bu güne dek Fatih, Yavuz, Kanuni tarihimizin kutup yıldızıydı bizim için. Birazcık Sofi Bayezit’e kırgındı gönlümüz, ihtişama layık olmayan otuz bir yılı için. Ama asla saygısızlık da yapmazdık.
Niçin yazdım bütün bunları? Tahmin ettiniz sanırım. Son günlerde gündemde epeyce yer edinen “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizi sebebiyle tabi. Tarihçi kimliğime rağmen konuyla ilgili yazmayı düşünmüyordum, reklamını yapmayayım düşüncesiyle. Dizinin ilk bölümünü de seyretmemiştim doğrusu. Fakat bir sınıfımda Kanuni Sulatan Süleyman’dan bahsederken bir öğrencimin: “Kanuni değil, Sülemen” demesi ile iş değişti. Bu ifadenin sebebi söz konusu diziydi. Demek ki birçoklarımızda ve çocuklarımızda ciddi tahribatlara neden olabilmiş. Film deyip geçersin, geçmek de lazım. Ancak kutsala küstahlığı marifet bilenler kimi beyinlerde tamiri mümkün olmayan tahribatlara neden olduğundan film deyip geçemiyoruz.
Dizinin 2. bölümünü izledim, üzüldüm. Zaten birçok konuda kutsalımız zedelenmiş. Değer verecek neyimizin kaldığını sorgularken, gönül dünyamızın ruh mimarlarını düşürdüğümüz utanç verici, gülünç vaziyetle neye hizmet edildiğini anlayamadım. Sanata mı, bilime mi, millete mi?
Film, ekonomik kaygı ve beklentiler nazariyle dikkat çekici hale getirilmek istenmiş olabilir. Fakat hangi sebep olursa olsun milletimizin nazarında kutsallık kesp etmiş değerlere saygısızlık kimsenin haddi değil, olamaz da. Ayrıca bunu hakikat böyleymiş iddiasıyla millete sunmak aldatmadır, iftiradır, ihanettir. “Tarihi yazan yapana sadık olmazsa bütün bir milleti aldatmış olur.” Bu sözü hatırladınız mı?
Bir deli kuyuya taş atsın, elli akıllı onu çıkarmaya çalışsın. Delinin umurunda mı? Bu işin failleri de bu hararetli hücumlardan rahatsız değil, bilakis reklam giderlerinde tasarrufa neden olduğumuz için memnundurlar. Sessiz kalmak isteyişim de onları memnun etmemek içindi. Fakat en azından meseleye nasıl bakmak gerektiğini göstermek adına susmamak lazım geldi.
Film için gerekli alt yapı çalışmaları yapılmamış. Etnografik özelliklerde dahi affedilemez kusurlar var. Bir öğrencim: “saray elemanları Fransa’dan mı getirtilmiş” dedi. Filmi izlediğimde tarihsel gerçeklerle bağdaşmadığını hemen anlarsınız. Hatta çok az tarihsel bilgiye sahip olanlar dahi hayali bir senaryo olduğunu mantıki yöntemlerle anlar.
Harem, adı gibi tarihsel kaynaklarda içeriği ile ilgili bilginin en az olduğu bir konu. Daha çok tahmini bir boşluktur orası. Temel kaynak, beyinlerde yer etmiş olan hayal dünyası. Film de senaristin kendi hayal dünyasında tasavvur ettiği harem ve saray hayatını konu edinmiş zaten. Saray ve harem hayatı olsa olsa böyle olur, mantığıyla hazırlanmış bir senaryo.
Tahta yeni çıkmış bir padişahın evveliyatla ve ivedilikle uçkur heyecanına kapılmasını beklemek ancak senaristin ruh halini yansıtabilecek bir hayaldir. Bugün aşk deyince aklımıza uçkur geldiği için kalbi dalgaları yokmuş sayıyoruz. Kanuni gibi şair bir padişahın ruh halini basit bir senaristin anlayabilmesini elbette bekleyemeyiz.
Padişah “kut” sahibi ve halifelik namı ile de kutsanmış bir liderdir. Padişah her türlü hal ve kelamına dikkat etmek zorundadır. Halifeliği ciheti ile şer’i yen, padişahlığı yönü ile örf iyen kendine çekidüzen vermekle yükümlüdür. Padişah acizlik göstergesi olmasın diye yalnız yatar, yemeğini dahi yalnız yer ki aleniyette zaaf sayılabilecek hatalar nasıl yapsın. Hem de saltanatının ilk yılında.
Sancak eğitiminden sonra tahta çıkan padişahın mantıki olarak ilk yapacağı iş devlet erkânını ve tertibatını keşfetme merakı olmalı değil mi? Yavuz gibi bir sultanın ani vefatının ardında Kanuni on yıldır tahtta oturuyor gibi bir hava var, mantıklı mı bu? Osmanlı gibi cihan imparatorluğunun sorumluluğunu üstlenen bir padişahın her şeyi halletmiş gibi alelacele harem ve eğlence telaşına düşmesi nasıl açıklanabilir?
Bu konu uzar da gider. Film bir hayal senaryosudur. Bu işi tertipleyenlerin küstahlığı bir yana. Benim naçizane sizlere tavsiyem filmi izlemeyin, izleseniz dahi ancak bir hayal senaryosu nazariyle izleyin. Eğer hâlihazırda Kanuni’ye karşı hislerinizden memnun iseniz suyu hiç bulandırmayın.
hepsi çok güzel değil mi değerli okurlar
YanıtlaSilevet hepsi çooook güzel
YanıtlaSil